Tarih: Nisan 2005 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:9
DGM DİRENİŞLERİ

Ceza İnfaz Yasasına Karşı Yürütülen Muhalefet ve Geçmişten Bazı Dersler
Bu yazıyı kaleme almaktaki amaç, günümüzde süren Ceza İnfaz Yasası ve F tipi karşıtı mücadelelerin, geçmişteki devasa DGM Direnişi ile karşılaştırarak, içinde bulunduğumuz günde son derece dar olanaklarla yürütülen çabaları bir kenara atmak değildir. Sadece geçmişteki kazanım ve zaferlerden edinmemiz gereken belirli dersleri hatırlatma çabasıdır.
1970'lerdeki Genel Duruma Kısa Bir Bakış
Bilindiği gibi, sınıf mücadelerinin en keskinleştiği dönemlerden biridir 1970'ler. Bu süreçten bir önceki süreç olan 1960'lı yıllarda, tırmanışa geçen işçi hareketleri, gençlik hareketleri ve en çok da 15-16 Haziran işçi eylemleri egemenleri korkutmuş, ardından 12 Mart 1971'de askeri darbe gelmiştir. Kısa bir kesintiden sonra 1973 atılımıyla işçi sınıfı tekrar şahlanışa geçmiş, takvimler 70'lerin ortalarını gösterdiğinde ise, burjuvazi için tekrar tehlike çanları çalmaya başlamıştı.
Burjuvazi Saldırıya Geçiyor!
Bu aşamada burjuvazi DGM'leri kurarak, en başta işçi sınıfının öncülerine saldırmanın ve işçi sınıfı örgütlerini dağıtma girişimlerinin yasal zeminini hazırlayarak, faşist rejime geçişi kolaylaştırmak yolunu tutmuştu. Burjuvazinin bu hazırlıklarına karşılık olarak işçi sınıfının öncü güçleri, derhal sınıfa bu girişimin nedenlerini anlatmaya, saldırının asıl olarak işçi sınıfına ve bütün halka karşı düzenlenlenmekte olduğunu anlatmaya başladı. Adım adım eylem hazırlıklarına girişildi. Kısa sürede büyük bir karşılık bulan bu çağrının başarılı olabilmesinin altında öncülerin kitlelerle canlı ve yaygın bağlantılar kurabilmesi yatmaktadır.
Ve Zafer!
Sonuç olarak tarihe 16 Eylül Direnişi diye geçecek olan DGM direnişleri sağlam bir temel üzerinde gerçekleştirildi. Burjuvazi bu eylemler neticesinde 3000 işçiyi işten attı. Buna benzeyen bir sürü provokasyon girişiminden de bir sonuç alamayan egemenler yenildi. Zafer direnen emekçinin oldu ve DGM yasası geri çekildi. Burjuvazi için bu tam bir bozgundu.
Günümüzdeki Mücadele
Yaşadığımız günler, sınıf hareketlerinin, emekçilerin mücadelelerinin görece gerilediği, kendine çıkış aradığı dönemler olarak karşımıza çıkıyor. Toplumsal muhalefet, genelde duyarlı ama, dar bir çevre içerisinde gerçekleştirilebiliyor. Bazı istisnalar var tabii: Mesala, memurların kendi sendikalarının yasal olarak da tanınması için verdikleri mücadeler ve savaş karşıtı eylemlerin geldiği nokta, bütün bir toplumu etkileyen ve toplum tarafından da onaylanan bir muhalefet örneği olarak önümüzde duruyor. Ama burada, özellikle de savaş karşıtı muhalefet döneminde toplumun kendi gündemiyle, toplumun gündeminin üst üste geldiğini tespit etmek de lazım.
Genel tablodaki bu kopukluğa rağmen, burjuvazi, en ufak bir muhalif sesi bile ortadan kaldırmaya çalışıyor. Çünkü, o kadar çamura batmış bir halde ki çatlak sesler "ortalığı karıştırma" olasılığını hep taşıyor. Bu yüzden de devrimcilerin topluma ulaşma kanallarını tıkamak ve devrimcileri tamamen yok etmek için saldırılar düzenliyor. F tipi cezaevleri ve yeni Ceza İnfaz Yasası bu saldırıların bir parçasıdır. Kendisinden en ufak bir farklılık gösterenlerin üzerine böylesi saldırmak, en başta işçi sınıfı olmak üzere bütün ezilenlerin ve yoksulların köle olarak kalmalarını sağlamak içindir. Yani, bütün bir halka yönelik bir saldırıdır.
Direniş
Saldırılar karşısında doğal olarak tepki veren çevreler, mücadeleyi mümkün olduğu kadar yaymak, toplumsal muhalefeti bu noktadan yükseltmek gibi bir bakışa sahipler. Fakat, öncü olma iddiasını taşıyan bu çevrelerin, sınıfla ve halkla bağlarının zayıf olması nedeniyle, saldırıların gerçek hedefinin işçi sınıfı olduğunun sınıfa anlatılamadığını görüyoruz. Bunu, yeni başlayan Ceza İnfaz Yasasına karşı muhalefet için söylemek henüz erken. Ama en azından başlangıçta kitle çalışmalarının istenilen boyutlara ulaşamadığını söyleyebiliriz.
