Tarih: Nisan 2005 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:9
UMUT GENÇLİKTE!

80'liler haykırıyor: Kaybolmadık işte buradayız!
Kayıp gençlik dediler adımıza. Biz ki 1980 dönemi çocuklarıydık. Doğar doğmaz kaybolmaya mahkum edilmiştik. Farklıydık bizden önceki kuşaklardan; çünkü korkmuşlardı 68’lilerin devrimci ateşinden, direngenliğinden; 78’lilerin sınıfla kaynaşmasından ve sınıfın uyanışından. Artık derin bir uyku gerekiyordu bize. Buydu payımıza düşen yaşam yolunda. Gençliğin ateşi, işçi sınıfının devrimci dinamiği faşist darbelerle sönümlendirilmeye çalışıldı. Bundan sonra doğanlar uslu çocuklar olmalıydılar.
Masal gibi anlattılar bizden öncekilerin hikayelerini, uslu durmazsak eğer başımıza gelecekleri. Yapay bir dünya kurdular bizim için. Düşünemez, soramaz, sorgulayamazdık, böyle gelmiş böyle giderdi. “68’liler bile başaramadıysa biz hiç başaramazdık. Onlar maceraperesttiler ve bedelini ödediler.” Hemen hemen her gün, anne ve babalarımızdan dinledik bu sözleri. Böylece, ektiler korku ve umutsuzluk tohumlarını yüreğimize. Kendi çıkarlarına uygun bir gençlik yaratmakta kararlıydılar. Böylece başladı oyun.
Bir kısım, sistemin çürümüşlüğü içerisinde çürümeye, yok olmaya ve sistemin küçük birer parçası olmaya başladı. Sistemin rekabetçiliğini, bireyselciliğini ve çıkarcılığını taşıdı üzerinde. Kendinden başka hiçbir şey önemli değildi ve sistem kendisi gibi bencil yapmıştı. Sorgudan, düşünceden ve insandan uzak mekanik bir hal aldılar. Diğer bir kısım da farkındaydı ters giden bir şeylerin olduğunun, sistemin haksızlığının ve başka bir yaşamın mümkünlüğünün. Ama sarmıştı yine de umutsuzluk, hani hep diyorlar ya: “68’liler başaramadıysa...” diye. Sistem için tehlike değillerdi; aksine işine geliyordu bu durum. Sömürü düzeni, korkuyordu gençliğin sorgusundan, umudundan, inancından ve çözüm arayışından. Korkuyordu gençliğin kendini var etme çabasından. O, kayıp ve sinmiş bir gençlik istiyordu. Bütün gücünü harcıyordu bu uğurda. Bilimsellikten uzak, ezberci eğitim sistemiyle, medyasıyla, soruşturmalarıyla, baskılarıyla, kolluk güçleriyle gençliğin yanındaydılar(!). Ama ne yaparlarsa yapsınlar gençliğin karşılarında durmasını engelleyemediler. Bu bir heves değildi, bir ütopya hiç değildi. Bu gerçekti! Öyle kolay kolay engellenemeyecek bir gerçek. Sömürü düzeninin rekabetçiliğinin, benciliğinin, çelişkilerinin kendi kendini yok edeceği gerçeğiydi. Emekçi halkların öz iktidarının tam demokrasinin olabilirliğinin gerçeğiydi.
Ve biz yeniden karşınızdayız. Tutmadı oyununuz. Yaşamın ve sömürünün olduğu her yerdeyiz. Okulda, fabrikada, tarlada... Biz, sindirmeye çalıştığınız 80 sonrası kuşağız. İnancımız büyük. En az umudumuz kadar. Sesimiz güçlü. Sesimiz geçmişten alıyor yankısını. Gençlik yeniden sınıf bilinciyle geliyor. Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için, onurlu bir yaşam için gençlik hala devrim istiyor...
