Tarih: Temmuz 2002 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:2
Bir Depremin Sonrası;Bir Depremin Öncesi

Onun gücünün ve yıkıcılığının farkına 99 yılının 17 Ağustosu'nda vardık. Adı tarihe Marmara depremi olarak geçti. O günden sonra ise onun korkusuyla yaşamaya başladık. Bilim insanları ise o kara günden bu yana yaptıkları açıklamalarla korkularımızı büyütmeye devam ediyorlar.
Bir deprem daha mı?
Adapazarı ve Gölcük depremlerinin yaralarını bile saramamış olan bölge halkı için bu yeni depremin önemi daha da büyük. Nasıl olmasın ki? Avrupa'nın en gelişmiş şehirlerinde bile yaşandığında hasarlara neden olabilecek büyüklükte bir depremin Avrupa standartlarının çok altında bir altyapıya sahip olan bu şehirlerde meydana gelme ihtimali insanın tüylerini diken diken etmek için yetiyor da artıyor. Böyle bir deprem sonrasında yaşanacak trajedinin boyutunu kestirebilmek için kâhin olmaya gerek yok.Ya önlemler?
Tedbir alması beklenen kurumların, önümüzde duran ve milyonlarca insanı tehdit eden bu felaket için aldığı önlemlerin sayısıysa bir kaçı geçmiyor. Israrla viyadük, köprü ve devlet daireleri gibi -genellikle devlete ait olan- yerlerin onarımı ve bakımı dışında, insan hayatını korumaya yönelik önlemler alınmıyor. Alınan diğer önlemler ise, çoğunlukla insan yaşamını korumak değil, depremin sisteme vereceği ekonomik kaybı azaltmak amacıyla yapılmış. Ülkemizde kendine "yetkili" diyen kurumların halka verdikleri değerin pek de iç açıcı düzeyde olduğunu söylemek mümkün değil. Aslında alınması gereken önlemleri iki başlıkta toplamak mümkün: Bunlardan en önemlisi içinde oturduğunuz yapının depremde yıkılmamasını sağlayacak önlemler almak. Bunun ise maliyeti binlerce doları buluyor. Zira önce binanın bir dizi teste tabi tutulması, ardından ise binanın gerekli olan bölümlerinin güçlendirilmesi gerekiyor ki asgari ücrete çalışan milyonlarca kişi düşünülecek olduğunda böyle bir önlemin ne ölçüde gerçekçi olduğu ortaya çıkabilir. Kaderimiz bu mu? İnsanlarımızın güvenliği adına herhangi bir önlemin alınmadığı açık. Başta İstanbul'un varoşları olmak üzere Marmara bölgesinde yaşayan milyonlar şimdilik kaderlerine boyun eğmiş bir şekilde yeni Marmara Depremi'ni bekliyorlar. Eski depremin mağdurları ise "karton evlerde" bin bir çile içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Tabii bunca şeyin ardından; politikacılarımızın, hele hele yaklaşan şu erken seçimler öncesi, deprem bölgesine gidip vaatler verdiklerini görürseniz sakın şaşırmayın. Bu ve benzeri manzaraları sürekli olarak, gözünüzün önüne getirip alışmaya çalışın. Çünkü kaderimiz buymuş. En azından "onlar" böyle söylüyor.