F tipi hücrelere karşı yürütülen eylemlilik süreçlerinde yaşanan biraz da buydu. Toplumun duyarlı ve öncü kesimlerinde geniş yankılar oluşturan muhalefet, saldırının asıl hedefinin sınıf olduğunu sınıfın kendisine anlatamadı. Bence, bazı taktik hatalar sonucunda da daralarak bu günlere kadar gelen bir çizgi izledi. Asıl omurgası tutsakların direnmesi olan muhalefetlerin daha kolay etkisizleştirildiği bir gerçek. Ama buradan hareketle bu yöntem tamamıyla yanlış görülüp bir kenara atılamaz. Nitekim, 1996 ölüm orucu süreçleri egemenlerin baskısını kırabilmiş ve göreceli kazanımlar getirmiştir. Ama bu tarz aşılamadığı (dikkat aşılmadığı değil, aşılamadığı) için bu gün gelinen nokta 96 kazanımlarının çok gerisinde bir yer olmuştur.
Tüm bunlardan şu genel sonuçları çıkarabiliriz:
Muhalefete yani toplumun bilinçlenmesi, örgütlenmesi, halk yararına, halkla beraber toplumsal değişim ve dönüşümlerin gerçekleşmesi için çalışanlara saldıran bu yasanın, aslında başta işçi sınıfı olmak üzere geniş halk kitlelerinin kendisine bir saldırı olduğunu anlatmak en önemli görevimizdir. Bunu yaparken geniş kitleleri hemen etkileyemeyeceğimizi bilerek, sabırla çalışma zorunluluğumuz olduğu da ortadadır. Bütün duyarlı insanların en kısa yoldan böylesi bir propaganda çalışmasına katılması ve başlayan çalışmaları yükseltmesi temel bir görevdir. Bu anlamda en önemli görevlerden biri de sendikal faaliyet yürüten insanlarımıza düşmektedir. Toplumun en geniş ve en güçlü kesimlerine ulaşma avantajı bulunan insanların bu çalışmalara daha fazla emek harcama zorunluluğu ortadadır. Çalışmalarımızı kitlelere yayıp tırmandırabilirsek yasanın geri çekilmesi ve F tipi cezaevlerinin kapatılması işten bile değildir. Daha önce onlara geri adım attırdık. Bu sefer neden olmasın.
1970'lerdeki Genel Duruma Kısa Bir Bakış
Bilindiği gibi, sınıf mücadelerinin en keskinleştiği dönemlerden biridir 1970'ler. Bu süreçten bir önceki süreç olan 1960'lı yıllarda, tırmanışa geçen işçi hareketleri, gençlik hareketleri ve en çok da 15-16 Haziran işçi eylemleri egemenleri korkutmuş, ardından 12 Mart 1971'de askeri darbe gelmiştir. Kısa bir kesintiden sonra 1973 atılımıyla işçi sınıfı tekrar şahlanışa geçmiş, takvimler 70'lerin ortalarını gösterdiğinde ise, burjuvazi için tekrar tehlike çanları çalmaya başlamıştı.
Burjuvazi Saldırıya Geçiyor!
Bu aşamada burjuvazi DGM'leri kurarak, en başta işçi sınıfının öncülerine saldırmanın ve işçi sınıfı örgütlerini dağıtma girişimlerinin yasal zeminini hazırlayarak, faşist rejime geçişi kolaylaştırmak yolunu tutmuştu. Burjuvazinin bu hazırlıklarına karşılık olarak işçi sınıfının öncü güçleri, derhal sınıfa bu girişimin nedenlerini anlatmaya, saldırının asıl olarak işçi sınıfına ve bütün halka karşı düzenlenlenmekte olduğunu anlatmaya başladı. Adım adım eylem hazırlıklarına girişildi. Kısa sürede büyük bir karşılık bulan bu çağrının başarılı olabilmesinin altında öncülerin kitlelerle canlı ve yaygın bağlantılar kurabilmesi yatmaktadır.
Ve Zafer!
Sonuç olarak tarihe 16 Eylül Direnişi diye geçecek olan DGM direnişleri sağlam bir temel üzerinde gerçekleştirildi. Burjuvazi bu eylemler neticesinde 3000 işçiyi işten attı. Buna benzeyen bir sürü provokasyon girişiminden de bir sonuç alamayan egemenler yenildi. Zafer direnen emekçinin oldu ve DGM yasası geri çekildi. Burjuvazi için bu tam bir bozgundu.
