Tarih: Nisan 2005 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:9
SERMAYENİN DİYETİ
Annenin çocuğunu emzirmesiyle başlayan bir hikâye, istenilen ama ulaşılamayan, sıkıntılar içinde bir tarafa atılarak hayati gereksinimler arasında en sonda yer alan, en önemsiz varsayılan, kimilerine çılgınca tüketimi dayayan kapitalizmin içerisinde yer bulamayan. Karın tokluğuna çalışırken gerçekte hiçbir zaman karnını doyuramayan bireylerin, aslında hatırlamasının da umulmadığı bir olgu, yeterli ve dengeli beslenme. Ekmeğe, ilaca muhtaç yaşayan dünyamızda sermayenin sisli perdesinin arkasında bir obje diyet.
Toplumumuzun büyük bir çoğunluğu bu sömürdükçe sömüren sistem içerisinde aç kalmamaya çalışırken, nasır tutan ellerin, yaralanmış belki de artık tuz basılmış yanları, yetersiz beslenme ve sebep olduğu onlarca hastalık. Beslenmeyi karın doyurmak değil, büyüme, yaşamın sürdürülmesi, sağlığın korunması, bir günlük gereksinimin, yani diyetin dengeli bir şekilde vücuda alınması olarak tanımlamamıza rağmen Türkiye'deki insanların yüzde yirmisi hayvansal, yüzde sekseniyse bitkisel kaynaklı besinlerle beslenebilmektedirler ve bu en iyimser şekilde bakıldığında ortaya çıkan tablodur. Aslında bizler biliyoruz ki toplumumuzda sistemin pençesinde kaldıkları için ne kadar isteseler de evlerine et alamayan insanların yüzdesi bundan çok daha yüksektir.
Kapitalizmin görece şanslı, ancak yalnız kendini düşünen insanları diyet kelimesini yine kendi görünüşleri, alımları için har vurup harman savururken, bu kelimenin yeterli beslenebilmek için bir günlük besin gereksinimi olduğunu ne onlar ne de açlık içinde ekmeği katık değil sofralarının baş tacı eden insanlar biliyorlar. Böylece yanlış beslenme alışkanlıklarıyla yoğrulmuş bir toplum o sisli perdelerin arkasında sağlıklarını kaybederek yaşamlarını devam ettiriyorlar.
Toplumların beslenme alışkanlıkları yaşadıkları bölgenin ikliminden, coğrafi yapısından, tarımından, geleneklerinden, ekonomik yapı ve politikalarından bire bir etkileniyor. Bu kavramlar içinde beslenmeyi etkileyen başlıca faktör ekonomik yapı ve politikalar. Asgari ücretin 350 milyon olduğu toplumumuzda dört kişilik bir ailenin yeterli ve dengeli beslenebilmesi için ayda yaklaşık bir buçuk milyara ihtiyacı var. Ve böylelikle ekonomik yapı toplumumuzu yetersiz beslenmeye mahkum ediyor. Çocuklarımızı protein yetersizliği ile yüz yüze getirip, kadınlarımızı demir anemisinin kucağına bırakıyor, işçilerimizin bir kısmında hastalıklara dirençsizlik olarak kendini gösterirken, maden işçilerimizde ise mineral zehirlenmeleriyle bedenlerini rehin alıyor. Ve aynı zamanda yalnız biz değil tüm toplumlar için çok büyük bir yara olan kanser hastalığının temellerini atıp, yetersiz vitamin alan insanları ölüme terk ediyor.
Şu bilinmelidir ki yeterli ve dengeli beslenmek sadece fiziksel açıdan gerekli değil, fizyolojik ve psikolojik açıdan da tam bir iyilik hali olarak tanımlanan sağlığın birincil şartıdır. Eğer insanlar günlük gereksinimlerine uygun bir diyetle beslenebilirlerse, tüm hastalıklar için üzerlerine bir zırh geçirmiş olacaklar. Aynı zamanda da çocuklarını da bir sağlık çemberi içine alacaklardır.
Ütopik ancak gerçekleşmesi umut edilen hikâyenin kaç can yaktığını bilmelerine rağmen dengeli beslenmeyi güzellik diyetleri ile gündeme getiren, gebelikte, hastalıkta, ikiye katlanmış mesai saatlerinde ise yok sayan düzene sormak lazım: Acaba daha kaç çocuğun katili olacaklar?
