"Medeniyetler İttifakı!" Cenderesinde Kadın

bu yazıyı polisler tarafından tecavüze uğrayan Sevda
Aydın'a, 8 Mart'larda coplanan kadınlara, Bursa Tekstil Fabrikası'nda yanarak
ölen 5 işçi kadına adıyorum.
28-29 Ocak 2006 tarihleri arasında İstanbul'da "Medeniyetler
İttifakında Kadın" başlıklı kongre gerçekleştirildi. Uluslararası düzeyde
yapılan kongreye bakanlar, milletvekilleri, Avrupa Parlamentosu üyeleri,
akademisyenler, bilim kadınları, Birleşmiş Milletler örgütleri, yurtiçinden ve
yurtdışından sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Açılış
konuşmasını Recep Tayyip Erdoğan gerçekleştirdi. Kadına karşı cinsiyet
ayrımcılığının ırkçılık kadar tehlikeli olduğunu söyleyen Erdoğan, "Kadını özel
alana hapseden, kamu alanından dışlayan, cinsiyet ayrımcılığına dayalı, baskıcı
ve tutucu anlayışlar asla medeni olamaz" diye konuştu. Kadınlara yönelik
şiddeti de eleştiren Başbakan Erdoğan, hiçbir törenin, insanın insana şiddet
kullanmasına gerekçe oluşturamayacağını ifade etti.
Geçmişe kısaca bir göz attıktan sonra bu kongrenin ve
yapılan bu konuşmanın değerlenmesinin daha doğru olacağı kanısındayım. Böylece
bugün AKP ve Erdoğan'da cisimleşen siyasi çizginin samimiyeti gözler önüne
serilebilecektir.
Kadın Konusunda
Konuşmak Size Kalmadı!
1990 yılında Ankara Altındağ'da bir kadın dayanışma merkezi ve sığınma evi açıldı. Bu merkez, başlangıçta Altındağ Belediyesi tarafından da destekleniyordu. Dayanışma merkezi ve sığınma evi binası belediyeye aitti ve kira ödenmiyordu. Belediye, sığınma evinde kalan kadın ve çocuklara öğle yemeği veriyordu. Ancak belediyenin tüm desteği bununla sınırlı kalıyordu. Dayanışma merkezi ve sığınma evi personelin aylıklarından tutun da diğer tüm giderler vakıf kasasından ödeniyordu. Ama daha sonraki gelişmeler bu durumu bile aratır oldu. O dönemde yapılan yerel seçimlerde, o zamanlar Tayip Erdoğan'ın da içinde olduğu, Refah Partisi, Ankara Altındağ Belediyesi'ni aldı.
Belediye, kadın sığınma evini kapatmak için elinden geleni
yaptı. Verilen desteklerin bir anda çekilmesinin ötesinde, sığınma evinin
elektriği kesildi, kaloriferleri kapatıldı, sığınma evine saldırı düzenlenerek
bürolar tahrip edildi, kadınlar korkutulmaya çalışıldı ve bunun gibi daha
niceleri... Daha sonra Kadın Dayanışma Vakfı kendi olanaklarıyla bir bina satın
alarak sığınma evini başka bir semte taşımak zorunda kaldı.
Kadın sığınma evlerine değinmişken AKP Ankara Büyük Şehir
Belediye Başkanının da bu konu hakkındaki görüşlerini aktarmadan geçemeyeceğim.
