Tarih: Nisan 2006 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:11
1976'DAN 2006'YA GECESİNDE ÇOKÇA HÜZÜN, BİRAZ COŞKU VE UMUT!
1976'da kurulan derneğimizin 30. yılını kutlamak üzere İstanbul'da, 4 Mart 2006 tarihinde yemekli bir toplantı düzenleneceğini daha önce haber vermiştik. Biz de TÜM-İGD'liler olarak "eski İGD'li abilerimizi, ablalarımızı, yoldaşlarımızı görmeye gidiyoruz" demiştik. Yemeğe katılma gerekçemizi de "bu yemek, derneğimizin ilk kurucu ve üyelerinin hiç olmazsa bir kesiminin bugün ne durumda olduğunu da biz bugünün gençlerine bizzat gösterecektir diye umut ediyoruz" diye tanımlamıştık. Dediğimiz gibi yemeğe gittik.
İGD gibi Türkiye siyasal tarihine damga vurmuş bir gençlik örgütünün 30. yılını kapalı bir salonda, yemekli bir toplantıyla kutlamak ilk anda insanı hüzünlendirse de, orada olduk. Etkinlik akşam saat 19.00'da başladı, gece yarısına kadar devam etti. Geceden hem olumlu hem de olumsuz sayısız not çıkarttık.
Öncelikli olarak söylemek gerekir ki hangi vesileyle olursa olsun, bunca seneden sonra İGD'nin eski kurucularını, yöneticilerini ve üyelerini bir araya getirmek çok da kolay bir iş değil elbette. Organizasyonun bu açıdan başarılı olduğunu teslim edelim. Her şey vardı gecede. İyi niyetle ve çok emek harcanarak hazırlanmış, duygu yüklü bir film gösterimi yapıldı. Yıllar öncesinden hiçbir şey değişmemiş gibi çıkıp gelen Bengi Türkü grubu bizim geleneğimize ait türkülerimizi, marşlarımızı yine eskisi gibi coşkuyla dillendirdi. Muzaffer Özdemir farklı sazıyla yine gür sesliydi.
Gecenin sunuculuğunu Hüseyin Erdem büyük bir başarıyla yürüttü. Kısa bir hoş geldiniz konuşmasının ardından da, sözü, Tüstav başkanı sıfatıyla Nihat Sargın'a verdi. Eski TBKP'nin genel başkanı Nihat Sargın gençler arasında bulunmaktan her zaman hoşlandığını ve gençlerin kendisine her zaman umut verdiğini söylediği kısa bir konuşma yaptı. Ardından, 80 öncesi İGD'nin son genel başkanı olan, partinin tasfiyesinden beri suya sabuna hiç dokunmayan, şimdilerde patron örgütü MESS'e hizmet sunan Zülfü-Bilge Diclelilerle birlikte çalışan Ahmet Muhtar Sökücü bir konuşma yaptı. Otuz yıl önce farklıydık, romantik gençlerdik, şimdi ise sistemler çöktü; radyo bitti, internet çağı başladı, bizim zamanımızdaki her şey eskidi, haritalar değişti, dedi ve duygulanarak konuşmasına son verdi.
Bine yakın kişinin katıldığı gecede bulunanlar eski dostlarını, omuz omuza mücadele ettiği yoldaşlarını, acı tatlı yüzlerce olay yaşadığı arkadaşlarını gördüğü için elbette çok mutluydu. Birlikte polisten kaçtığı, faşistlerin elindeki bir mahalleye gidip afişleme yaptığı, belindeki silahın soğukluğundan hissettiklerini paylaştığı arkadaşını görmek kadar insanı duygulandıran ne olabilirdi. Kadın erkek birlikte örgüte gelir getirmek üzere çiçek yapan, bunları birlikte satan, paraları kuruş kuruş biriktirip örgüte veren gençliklerini anımsadılar. 80 sonrası kantinlerde, evlerde, kahvelerde, mutlaka yoğun sigara dumanı altında dernek kurma çalışmaları yapanlar, eylem planlayanlar, dergi çıkartmaya çalışanlar o güzel günlerini tekrar hatırladılar. Bir yandan Yarın, öte yandan Üniversiteli, daha sonra Söz Hakkı çalışmalarında yer alanlar tüm gerginliklerini, sevinçlerini, yorgunluklarını, neşelerini, umutlarını yine tazelediler.