Toplumumuzun büyük bir çoğunluğu bu sömürdükçe sömüren sistem içerisinde aç kalmamaya çalışırken, nasır tutan ellerin, yaralanmış belki de artık tuz basılmış yanları, yetersiz beslenme ve sebep olduğu onlarca hastalık. Beslenmeyi karın doyurmak değil, büyüme, yaşamın sürdürülmesi, sağlığın korunması, bir günlük gereksinimin, yani diyetin dengeli bir şekilde vücuda alınması olarak tanımlamamıza rağmen Türkiye'deki insanların yüzde yirmisi hayvansal, yüzde sekseniyse bitkisel kaynaklı besinlerle beslenebilmektedirler ve bu en iyimser şekilde bakıldığında ortaya çıkan tablodur. Aslında bizler biliyoruz ki toplumumuzda sistemin pençesinde kaldıkları için ne kadar isteseler de evlerine et alamayan insanların yüzdesi bundan çok daha yüksektir.
Kapitalizmin görece şanslı, ancak yalnız kendini düşünen insanları diyet kelimesini yine kendi görünüşleri, alımları için har vurup harman savururken, bu kelimenin yeterli beslenebilmek için bir günlük besin gereksinimi olduğunu ne onlar ne de açlık içinde ekmeği katık değil sofralarının baş tacı eden insanlar biliyorlar. Böylece yanlış beslenme alışkanlıklarıyla yoğrulmuş bir toplum o sisli perdelerin arkasında sağlıklarını kaybederek yaşamlarını devam ettiriyorlar.
Toplumların beslenme alışkanlıkları yaşadıkları bölgenin ikliminden, coğrafi yapısından, tarımından, geleneklerinden, ekonomik yapı ve politikalarından bire bir etkileniyor. Bu kavramlar içinde beslenmeyi etkileyen başlıca faktör ekonomik yapı ve politikalar. Asgari ücretin 350 milyon olduğu toplumumuzda dört kişilik bir ailenin yeterli ve dengeli beslenebilmesi için ayda yaklaşık bir buçuk milyara ihtiyacı var. Ve böylelikle ekonomik yapı toplumumuzu yetersiz beslenmeye mahkum ediyor. Çocuklarımızı protein yetersizliği ile yüz yüze getirip, kadınlarımızı demir anemisinin kucağına bırakıyor, işçilerimizin bir kısmında hastalıklara dirençsizlik olarak kendini gösterirken, maden işçilerimizde ise mineral zehirlenmeleriyle bedenlerini rehin alıyor. Ve aynı zamanda yalnız biz değil tüm toplumlar için çok büyük bir yara olan kanser hastalığının temellerini atıp, yetersiz vitamin alan insanları ölüme terk ediyor.
Şu bilinmelidir ki yeterli ve dengeli beslenmek sadece fiziksel açıdan gerekli değil, fizyolojik ve psikolojik açıdan da tam bir iyilik hali olarak tanımlanan sağlığın birincil şartıdır. Eğer insanlar günlük gereksinimlerine uygun bir diyetle beslenebilirlerse, tüm hastalıklar için üzerlerine bir zırh geçirmiş olacaklar. Aynı zamanda da çocuklarını da bir sağlık çemberi içine alacaklardır.
Ütopik ancak gerçekleşmesi umut edilen hikâyenin kaç can yaktığını bilmelerine rağmen dengeli beslenmeyi güzellik diyetleri ile gündeme getiren, gebelikte, hastalıkta, ikiye katlanmış mesai saatlerinde ise yok sayan düzene sormak lazım: Acaba daha kaç çocuğun katili olacaklar?
Gözdem BAŞARIR
Diğer Haberler
KAPİTALİZMDE AŞK BAŞKADIR!UMUT GENÇLİKTE!Sermayenin Tarihi ve DoğalGüzelliklerimizi Yağmalamasına
Karşı SavaşıyoruzGENÇLİK MÜCADELESİNİN SORUNLARI ÜZERİNEEMEKÇİLER EĞİLDİKÇE SANATA
YIRTILACAKTIR ELBET KARANLIKLAR DASERMAYENİN DİYETİTEKSTİL İŞÇİLERİKADIN VE ÖRGÜTLÜLÜKSİYASAL ZOR VE "HAYATA DÖNÜŞ" OPERASYONUDGM DİRENİŞLERİ