Kadın sığınma evlerine başka gözle bakan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı
Melih Gökçek'in "Kadın sığınma evlerinin neye döndüğünü açıklayamam. Çünkü,
burada hanımlar var" sözleri gazete arşivlerinde durmaktadır. (Hürriyet, 14
Ağustos 2003)
Bu noktada bir şeyi vurgulamadan geçemeyeceğim. Mevcut
düzende kadın, şiddettin her yönüne maruz kalıyor. Kimi kadınlar belki de ilk
defa kendilerine çizilen sınırlardan dışarı çıkarak bu çok az kontenjanlı kadın
sığınma evlerine başvuruyor. Ama kıt şartlar dolayısıyla kısa bir süre kalıp,
kendi olumsuz koşullarına geri dönmek zorunda kalıyorlar. Kadının aile içi
şiddetten kurtuluşunun nihai çözüm yolunun kadın sığınma evleri olmadığının
elbette farkındayım. Fakat şu anda kadın sığınma evlerinin kadınlara yönelik
çalışmalarının da önemli bir işlev üstlenebileceğini, sığınma evlerinin
artırılması ve güçlendirilmesi ile ezilen kadınların hiç değilse bir kısmına,
acil-geçici çözümler sağlanabileceğini belirtmeliyim. Tabi ki bu çalışmalar,
buralara sığınan kadınların kendi ayakları üzerinde durmalarını, toplum
tarafından kabul edilmelerini sağlayacak sürekli çabalarla birleştirilmelidir.
Rezalet Kesintisiz
Bir Şekilde Sürüyor!
1990 Yılından günümüze tam 16 yıl geçti ama hiçbir şey
değişmedi
İktidarda AKP ve gündemde yine adı geçen belediye, Altındağ
belediyesi. Altındağ belediyesi geçtiğimiz aylarda evlenen çiftlere dağıttığı
broşürlerle gündeme geldi. Çünkü bu broşürde;
"Erken kalkmayan avrat, söz dinlemeyen evlat, mahmuzla
gitmeyen at kapında varsa kaldır at"
"Kadının şamdanı altın olsa mumu dikecek erkektir"
"Eğer evlenmek istersen, çok dikkatli ol ve iyi bir kız
ara..."
"Alacaksan, el değmemiş ve senden başka erkek yüzü
görmemiş bir aile kızını almaya çalış"
gibi sözlerin yanı sıra;
Kız büyük bir sevinçle ve heyecanla babasına diplomasını
gösteriyordu:
-Baba, nasıl diplomam? Kimya, fizik, edebiyat, matematik,
felsefe, müzik, resim... Hepsi pekiyi! En iyi notlar benim!
Babasının cevabı şu oldu:
-Oh oh... Çok memnun oldum kızım! İnşallah yemek
pişirmesini, çocuk bakımını, dikiş dikmesini, çamaşır yıkamasını, ev
temizliğini iyi bilen bir kocaya düşersin de mutlu olursun!" şeklinde
öykücükler yer aldı.
İşte AKP'li
Altındağ Belediyesinin mutlu evlilikler için yayımladığı broşür. Kadını alınıp
satılan bir meta olarak gören, kadının erkeğin çizdiği sınırlar içinde yaşaması
gerektiğini düşünen, düzenin devamlılığını sağlayan en önemli kurumlardan biri
olan evliliklerin, erkeğin itaatlerine uyduğu sürece mutlu evlilikler olacağını
ve kadına yönelik şiddetinde bu şekilde ortadan kalkacağını dile getiren,
kadını sosyal hayattan dışlayarak sadece ev ortamına hapsedip, görevlerini
belirten, erkeğin üstün cinsiyet olduğunu vurgulayan ve kadını erkeğin kölesi olarak
gören Altındağ belediyesi, kadın örgütleri tarafından protesto edildi ve
broşürün dağıtımı durduruldu. Recep Tayyip Erdoğan'ın ne az önce anlatılan
olaylarla ilgili ne de bu buroşür hakkında herhangi bir açıklaması yok. Ne
diyelim "sukût ikrardan gelir" demişler zaten! Haa! Bu arada bu konularda
sessiz kalan Erdoğan'ın başbakan olmadan önce yaptığı bir konuşmada bu broşürün
kadına bakışından hiçbir farkı olmayan, bir fetvası olmuştur. Bu fetvada "Dört
kadına kadar evlenmek haktır" demiştir. Belki neden sessiz kaldığını anlamamıza
yardımcı olur.