İlerici gençliğin merkezi çalışmalarının içeriden bir güç tarafından tasfiye edildiği 90'ların başından beri birbirlerini göremeyen yüzlerce eski dostun buluşması tabi ki insanlar açısından sevindirici oldu.
Tüm bu saydıklarımız işin hüzün kısmını oluşturdu. Hüzün, çünkü geleceği olmayan insanın, geleceği yok olmuş örgütün görüntüsü insanda acımadan, üzüntüden başka bir his yaratmaz. Yaratmadı.
İnsanların etkilenmesi kimseyi yanıltmasın. Dokunaklı buluşmalar orada aslında neler yaşandığını görmemizi engellemesin. Aynı okulda okumuş olmanın dışında ortak bir noktası bulunmayan mezunlar bile, yıllar sonraki mezunlar buluşmasından etkilenir. Bundan daha doğal insani ve bireysel bir tepki yoktur herhalde.
Nerede o devrim coşkusu?
Gecenin genel havasında hüzün vardı. Gecede üzüntü vardı. Gecede eskiyi anma vardı. Gecede ölülerimize yas vardı. Gecede göz yaşı vardı. Gecede, yok edilmeye çalışılan bir tarihe ağıt vardı. Devrimci faaliyetleri durdurun deyip o gece utanmayanlar vardı. Liberalizme, patronlara hayranlıkla övgü düzüp yine da aramıza katılmaya cüret edebilenler vardı. Şehitlerimizle alay edebilenler vardı. Bunlar hayatın gerçeğini göremeyen körler diyenler vardı. Parti marşı okunurken bile istifini bozmayanlar vardı. Hayıflanma vardı. Keşke vardı. İçelim bu akşam vardı. Birbirine sarılıp yakınma vardı.
Gecenin genel havasında ne yoktu peki?
Gecede gelecek yoktu. Gecede devrim yoktu. Gecede devrimci yoktu. Gecede ölenler niçin öldüler sorusunun cevabı yoktu. Gecede onların matemini tutmaya vaktimiz var mı sorusunu sormak yoktu. 12 Eylül faşist darbesi sonrası günlerimiz yoktu. O yıllarda kimi hapislerde yatmış, kimi vurulmuş, kimi işkenceler görmüş ve büyük kitleleri kucaklamak için yine de çalışmalar yürütmüş bir nesil niçin bu durumda sorusunun cevabı yoktu. Bu sorular yoktu, çünkü geceye katılanların çoğunda bu soruların cevabı yoktu. Biz bittik ama, acaba devam edenler var mı diye merak etmek yoktu. O yüzden de, geceye katılanların çocukları orada yoktu. Çünkü, hiçbirinde umut yoktu.
Ama, artık ilerici gençliğin sadece umudu yok. Umudu var, devrimci ateşi var, inancı var. Soğukkanlı, bilimsel, devrimci, sosyalist bir yığın örgütü yaratmaya kararlı, ayakları yere basan, mücadele dolu onlarca yıllık tarihinden aldığı derslerle geleceğe koşan, yanında bulduğu abilerini, ablalarını kucaklamaktan kaçınmayan gençliğin varlığını artık hiçbir dönek inkâr edemeyecek.
İyi ki gecede vardık. İyi ki eski abilerimizi, ablalarımızı görmeye gittik. Orada sadece nostaljiyle yaşayan, artık "başka" insanlar haline dönüşmüş, "bizden olmayan" bir yığın görmedik. Orada, devrimci gençlere bir şey aktarmaya niyetli, sol memesinin altında cevahiri tüketmemiş, yüreği hâlâ devrim diye atan büyüklerimizi de gördük.
Bu mikrofondan niçin iki çift söz de bugüne ve yarınlara dair söylenmiyor diye sesini yükseltenler bizim insanımızdı. Bitmedi bu kavga, sürüyor, sürecek diyen bizim abimizdi, ablamızdı. Partimiz yaşıyor savaşıyor diyenler bizimdi. "Hiçbir mesajın okunmamasını kararlaştırmıştık, ama bu mesajı okumazsam geçmişime ve geleceğime saygısızlık yapmış olurum, o yüzden okuyacağım" diyen sunucu Hüseyin Erdem bizim abimizdi. Aşağıdaki mesaj okunduğunda gözleri dolarak,ayakta alkışlayanlar bizim büyüklerimizdi. "Türkiye ilerici gençliğinin mücadele tarihine adı onurlu ve silinmez harflerle yazılmış olan İlerici Gençler Derneği'nin 30. kuruluş yılını en içten duygularımızla selamlıyoruz. Bu gece vesilesiyle bir kez daha yinelemek isteriz ki ilerici gençler kendilerinden önceki kuşaklardan devraldığı mücadele bayrağını daha da ileriye taşıma ve yükseltme kararlılığına sahiptir. Saygılarımızla,TÜM-İGD Tüm İlerici Gençlik Derneği Yönetim Kurulu", "Susun, susun dostlar, dinleyin, bugün burada bulunmamızı sağlayan şehitlerimiz için saygı duruşuna davet ediyorum hepinizi" diyenler bizim abimizdi, ablamızdı. O gecede bu yüzden umut da vardı. Coşku da vardı. Yarın da vardı.
İşte, o gece, yolumuz işçi sınıfının yoludur diyen, gençlik devrim istiyor diyen gençlerin varlığı umuttu, coşkuydu. Eski İGD'li abilerin, ablaların geçmişlerinin, geleceklerinin, bugünlerinin yarınlarının, yaşayanlarımızın, şehitlerimizin, Meryem Karakız'ın, Zeki Şahin'in, Faruk Tuna'nın, Barış Yıldırım'ın, Fevzi Kuruçay'ın, Mustafa Gülmez'in adı TÜM-İGD'ydi. TÜM-İGD, işçi sınıfı partisinin izinde devrimi yapacak olan gençliğin adıydı o gece.
YOLUMUZ İŞÇİ SINIFININ YOLUDUR!
GENÇLİK DEVRİM İSTİYOR!
İGD gibi Türkiye siyasal tarihine damga vurmuş bir gençlik örgütünün 30. yılını kapalı bir salonda, yemekli bir toplantıyla kutlamak ilk anda insanı hüzünlendirse de, orada olduk. Etkinlik akşam saat 19.00'da başladı, gece yarısına kadar devam etti. Geceden hem olumlu hem de olumsuz sayısız not çıkarttık.
Öncelikli olarak söylemek gerekir ki hangi vesileyle olursa olsun, bunca seneden sonra İGD'nin eski kurucularını, yöneticilerini ve üyelerini bir araya getirmek çok da kolay bir iş değil elbette. Organizasyonun bu açıdan başarılı olduğunu teslim edelim. Her şey vardı gecede. İyi niyetle ve çok emek harcanarak hazırlanmış, duygu yüklü bir film gösterimi yapıldı. Yıllar öncesinden hiçbir şey değişmemiş gibi çıkıp gelen Bengi Türkü grubu bizim geleneğimize ait türkülerimizi, marşlarımızı yine eskisi gibi coşkuyla dillendirdi. Muzaffer Özdemir farklı sazıyla yine gür sesliydi.
