Tarih: Nisan 2006 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:11
EĞİTİMDE CİNSİYET AYRIMCILIĞINA SON!
Eğitimde kadın erkek eşitliğini sağlamak için her şeyden önce dünden bugüne değin süre gelen cinsiyetçi kalıp ve yargıların kırılması ve ivedilikle bu konuda bireylerin ve giderek toplumların duyarlı ve bilinçli hale getirilmesi için çalışmalar yapılması gerekmektedir.
Bugün eğitim alanında da diğer alanlarda olduğu gibi kadınlara yönelik baskıcı ve giderek şiddete dönüşen cinsel ayrımcılığı hissetmemek mümkün değil.
Bugün okullarımızda kadınlara yönelik bakış açısı içler acısı bir hale gelmiştir. Araştırma bireyin kendisini geliştirme ve özgürce düşüncelerini ifade edebilme ortamı yok edilmiştir. Tek tip eğitim verilerek gelecek kuşakların daha ileriye doğru hedeflerinin önü kesilmekte ve aklın süzgecinden geçirilmeden her söylenene amenna demesi istenerek sadık köleler yetiştirmek için despotik eğitim sistemi baz alınmıştır.
Kadın öğrencilerin okuldaki yerine gelince, eğitimin amacı çocuğun mutluluğu ve özgürlüğüdür. Okullar her çocuğun özgürlüğünün keyfini çıkaracağı ve çocuk olmaktan ya da öğrenci olmaktan gurur ve mutluluk duyacağı, sevinçli anlarını paylaşacağı bir yer olmaktan uzaktır.
"Eğitim öğrenciye özgürlük için ihtiyacı olan gücü kazandırmalı, ancak onun başkaları üzerinde iktidar kurmasına izin vermemelidir"der Rousseau bugün ise okullarımız çocuklar için enerji, heyecan, gurur, mutluluk, özgürlük veren bir yer değildir. Okul tümü ile yarışmacılığa dayanan ve sınırlamalarla sonuçlanan bir öğretim ve sınav sistemi üzerine kurulmuştur. Hiyerarşi vardır. Öğretmenlerin öğrenciler üzerinde önemli bir gücü vardır. Öğrencileri hizaya sokmanın tekniklerinden biri, her an tahtaya kaldırma, sınav yapma, yoklamadan geçirme, sınıfta bırakma tehditleri altında onları diken üstünde tutmaktadır. Bütün bu olanlar sistemin öğretmenler üzerine dayatmaları sonucu olmaktadır.
Kadın öğrencilerin durumu daha vahimdir. Öğretmenlerin yalnız bilgiyi değil, saçları, giysileri, takıları, defterdeki yazıları, çantalarının içindeki öğrenciler arasındaki duygusal yakınlaşmaları denetleme yetkisi vardır. Her an teşhir edilme, etiketlenme, idareye gönderilme, dayak yeme söz konusudur.
Hem müfredatta var olan cinsiyetçi rol kalıpları, hem de öğretmenlerin geleneksel kadın-erkek ya da anne-baba rollerine uygun tutum ve davranışları nedeniyle geleneksel rol kalıpları çocukların zihninde pekişmektedir.
Okullarda kız ve erkek öğrencilerin nasıl ayrıldığına birkaç örnekle bakalım:
Okullarda kız ve erkek kavga ettiğinde kız öğrencilere "sen kızsın biraz ağır ol!" denir.
Kılık kıyafetiyle, eteği, saçıyla, takılarıyla kızlar hedef alınmaktalar. Bardak yıkama, çay getirme, sınıfta cam silme gibi işler kızlara yaptırılıyor.
Sonuç olarak hala eğitim alanında da despotizmin sürdüğü, kalıpçı-gelenekçi görüşlerin devam ettiği görülmektedir.
Bu bağlamda her alanda cinsel ayrımcılığın son bulması için tüm kadınların birlik ve mücadele içerisinde örgütlenmesi gerektiği inancındayız.
Haydi Kadınlar TÜM-İGD'ye!
FAZİLET KORTUN
Bugün eğitim alanında da diğer alanlarda olduğu gibi kadınlara yönelik baskıcı ve giderek şiddete dönüşen cinsel ayrımcılığı hissetmemek mümkün değil.
Bugün okullarımızda kadınlara yönelik bakış açısı içler acısı bir hale gelmiştir. Araştırma bireyin kendisini geliştirme ve özgürce düşüncelerini ifade edebilme ortamı yok edilmiştir. Tek tip eğitim verilerek gelecek kuşakların daha ileriye doğru hedeflerinin önü kesilmekte ve aklın süzgecinden geçirilmeden her söylenene amenna demesi istenerek sadık köleler yetiştirmek için despotik eğitim sistemi baz alınmıştır.
Kadın öğrencilerin okuldaki yerine gelince, eğitimin amacı çocuğun mutluluğu ve özgürlüğüdür. Okullar her çocuğun özgürlüğünün keyfini çıkaracağı ve çocuk olmaktan ya da öğrenci olmaktan gurur ve mutluluk duyacağı, sevinçli anlarını paylaşacağı bir yer olmaktan uzaktır.
"Eğitim öğrenciye özgürlük için ihtiyacı olan gücü kazandırmalı, ancak onun başkaları üzerinde iktidar kurmasına izin vermemelidir"der Rousseau bugün ise okullarımız çocuklar için enerji, heyecan, gurur, mutluluk, özgürlük veren bir yer değildir. Okul tümü ile yarışmacılığa dayanan ve sınırlamalarla sonuçlanan bir öğretim ve sınav sistemi üzerine kurulmuştur. Hiyerarşi vardır. Öğretmenlerin öğrenciler üzerinde önemli bir gücü vardır. Öğrencileri hizaya sokmanın tekniklerinden biri, her an tahtaya kaldırma, sınav yapma, yoklamadan geçirme, sınıfta bırakma tehditleri altında onları diken üstünde tutmaktadır. Bütün bu olanlar sistemin öğretmenler üzerine dayatmaları sonucu olmaktadır.
Kadın öğrencilerin durumu daha vahimdir. Öğretmenlerin yalnız bilgiyi değil, saçları, giysileri, takıları, defterdeki yazıları, çantalarının içindeki öğrenciler arasındaki duygusal yakınlaşmaları denetleme yetkisi vardır. Her an teşhir edilme, etiketlenme, idareye gönderilme, dayak yeme söz konusudur.
Hem müfredatta var olan cinsiyetçi rol kalıpları, hem de öğretmenlerin geleneksel kadın-erkek ya da anne-baba rollerine uygun tutum ve davranışları nedeniyle geleneksel rol kalıpları çocukların zihninde pekişmektedir.
Okullarda kız ve erkek öğrencilerin nasıl ayrıldığına birkaç örnekle bakalım:
Okullarda kız ve erkek kavga ettiğinde kız öğrencilere "sen kızsın biraz ağır ol!" denir.
Kılık kıyafetiyle, eteği, saçıyla, takılarıyla kızlar hedef alınmaktalar. Bardak yıkama, çay getirme, sınıfta cam silme gibi işler kızlara yaptırılıyor.
Sonuç olarak hala eğitim alanında da despotizmin sürdüğü, kalıpçı-gelenekçi görüşlerin devam ettiği görülmektedir.
Bu bağlamda her alanda cinsel ayrımcılığın son bulması için tüm kadınların birlik ve mücadele içerisinde örgütlenmesi gerektiği inancındayız.
Haydi Kadınlar TÜM-İGD'ye!
FAZİLET KORTUN