Günümüzdeki Mücadele
Yaşadığımız günler, sınıf hareketlerinin, emekçilerin mücadelelerinin görece gerilediği, kendine çıkış aradığı dönemler olarak karşımıza çıkıyor. Toplumsal muhalefet, genelde duyarlı ama, dar bir çevre içerisinde gerçekleştirilebiliyor. Bazı istisnalar var tabii: Mesala, memurların kendi sendikalarının yasal olarak da tanınması için verdikleri mücadeler ve savaş karşıtı eylemlerin geldiği nokta, bütün bir toplumu etkileyen ve toplum tarafından da onaylanan bir muhalefet örneği olarak önümüzde duruyor. Ama burada, özellikle de savaş karşıtı muhalefet döneminde toplumun kendi gündemiyle, toplumun gündeminin üst üste geldiğini tespit etmek de lazım.
Genel tablodaki bu kopukluğa rağmen, burjuvazi, en ufak bir muhalif sesi bile ortadan kaldırmaya çalışıyor. Çünkü, o kadar çamura batmış bir halde ki çatlak sesler "ortalığı karıştırma" olasılığını hep taşıyor. Bu yüzden de devrimcilerin topluma ulaşma kanallarını tıkamak ve devrimcileri tamamen yok etmek için saldırılar düzenliyor. F tipi cezaevleri ve yeni Ceza İnfaz Yasası bu saldırıların bir parçasıdır. Kendisinden en ufak bir farklılık gösterenlerin üzerine böylesi saldırmak, en başta işçi sınıfı olmak üzere bütün ezilenlerin ve yoksulların köle olarak kalmalarını sağlamak içindir. Yani, bütün bir halka yönelik bir saldırıdır.
Direniş
Saldırılar karşısında doğal olarak tepki veren çevreler, mücadeleyi mümkün olduğu kadar yaymak, toplumsal muhalefeti bu noktadan yükseltmek gibi bir bakışa sahipler. Fakat, öncü olma iddiasını taşıyan bu çevrelerin, sınıfla ve halkla bağlarının zayıf olması nedeniyle, saldırıların gerçek hedefinin işçi sınıfı olduğunun sınıfa anlatılamadığını görüyoruz. Bunu, yeni başlayan Ceza İnfaz Yasasına karşı muhalefet için söylemek henüz erken. Ama en azından başlangıçta kitle çalışmalarının istenilen boyutlara ulaşamadığını söyleyebiliriz.
F tipi hücrelere karşı yürütülen eylemlilik süreçlerinde yaşanan biraz da buydu. Toplumun duyarlı ve öncü kesimlerinde geniş yankılar oluşturan muhalefet, saldırının asıl hedefinin sınıf olduğunu sınıfın kendisine anlatamadı. Bence, bazı taktik hatalar sonucunda da daralarak bu günlere kadar gelen bir çizgi izledi. Asıl omurgası tutsakların direnmesi olan muhalefetlerin daha kolay etkisizleştirildiği bir gerçek. Ama buradan hareketle bu yöntem tamamıyla yanlış görülüp bir kenara atılamaz. Nitekim, 1996 ölüm orucu süreçleri egemenlerin baskısını kırabilmiş ve göreceli kazanımlar getirmiştir. Ama bu tarz aşılamadığı (dikkat aşılmadığı değil, aşılamadığı) için bu gün gelinen nokta 96 kazanımlarının çok gerisinde bir yer olmuştur.
Tüm bunlardan şu genel sonuçları çıkarabiliriz:
Muhalefete yani toplumun bilinçlenmesi, örgütlenmesi, halk yararına, halkla beraber toplumsal değişim ve dönüşümlerin gerçekleşmesi için çalışanlara saldıran bu yasanın, aslında başta işçi sınıfı olmak üzere geniş halk kitlelerinin kendisine bir saldırı olduğunu anlatmak en önemli görevimizdir. Bunu yaparken geniş kitleleri hemen etkileyemeyeceğimizi bilerek, sabırla çalışma zorunluluğumuz olduğu da ortadadır. Bütün duyarlı insanların en kısa yoldan böylesi bir propaganda çalışmasına katılması ve başlayan çalışmaları yükseltmesi temel bir görevdir. Bu anlamda en önemli görevlerden biri de sendikal faaliyet yürüten insanlarımıza düşmektedir. Toplumun en geniş ve en güçlü kesimlerine ulaşma avantajı bulunan insanların bu çalışmalara daha fazla emek harcama zorunluluğu ortadadır. Çalışmalarımızı kitlelere yayıp tırmandırabilirsek yasanın geri çekilmesi ve F tipi cezaevlerinin kapatılması işten bile değildir. Daha önce onlara geri adım attırdık. Bu sefer neden olmasın.
Onur BALCI
Diğer Haberler
KAPİTALİZMDE AŞK BAŞKADIR!UMUT GENÇLİKTE!Sermayenin Tarihi ve DoğalGüzelliklerimizi Yağmalamasına
Karşı SavaşıyoruzGENÇLİK MÜCADELESİNİN SORUNLARI ÜZERİNEEMEKÇİLER EĞİLDİKÇE SANATA
YIRTILACAKTIR ELBET KARANLIKLAR DASERMAYENİN DİYETİTEKSTİL İŞÇİLERİKADIN VE ÖRGÜTLÜLÜKSİYASAL ZOR VE "HAYATA DÖNÜŞ" OPERASYONUDGM DİRENİŞLERİ