Gecenin sunuculuğunu Hüseyin Erdem büyük bir başarıyla yürüttü. Kısa bir hoş geldiniz konuşmasının ardından da, sözü, Tüstav başkanı sıfatıyla Nihat Sargın'a verdi. Eski TBKP'nin genel başkanı Nihat Sargın gençler arasında bulunmaktan her zaman hoşlandığını ve gençlerin kendisine her zaman umut verdiğini söylediği kısa bir konuşma yaptı. Ardından, 80 öncesi İGD'nin son genel başkanı olan, partinin tasfiyesinden beri suya sabuna hiç dokunmayan, şimdilerde patron örgütü MESS'e hizmet sunan Zülfü-Bilge Diclelilerle birlikte çalışan Ahmet Muhtar Sökücü bir konuşma yaptı. Otuz yıl önce farklıydık, romantik gençlerdik, şimdi ise sistemler çöktü; radyo bitti, internet çağı başladı, bizim zamanımızdaki her şey eskidi, haritalar değişti, dedi ve duygulanarak konuşmasına son verdi.
Bine yakın kişinin katıldığı gecede bulunanlar eski dostlarını, omuz omuza mücadele ettiği yoldaşlarını, acı tatlı yüzlerce olay yaşadığı arkadaşlarını gördüğü için elbette çok mutluydu. Birlikte polisten kaçtığı, faşistlerin elindeki bir mahalleye gidip afişleme yaptığı, belindeki silahın soğukluğundan hissettiklerini paylaştığı arkadaşını görmek kadar insanı duygulandıran ne olabilirdi. Kadın erkek birlikte örgüte gelir getirmek üzere çiçek yapan, bunları birlikte satan, paraları kuruş kuruş biriktirip örgüte veren gençliklerini anımsadılar. 80 sonrası kantinlerde, evlerde, kahvelerde, mutlaka yoğun sigara dumanı altında dernek kurma çalışmaları yapanlar, eylem planlayanlar, dergi çıkartmaya çalışanlar o güzel günlerini tekrar hatırladılar. Bir yandan Yarın, öte yandan Üniversiteli, daha sonra Söz Hakkı çalışmalarında yer alanlar tüm gerginliklerini, sevinçlerini, yorgunluklarını, neşelerini, umutlarını yine tazelediler.
İlerici gençliğin merkezi çalışmalarının içeriden bir güç tarafından tasfiye edildiği 90'ların başından beri birbirlerini göremeyen yüzlerce eski dostun buluşması tabi ki insanlar açısından sevindirici oldu.
Tüm bu saydıklarımız işin hüzün kısmını oluşturdu. Hüzün, çünkü geleceği olmayan insanın, geleceği yok olmuş örgütün görüntüsü insanda acımadan, üzüntüden başka bir his yaratmaz. Yaratmadı.
İnsanların etkilenmesi kimseyi yanıltmasın. Dokunaklı buluşmalar orada aslında neler yaşandığını görmemizi engellemesin. Aynı okulda okumuş olmanın dışında ortak bir noktası bulunmayan mezunlar bile, yıllar sonraki mezunlar buluşmasından etkilenir. Bundan daha doğal insani ve bireysel bir tepki yoktur herhalde.
Nerede o devrim coşkusu?
Gecenin genel havasında hüzün vardı. Gecede üzüntü vardı. Gecede eskiyi anma vardı. Gecede ölülerimize yas vardı. Gecede göz yaşı vardı. Gecede, yok edilmeye çalışılan bir tarihe ağıt vardı. Devrimci faaliyetleri durdurun deyip o gece utanmayanlar vardı. Liberalizme, patronlara hayranlıkla övgü düzüp yine da aramıza katılmaya cüret edebilenler vardı. Şehitlerimizle alay edebilenler vardı. Bunlar hayatın gerçeğini göremeyen körler diyenler vardı. Parti marşı okunurken bile istifini bozmayanlar vardı. Hayıflanma vardı. Keşke vardı. İçelim bu akşam vardı. Birbirine sarılıp yakınma vardı.
Gecenin genel havasında ne yoktu peki?