Uluslararası
"Medeniyetler İttifakı(!) Cenderesinde Kadın Kongresi"
Geçmişe kısa bir yolculuk yaptıktan ve hafızalarımızı
yokladıktan sonra, sanırım tekrar kongreye dönebiliriz. Başta da belirttiğim
gibi medeniyetler ittifakında kadın kongresinin açılış konuşmasını Recep Tayyip
Erdoğan gerçekleştirdi.
Konuşmasında; kadının sosyal, ekonomik ve siyasal hayata katılması; kadına yönelik şiddetin son bulması gerektiğinden bahsetti. 90'larda kadın sığınma evini kapatmaya çalışan Refah Partisi'nin üyesi olan, erkeklerin dört kadına kadar evlenmelerini hak gören, AKP'li Altındağ Belediyesinin yayımlamış olduğu broşürlerle partisinin kadına bakışını ve ataerkil düzenin devamlılığını sağlamaya yönelik çalışmaları açıkça görülen Erdoğan'ın açılışını yaptığı kongreden düzgün bir sonuç beklemek zaten mümkün değildir.
"Uluslararası Barış ve Güvenliğin Temininde Kadının Rolü",
"Karar Alma Mekanizmalarında Kadın", "Kalkınmanın Dinamikleri Olarak Kadın",
"Bilim ve Teknolojide Kadın", "Yasal Boyutta Kadının Statüsü", "Kadın
Perspektifinden Sivil Toplum Kuruluşlarının Demokratikleşmesi", "Barış ve
Kalkınmaya Katkısı" gibi konuların tartışıldığı, kadının yaşamın her alanında
olması gerektiğinin altının çizildiği bu kongrede; kadınların büyük bir
kesimini oluşturan ve günde 16 saat ve üstelik çocuk yaşta sigortasız olarak
çalışan kadınlar; düzeninin kolluk güçleri tarafından coplanan, tecavüze
uğrayan kadınlar; düzenin ve onun varlığını sürdüren kurumlarının her türlü
şiddetine maruz kalan kadınlar; Irak'ta, Filistin'de özgürlük için direnişe
katılan kadınlar; işkencelerde onurları için mücadele eden çocuklarını kaybeden
analar; gözleri önünde açlıktan, hastalıktan ölen çocuklarını kucaklarında
taşıyan analar v.s. yani düzenin en iğrenç yüzüyle karşı karşıya olan kadınlar
yoktular.
Kapitalizmin savunuculuğunu yapan AKP hükümetinin ve çıkarları sermaye sınıfından yana olanların kadınlar hakkında söz söyleme hakkı yoktur. Çünkü kadınlara her türlü şiddeti ve sömürüyü reva gören bu kapitalist, emperyalist sistemin ve onun güç odaklarının kendisidir. Bunun yakın örneğini 12 Aralık 2005 tarihinde Ekin Sanat Merkezi çalışanı Sevda Aydın'ın kolluk güçleri tarafından kaçırılarak tecavüze uğraması olayında yaşadık. Bununla birlikte Bursa tekstil fabrikasında uygunsuz koşullarda, küçük yaşta ve sigortasız çalıştırılan 5 işçi kadının çıkan bir yangında yaşamlarını yitirmelerine tanıklık ettik.
Düzenin devamlılığını sağlayan her türlü kurum tarafından
sindirilmeye, korkutulmaya çalışılan, ucuz ve yedek iş gücü olarak görülen, her
türlü şiddete maruz kalan kadınların kurtuluşu için ne AKP hükümetine, ne de
kapitalizmin savunucularına ihtiyaç vardır. İlerici kadınlar, geçmişte olduğu
gibi bugün de bu düzenin her türlü sömürü mekanizmasına karşı özgürlükleri için
atacakları her adımda, proletaryanın sınıf mücadelesi içinde yer alacaktır.