Tarih: Nisan 2005 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:9
KADIN VE ÖRGÜTLÜLÜK

Kapitalizm işçi sınıfını daha başarılı sömürebilmek için her türlü yöntemi kullanmıştır. Bunlardan biri de cinsiyet ayrımıdır. Toplumu kadın ve erkek olarak ayıran sistem, cinsiyetlere de kendince roller biçmiştir.
Kapitalist sistemin kadını, kadın rolünün en somut sonucu olarak, kendine yabancı, rekabet hırsıyla birbirine düşmüş, eğitimiyle, medyasıyla beyinleri yıkanmış, evinin kadını, kocasının kölesi, kendini tanımaktan, tanımlamaktan aciz bireylere dönüşmüştür.
Peki kadınlar bu duruma nasıl geldi?
Kadınların bu konuma gelişlerini incelerken önemli bir dönemeç gözümüze çarpmaktadır. Devletin ve özel mülkiyetin, yani sınıfların doğuşu. Tarihsel gelişim içersinde ortaya çıkmaları kaçınılmaz olan ve daha sonra insanlığın başına dert olan; insanlığın ilkel komünal toplumdan köleci topluma geçişini sağlayan bu olguların oluşumu ile birlikte, anaerkil bir toplumdan ataerkil bir topluma geçiş gerçekleşiyor. Bu toplumsal yapının kadınlar açısından en belirgin özellikleri: kadınların giderek üretim dışına itilmiş, eve hapsedilmiş, ikinci sınıf vatandaşlığa, köleliğe mahkum edilmiş hale gelmiş olmalarıdır. Feodal topluma geçişle birlikte eski anlamıyla kölelik bitse bile kadının köleliği yüzyıllarca sürümüş, toplumlar değişmiş ama kadının "kaderi" bir türlü değişmemiştir. Onlar yine evinin, kocasının malı olmaya, itilip kakılmaya, alınıp satılmaya devam etmiştir. Ve tüm bu sistemler boyunca kadın kendisine biçilen rolünü iyice içine sindirmiştir.
Günümüz toplumunda, kapitalist sistemde de, bu süreç belirli bir oranda değişmiş olmasına karşın sorun tamamen ortadan kalkmamıştır. Burjuvazi, kadını, bir ölçüde, evden çıkarmıştır. Ama bu onun iyi niyetinden, özgürlük aşkından değil, ucuz iş gücüne olan gereksiniminden kaynaklanmıştır. Kapitalist sistem erkek emeğine karşı koz olarak kadın emeğini kullanmıştır. Çünkü kadın emeğini erkeklerle aynı işlere koşmasına karşın daha ucuza satın alabilmekte ve kriz dönemlerinde ise rahatlıkla işten çıkarabilmektedir. Üretime katılan kadın kölelikten kurtulamamış, üstüne üstlük artık hem patronun hem ailesinin kölesi olmuştur.
Kadınlar bu uzun süreç içerisinde tabii ki bu rollerinden sıyrılmak, "kaderlerin yeniden yazmak" için bir araya gelmiş, örgütlenmiş, mücadele etmiş, özellikle de kapitalist topluma karşı verdikleri mücadelelerde, bazı dönemler büyük kazanımlar elde etmiştir. Örneğin: genel oy hakkı, özgür bir yurttaş olma hakkı, seçilme hakkı gibi bu gün çok kanıksadığımız haklar kadınların canları pahasına verdikleri mücadelelerle kazınılmıştır.
Sistem, bu çabaların karşılığında boş durmamış kadını biçtiği rolde tutmak, zincirlerini kırmasına engel olmak için her türlü yöntemi, aracı kullanmaktan çekinmemiştir. İşte medya, eğitim sistemi, din, ahlak, namus, gelenekler bu araçlardandır.
Kadının düşmanı kimdir ve kurtuluşu nerededir?
Görülüyor ki toplumun özgürleşmesi, hele de kadının özgürleşmesi hiç bir şekilde burjuvazinin sisteminin işine yaramaz. O kendine her zaman "gönüllü" köleler arar. Ve bunun için toplumu birbirine; kadını erkeğe, siyahı beyaza, o mezhebi bu mezhebe düşman etmiştir.
Yukarda anlattığımız, kadının yüzlerce yıllık ezilmişlik tarihi, elbette ki kadınlarda büyük bir kin uyandırmıştır. Bu öyle bir kindir ki amacına ulaşmak için öyle yüzlerce yıl beklemeye hiç niyeti yoktur. Burjuvazi istediği kadar düşman saptırsın, biz biliyoruz ki kadının düşmanı erkek değil, onu erkeklere karşı kullandığı benzer yöntemlerle ve hatta ondan daha da güçlü olarak sömüren sistemdir. Yani burjuvazinin ta kendisidir.
Neden ve nasıl bir örgütlülük!
Görülüyor ki kadının kurtuluşu, onun ezilmişliğinin temeli olan üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin tamamen ortadan kaldırılmasındadır. Ve yine görülüyor ki kadınlar ancak örgütlendiklerinde ve mücadele ettiklerinde belirli kazanımlara ulaşabilmiştir. Örgütlenmek; ama nasıl bir örgütlenme yaratmak gerekiyor? Kadınların asıl düşmanını sistem olarak ortaya koyuyorsak eğer, sisteme karşı en uzlaşmaz ve en radikal savaşımı veren işçi sınıfının çıkarları ile kadınların çıkarları ortak demektir.
Hedef sistemdir. Hedefi ortadan kaldıracak yöntemler ve mücadeleler yürütülmelidir. Bir bütün olarak sisteme karşı yürütülecek mücadele ise tek tek bireylerin yürüteceği bir mücadele olamaz. Örgütlenmek ve ortak düşmana karşı ortak harekete geçmek gerekir. İşte kadın muhalefeti de bu ana muhalefetin bir parçası olduğu müddetçe tarihteki onurlu yerini alabilir ve kadının kurtuluşunu sağlayabilir. Yani kadın muhalefetinin yolu işçi sınıfının yolu olmalıdır.
Bu genel mücadele içerisine kadınların da katılması can alıcı bir sorundur. Çünkü "tarihte hiç bir mücadele yoktur ki kadının desteğini almadan başarıya ulaşsın (LENİN)." Kadınlar kapitalizme karşı yürütülen işçi sınıfı muhalefetine katıldığı ve bu muhalefete kadın haklarını savunmayı öğrettiği ölçüde kurtuluşa yaklaşacaktır. "Kadının kurtuluş derecesi, genel kurtuluşun doğal ölçüsüdür." Buradan hareketle genç kadınları, işçi sınıfının yolunda yürüyen derneğimize, TÜMİGD' ye çağırıyoruz. Haydi el ele verelim! İşçi sınıfının kurtuluşu için! Kadınların kurtuluşu için! Kapitalizme vuralım!
Peki kadınlar bu duruma nasıl geldi?
Kadınların bu konuma gelişlerini incelerken önemli bir dönemeç gözümüze çarpmaktadır. Devletin ve özel mülkiyetin, yani sınıfların doğuşu. Tarihsel gelişim içersinde ortaya çıkmaları kaçınılmaz olan ve daha sonra insanlığın başına dert olan; insanlığın ilkel komünal toplumdan köleci topluma geçişini sağlayan bu olguların oluşumu ile birlikte, anaerkil bir toplumdan ataerkil bir topluma geçiş gerçekleşiyor. Bu toplumsal yapının kadınlar açısından en belirgin özellikleri: kadınların giderek üretim dışına itilmiş, eve hapsedilmiş, ikinci sınıf vatandaşlığa, köleliğe mahkum edilmiş hale gelmiş olmalarıdır. Feodal topluma geçişle birlikte eski anlamıyla kölelik bitse bile kadının köleliği yüzyıllarca sürümüş, toplumlar değişmiş ama kadının "kaderi" bir türlü değişmemiştir. Onlar yine evinin, kocasının malı olmaya, itilip kakılmaya, alınıp satılmaya devam etmiştir. Ve tüm bu sistemler boyunca kadın kendisine biçilen rolünü iyice içine sindirmiştir.
Günümüz toplumunda, kapitalist sistemde de, bu süreç belirli bir oranda değişmiş olmasına karşın sorun tamamen ortadan kalkmamıştır. Burjuvazi, kadını, bir ölçüde, evden çıkarmıştır. Ama bu onun iyi niyetinden, özgürlük aşkından değil, ucuz iş gücüne olan gereksiniminden kaynaklanmıştır. Kapitalist sistem erkek emeğine karşı koz olarak kadın emeğini kullanmıştır. Çünkü kadın emeğini erkeklerle aynı işlere koşmasına karşın daha ucuza satın alabilmekte ve kriz dönemlerinde ise rahatlıkla işten çıkarabilmektedir. Üretime katılan kadın kölelikten kurtulamamış, üstüne üstlük artık hem patronun hem ailesinin kölesi olmuştur.
Kadınlar bu uzun süreç içerisinde tabii ki bu rollerinden sıyrılmak, "kaderlerin yeniden yazmak" için bir araya gelmiş, örgütlenmiş, mücadele etmiş, özellikle de kapitalist topluma karşı verdikleri mücadelelerde, bazı dönemler büyük kazanımlar elde etmiştir. Örneğin: genel oy hakkı, özgür bir yurttaş olma hakkı, seçilme hakkı gibi bu gün çok kanıksadığımız haklar kadınların canları pahasına verdikleri mücadelelerle kazınılmıştır.
Sistem, bu çabaların karşılığında boş durmamış kadını biçtiği rolde tutmak, zincirlerini kırmasına engel olmak için her türlü yöntemi, aracı kullanmaktan çekinmemiştir. İşte medya, eğitim sistemi, din, ahlak, namus, gelenekler bu araçlardandır.
Kadının düşmanı kimdir ve kurtuluşu nerededir?
Görülüyor ki toplumun özgürleşmesi, hele de kadının özgürleşmesi hiç bir şekilde burjuvazinin sisteminin işine yaramaz. O kendine her zaman "gönüllü" köleler arar. Ve bunun için toplumu birbirine; kadını erkeğe, siyahı beyaza, o mezhebi bu mezhebe düşman etmiştir.
Yukarda anlattığımız, kadının yüzlerce yıllık ezilmişlik tarihi, elbette ki kadınlarda büyük bir kin uyandırmıştır. Bu öyle bir kindir ki amacına ulaşmak için öyle yüzlerce yıl beklemeye hiç niyeti yoktur. Burjuvazi istediği kadar düşman saptırsın, biz biliyoruz ki kadının düşmanı erkek değil, onu erkeklere karşı kullandığı benzer yöntemlerle ve hatta ondan daha da güçlü olarak sömüren sistemdir. Yani burjuvazinin ta kendisidir.
Neden ve nasıl bir örgütlülük!
Görülüyor ki kadının kurtuluşu, onun ezilmişliğinin temeli olan üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin tamamen ortadan kaldırılmasındadır. Ve yine görülüyor ki kadınlar ancak örgütlendiklerinde ve mücadele ettiklerinde belirli kazanımlara ulaşabilmiştir. Örgütlenmek; ama nasıl bir örgütlenme yaratmak gerekiyor? Kadınların asıl düşmanını sistem olarak ortaya koyuyorsak eğer, sisteme karşı en uzlaşmaz ve en radikal savaşımı veren işçi sınıfının çıkarları ile kadınların çıkarları ortak demektir.
Hedef sistemdir. Hedefi ortadan kaldıracak yöntemler ve mücadeleler yürütülmelidir. Bir bütün olarak sisteme karşı yürütülecek mücadele ise tek tek bireylerin yürüteceği bir mücadele olamaz. Örgütlenmek ve ortak düşmana karşı ortak harekete geçmek gerekir. İşte kadın muhalefeti de bu ana muhalefetin bir parçası olduğu müddetçe tarihteki onurlu yerini alabilir ve kadının kurtuluşunu sağlayabilir. Yani kadın muhalefetinin yolu işçi sınıfının yolu olmalıdır.
Bu genel mücadele içerisine kadınların da katılması can alıcı bir sorundur. Çünkü "tarihte hiç bir mücadele yoktur ki kadının desteğini almadan başarıya ulaşsın (LENİN)." Kadınlar kapitalizme karşı yürütülen işçi sınıfı muhalefetine katıldığı ve bu muhalefete kadın haklarını savunmayı öğrettiği ölçüde kurtuluşa yaklaşacaktır. "Kadının kurtuluş derecesi, genel kurtuluşun doğal ölçüsüdür." Buradan hareketle genç kadınları, işçi sınıfının yolunda yürüyen derneğimize, TÜMİGD' ye çağırıyoruz. Haydi el ele verelim! İşçi sınıfının kurtuluşu için! Kadınların kurtuluşu için! Kapitalizme vuralım!
Dilek GÜNAY
Diğer Haberler
KAPİTALİZMDE AŞK BAŞKADIR!UMUT GENÇLİKTE!Sermayenin Tarihi ve DoğalGüzelliklerimizi Yağmalamasına
Karşı SavaşıyoruzGENÇLİK MÜCADELESİNİN SORUNLARI ÜZERİNEEMEKÇİLER EĞİLDİKÇE SANATA
YIRTILACAKTIR ELBET KARANLIKLAR DASERMAYENİN DİYETİTEKSTİL İŞÇİLERİKADIN VE ÖRGÜTLÜLÜKSİYASAL ZOR VE "HAYATA DÖNÜŞ" OPERASYONUDGM DİRENİŞLERİ