Gecede gelecek yoktu. Gecede devrim yoktu. Gecede devrimci yoktu. Gecede ölenler niçin öldüler sorusunun cevabı yoktu. Gecede onların matemini tutmaya vaktimiz var mı sorusunu sormak yoktu. 12 Eylül faşist darbesi sonrası günlerimiz yoktu. O yıllarda kimi hapislerde yatmış, kimi vurulmuş, kimi işkenceler görmüş ve büyük kitleleri kucaklamak için yine de çalışmalar yürütmüş bir nesil niçin bu durumda sorusunun cevabı yoktu. Bu sorular yoktu, çünkü geceye katılanların çoğunda bu soruların cevabı yoktu. Biz bittik ama, acaba devam edenler var mı diye merak etmek yoktu. O yüzden de, geceye katılanların çocukları orada yoktu. Çünkü, hiçbirinde umut yoktu.
Ama, artık ilerici gençliğin sadece umudu yok. Umudu var, devrimci ateşi var, inancı var. Soğukkanlı, bilimsel, devrimci, sosyalist bir yığın örgütü yaratmaya kararlı, ayakları yere basan, mücadele dolu onlarca yıllık tarihinden aldığı derslerle geleceğe koşan, yanında bulduğu abilerini, ablalarını kucaklamaktan kaçınmayan gençliğin varlığını artık hiçbir dönek inkâr edemeyecek.
İyi ki gecede vardık. İyi ki eski abilerimizi, ablalarımızı görmeye gittik. Orada sadece nostaljiyle yaşayan, artık "başka" insanlar haline dönüşmüş, "bizden olmayan" bir yığın görmedik. Orada, devrimci gençlere bir şey aktarmaya niyetli, sol memesinin altında cevahiri tüketmemiş, yüreği hâlâ devrim diye atan büyüklerimizi de gördük.
Bu mikrofondan niçin iki çift söz de bugüne ve yarınlara dair söylenmiyor diye sesini yükseltenler bizim insanımızdı. Bitmedi bu kavga, sürüyor, sürecek diyen bizim abimizdi, ablamızdı. Partimiz yaşıyor savaşıyor diyenler bizimdi. "Hiçbir mesajın okunmamasını kararlaştırmıştık, ama bu mesajı okumazsam geçmişime ve geleceğime saygısızlık yapmış olurum, o yüzden okuyacağım" diyen sunucu Hüseyin Erdem bizim abimizdi. Aşağıdaki mesaj okunduğunda gözleri dolarak,ayakta alkışlayanlar bizim büyüklerimizdi. "Türkiye ilerici gençliğinin mücadele tarihine adı onurlu ve silinmez harflerle yazılmış olan İlerici Gençler Derneği'nin 30. kuruluş yılını en içten duygularımızla selamlıyoruz. Bu gece vesilesiyle bir kez daha yinelemek isteriz ki ilerici gençler kendilerinden önceki kuşaklardan devraldığı mücadele bayrağını daha da ileriye taşıma ve yükseltme kararlılığına sahiptir. Saygılarımızla,TÜM-İGD Tüm İlerici Gençlik Derneği Yönetim Kurulu", "Susun, susun dostlar, dinleyin, bugün burada bulunmamızı sağlayan şehitlerimiz için saygı duruşuna davet ediyorum hepinizi" diyenler bizim abimizdi, ablamızdı. O gecede bu yüzden umut da vardı. Coşku da vardı. Yarın da vardı.
İşte, o gece, yolumuz işçi sınıfının yoludur diyen, gençlik devrim istiyor diyen gençlerin varlığı umuttu, coşkuydu. Eski İGD'li abilerin, ablaların geçmişlerinin, geleceklerinin, bugünlerinin yarınlarının, yaşayanlarımızın, şehitlerimizin, Meryem Karakız'ın, Zeki Şahin'in, Faruk Tuna'nın, Barış Yıldırım'ın, Fevzi Kuruçay'ın, Mustafa Gülmez'in adı TÜM-İGD'ydi. TÜM-İGD, işçi sınıfı partisinin izinde devrimi yapacak olan gençliğin adıydı o gece.
YOLUMUZ İŞÇİ SINIFININ YOLUDUR!
GENÇLİK DEVRİM İSTİYOR!