Kayıp gençlik dediler adımıza. Biz ki 1980 dönemi çocuklarıydık. Doğar doğmaz kaybolmaya mahkum edilmiştik. Farklıydık bizden önceki kuşaklardan; çünkü korkmuşlardı 68’lilerin devrimci ateşinden, direngenliğinden; 78’lilerin sınıfla kaynaşmasından ve sınıfın uyanışından. Artık derin bir uyku gerekiyordu bize. Buydu payımıza düşen yaşam yolunda. Gençliğin ateşi, işçi sınıfının devrimci dinamiği faşist darbelerle sönümlendirilmeye çalışıldı. Bundan sonra doğanlar uslu çocuklar olmalıydılar.
Masal gibi anlattılar bizden öncekilerin hikayelerini, uslu durmazsak eğer başımıza gelecekleri. Yapay bir dünya kurdular bizim için. Düşünemez, soramaz, sorgulayamazdık, böyle gelmiş böyle giderdi. “68’liler bile başaramadıysa biz hiç başaramazdık. Onlar maceraperesttiler ve bedelini ödediler.” Hemen hemen her gün, anne ve babalarımızdan dinledik bu sözleri. Böylece, ektiler korku ve umutsuzluk tohumlarını yüreğimize. Kendi çıkarlarına uygun bir gençlik yaratmakta kararlıydılar. Böylece başladı oyun.
Bir kısım, sistemin çürümüşlüğü içerisinde çürümeye, yok olmaya ve sistemin küçük birer parçası olmaya başladı. Sistemin rekabetçiliğini, bireyselciliğini ve çıkarcılığını taşıdı üzerinde. Kendinden başka hiçbir şey önemli değildi ve sistem kendisi gibi bencil yapmıştı. Sorgudan, düşünceden ve insandan uzak mekanik bir hal aldılar. Diğer bir kısım da farkındaydı ters giden bir şeylerin olduğunun, sistemin haksızlığının ve başka bir yaşamın mümkünlüğünün. Ama sarmıştı yine de umutsuzluk, hani hep diyorlar ya: “68’liler başaramadıysa...” diye. Sistem için tehlike değillerdi; aksine işine geliyordu bu durum. Sömürü düzeni, korkuyordu gençliğin sorgusundan, umudundan, inancından ve çözüm arayışından. Korkuyordu gençliğin kendini var etme çabasından. O, kayıp ve sinmiş bir gençlik istiyordu. Bütün gücünü harcıyordu bu uğurda. Bilimsellikten uzak, ezberci eğitim sistemiyle, medyasıyla, soruşturmalarıyla, baskılarıyla, kolluk güçleriyle gençliğin yanındaydılar(!). Ama ne yaparlarsa yapsınlar gençliğin karşılarında durmasını engelleyemediler. Bu bir heves değildi, bir ütopya hiç değildi. Bu gerçekti! Öyle kolay kolay engellenemeyecek bir gerçek. Sömürü düzeninin rekabetçiliğinin, benciliğinin, çelişkilerinin kendi kendini yok edeceği gerçeğiydi. Emekçi halkların öz iktidarının tam demokrasinin olabilirliğinin gerçeğiydi.
Ve biz yeniden karşınızdayız. Tutmadı oyununuz. Yaşamın ve sömürünün olduğu her yerdeyiz. Okulda, fabrikada, tarlada... Biz, sindirmeye çalıştığınız 80 sonrası kuşağız. İnancımız büyük. En az umudumuz kadar. Sesimiz güçlü. Sesimiz geçmişten alıyor yankısını. Gençlik yeniden sınıf bilinciyle geliyor. Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için, onurlu bir yaşam için gençlik hala devrim istiyor...
Aslı SİCİMOĞLU
Diğer Haberler
KAPİTALİZMDE AŞK BAŞKADIR!UMUT GENÇLİKTE!Sermayenin Tarihi ve DoğalGüzelliklerimizi Yağmalamasına
Karşı SavaşıyoruzGENÇLİK MÜCADELESİNİN SORUNLARI ÜZERİNEEMEKÇİLER EĞİLDİKÇE SANATA
YIRTILACAKTIR ELBET KARANLIKLAR DASERMAYENİN DİYETİTEKSTİL İŞÇİLERİKADIN VE ÖRGÜTLÜLÜKSİYASAL ZOR VE "HAYATA DÖNÜŞ" OPERASYONUDGM DİRENİŞLERİ