Tarih: Temmuz 2002 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:2
Geleneğimiz ve Geleceğimiz Üzerine
Kimim ben" sorusu insanı aydınlığa götüren yolun ilk adımıdır. "Nereden geldim; şimdi yolum nereye" sorusu ise, amaçlanan hedefin ilk basamağıdır. Bu sorular ilk bakışta soyut gibi gözükse de cevaplarının yaşamdaki karşılığı çok da somuttur aslında. Bu yanıtlarda hem dünün hem de yarının gerçekleri yatar. Siyasal, toplumsal mücadelelerde de hedefleri olanlar; hedeflerine, iddialarına ulaşmak için çaba sarf edenler en başta bu yanıtları açık ve net bir şekilde ortaya koymak zorundadırlar.
Bizim de İlerici Gençlik olarak bir iddiamız, bir hayalimiz var: Büyük usta Nazım'ın dizelerinde söylediği gibi "gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan" bir ülke, bir dünya yaratma mücadelesinde gençler olarak hak ettiğimiz yeri alarak, en nihayetinde işçi sınıfımızla birlikte bu düşü gök yüzünden, ülkemiz toprağına indirmek. İddiamız ne çok sıradan ne de çok imkânsız. Büyük ve zorlu olduğuysa kesin. O halde bizim de böylesi iddialara sahip olanlar olarak nereden gelip nereye gittiğimiz sorusuna sağlam ve hayat içinden yanıtlar bulmamız gerekiyor. Sorulardan birincisi, yani, geçmişimizin nerelere uzandığının yanıtı hem kolay, ama bir o kadar da kapsamlı. Bizler İlerici Gençlik olarak kendimizi dünya ölçeğinde emperyalizme, kapitalist sömürüye, faşizme ve gericiliğin her türüne karşı verilen mücadelenin doğal bir uzantısı olarak görüyoruz. Bu anlamda özellikle işçi sınıfının, emekçi kitlelerin başını çektiği her hak alma çabasının kendi tarihimizin tamamlayıcı bir parçası olduğunu biliyoruz. Bu yönüyle de gençliği sınıf mücadelelerinin dışında sadece kendisiyle sınırlı bir varlıkmış gibi düşünmüyor; tam aksine gençlik mücadelesinin, sınıfın mücadelesinde filizlenen ve yine ondan güç alan bir niteliği olduğunun bilincindeyiz. Türkiye ölçeğine baktığımızda tarihimizdeki ilk grevcilerden olan genç tramvay işçilerinden emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşı'nda cephedeki gençlere kadar uzanan bir geçmişimiz olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Biz bu gelenekten hareketle; 2. Dünya Savaşı'nın yangınları arasında, faşist orduların sadece birkaç saatlik uzaklıkta olduğu bir ortamda, korkmadan, cesaretle ülkedeki anti-faşist mücadeleyi örgütlemeye çalışan İleri Gençler Birliği'ni de tarihimize dahil ediyoruz. 1970'lerde devrimci mücadelenin yükseldiği bir dönemde, faşist baskılarla yıldırılmaya çalışılan gençliği "yolumuz işçi sınıfının yoludur" sloganı etrafında alanlara taşıyan ve bu belgiyle kısa sürede ülkedeki on binlerce ilerici gencin birlik ve mücadele platformu olmaya başarmış İlerici Gençler Derneği'ni, ülkenin dört bir yanında, yüzlerce lisede anti-demokratik uygulamalara karşı mücadelesini yükseltmiş İlerici Liseliler Derneği (İLD)'yi, dünyada eşine az rastlanır bir örgütlenme modelini her gün emek sömürüsünün en acımasız örnekleriyle yüz yüze gelen çıraklar arasında hayata geçirmiş olan Çırak-Der'i bir bütün halinde geleneğimiz olarak görüyoruz. Bizler, işte bu geleneğin taşıyıcısıyız. Elbette, bu tarihin yanısıra, Amerikan 6. Filosu'na İstanbul Boğaz'ını dar eden gençlerden 16 Mart 1978'de Beyazıt'ta Ülkücülerce katledilen Eczacılık Fakültesi öğrencilerine, 12 Eylül karanlığında bilimden, emekten, emekçiden yana olduğu için yıllarca hapislerde yatmaya mahkum edilmiş binlerce gence varana kadar bizim tarihimizdir. 1980 sonrası, bin bir güçlük içinde demokrasi kavgasını yükseltmeye çalışan Yarın dergisi, Üniversiteli dergisi, Söz Hakkı dergisi gençleri, emektarları hep aynı gelenek içinde tarihimize katkıda bulundu. Kısaca anti-emperyalist, anti-kapitalist, yurtsever, devrimci mücadele içinde yer almış, ona omuz vermiş olanların doğrularını geliştirmek, hatalarınıysa kendi hatamızmış gibi görüp aşmaya çalışmak bilinciyle sahipleniyoruz. Dayandığımız geçmişi veya bir başka söyleyişle "geleneğimizi" açıklamak nispeten kolay demiştik. Evet; zor olan hep "gelecektir". Çünkü emek ister. Direngenlik, özveri, inatçılık ister. Eğer bu özellikler yoksa, hedeflere, düşlere ulaşmak imkânsızlaşır. Bizim yüreğimiz bu anlamda ferah. "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!" İşte tam bu noktada geleneğimizin "geleceğimizin" referansı olduğuna inanıyoruz. Geçmişte yaratılan pek çok değer; elde edilen pek çok kazanım aynı mücadelenin aynı düşüncenin sonucu olmuştu. Peki şimdi daha iyisi, daha mükemmeli neden olmasın? Biz gelenekten geleceğe işçi sınıfının, emeğin yolunda yürüyoruz. Yönümüz belli, yolumuz uzun. Ne ilk adımdayız hâlâ; ne de çok ilerilerde. Durmaya, dinlenmeye, dönüp gerilere bakmaya ise pek vaktimiz yok. O halde bir tek söz kalıyor:
Bizim de İlerici Gençlik olarak bir iddiamız, bir hayalimiz var: Büyük usta Nazım'ın dizelerinde söylediği gibi "gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan" bir ülke, bir dünya yaratma mücadelesinde gençler olarak hak ettiğimiz yeri alarak, en nihayetinde işçi sınıfımızla birlikte bu düşü gök yüzünden, ülkemiz toprağına indirmek. İddiamız ne çok sıradan ne de çok imkânsız. Büyük ve zorlu olduğuysa kesin. O halde bizim de böylesi iddialara sahip olanlar olarak nereden gelip nereye gittiğimiz sorusuna sağlam ve hayat içinden yanıtlar bulmamız gerekiyor. Sorulardan birincisi, yani, geçmişimizin nerelere uzandığının yanıtı hem kolay, ama bir o kadar da kapsamlı. Bizler İlerici Gençlik olarak kendimizi dünya ölçeğinde emperyalizme, kapitalist sömürüye, faşizme ve gericiliğin her türüne karşı verilen mücadelenin doğal bir uzantısı olarak görüyoruz. Bu anlamda özellikle işçi sınıfının, emekçi kitlelerin başını çektiği her hak alma çabasının kendi tarihimizin tamamlayıcı bir parçası olduğunu biliyoruz. Bu yönüyle de gençliği sınıf mücadelelerinin dışında sadece kendisiyle sınırlı bir varlıkmış gibi düşünmüyor; tam aksine gençlik mücadelesinin, sınıfın mücadelesinde filizlenen ve yine ondan güç alan bir niteliği olduğunun bilincindeyiz. Türkiye ölçeğine baktığımızda tarihimizdeki ilk grevcilerden olan genç tramvay işçilerinden emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşı'nda cephedeki gençlere kadar uzanan bir geçmişimiz olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Biz bu gelenekten hareketle; 2. Dünya Savaşı'nın yangınları arasında, faşist orduların sadece birkaç saatlik uzaklıkta olduğu bir ortamda, korkmadan, cesaretle ülkedeki anti-faşist mücadeleyi örgütlemeye çalışan İleri Gençler Birliği'ni de tarihimize dahil ediyoruz. 1970'lerde devrimci mücadelenin yükseldiği bir dönemde, faşist baskılarla yıldırılmaya çalışılan gençliği "yolumuz işçi sınıfının yoludur" sloganı etrafında alanlara taşıyan ve bu belgiyle kısa sürede ülkedeki on binlerce ilerici gencin birlik ve mücadele platformu olmaya başarmış İlerici Gençler Derneği'ni, ülkenin dört bir yanında, yüzlerce lisede anti-demokratik uygulamalara karşı mücadelesini yükseltmiş İlerici Liseliler Derneği (İLD)'yi, dünyada eşine az rastlanır bir örgütlenme modelini her gün emek sömürüsünün en acımasız örnekleriyle yüz yüze gelen çıraklar arasında hayata geçirmiş olan Çırak-Der'i bir bütün halinde geleneğimiz olarak görüyoruz. Bizler, işte bu geleneğin taşıyıcısıyız. Elbette, bu tarihin yanısıra, Amerikan 6. Filosu'na İstanbul Boğaz'ını dar eden gençlerden 16 Mart 1978'de Beyazıt'ta Ülkücülerce katledilen Eczacılık Fakültesi öğrencilerine, 12 Eylül karanlığında bilimden, emekten, emekçiden yana olduğu için yıllarca hapislerde yatmaya mahkum edilmiş binlerce gence varana kadar bizim tarihimizdir. 1980 sonrası, bin bir güçlük içinde demokrasi kavgasını yükseltmeye çalışan Yarın dergisi, Üniversiteli dergisi, Söz Hakkı dergisi gençleri, emektarları hep aynı gelenek içinde tarihimize katkıda bulundu. Kısaca anti-emperyalist, anti-kapitalist, yurtsever, devrimci mücadele içinde yer almış, ona omuz vermiş olanların doğrularını geliştirmek, hatalarınıysa kendi hatamızmış gibi görüp aşmaya çalışmak bilinciyle sahipleniyoruz. Dayandığımız geçmişi veya bir başka söyleyişle "geleneğimizi" açıklamak nispeten kolay demiştik. Evet; zor olan hep "gelecektir". Çünkü emek ister. Direngenlik, özveri, inatçılık ister. Eğer bu özellikler yoksa, hedeflere, düşlere ulaşmak imkânsızlaşır. Bizim yüreğimiz bu anlamda ferah. "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!" İşte tam bu noktada geleneğimizin "geleceğimizin" referansı olduğuna inanıyoruz. Geçmişte yaratılan pek çok değer; elde edilen pek çok kazanım aynı mücadelenin aynı düşüncenin sonucu olmuştu. Peki şimdi daha iyisi, daha mükemmeli neden olmasın? Biz gelenekten geleceğe işçi sınıfının, emeğin yolunda yürüyoruz. Yönümüz belli, yolumuz uzun. Ne ilk adımdayız hâlâ; ne de çok ilerilerde. Durmaya, dinlenmeye, dönüp gerilere bakmaya ise pek vaktimiz yok. O halde bir tek söz kalıyor: