Tarih: Kasım-Aralık 2006 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:13
Okullar Açılırken
Bir eğitim-öğretim dönemini daha açtık. Okulların açılması farklı kesimlerde farklı duygular uyandırır her zaman. Okula yeni başlayan bir öğrencide aşırı heyecanın yarattığı korku, bir orta okul, lise öğrencisinin arkadaşlarını görme özlemi, kafasından geçen türlü haylazlıklar. Anne-babaların parlak bir evlat yetiştirmekten duydukları haklı gurur, okul masraflarının maaşları çoktan aşmasından duyulan tedirginlik. Matbaadan yeni çıkmış kitap-defter kokuları, elma kokulu silgiler, rengarenk kalemler
Toplum için bilim üreten, aydın, ileri bir gelecek düşleyen genç nesiller, ilerici akademisyenler; koridorlarında, amfilerinde, bahçelerinde toplumsal duyarlılıkla okuyan, düşünen, tartışan, yönetimin tüm aşamalarında söz sahibi, eşit, bilimsel, parasız, anadilde eğitim veren, kapılarında yüz binlerin beklemediği emekçi üniversiteleri
Öyküyü böylece sürdürsek eminim ki hepinizin söyleyecek, ekleyecek çok şeyiniz olurdu.
Ne yazık ki şimdi diğerlerinin düşleri
Bir de diğerleri, yani bizden başkaları. Hani okulların açılmasıyla birlikte ellerini ovuşturanlar, banka cüzdanlarını şişirenler. Onlara değinmeden herhangi bir şeyden bahsetmek mümkün mü? Tarlada hasadı, çileyi köylü; kaymağı onlar, fabrikada sabahtan geceyi, emeği, ürünü işçi; parayı onlar, onlar, onlar
Yine bu yılı da her yılı olduğu gibi burjuvazinin eğitim üzerinde türlü hesapları ve ilginç tespitleriyle açtık. TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği)'ın 7 maddelik eğitim fermanı bunların başında. Niyet gayet açık :
Toplumsal üretim yapması gereken eğitim kurumlarını burjuvazinin yararını kollayan, bilim üretmek yerine sığ ideolojilerin meskeni haline getiren, pragmatik bir anlayışla sanayiye nitelikli eleman yetiştiren, sermayeye projeler hazırlayan kurumlar haline getirmek.
Müşteri hacmi böylesine geniş, devamlı olan bir kurumun büyüyen yeni liberal dalgadan, özelleştirmelerden, ticarileşmeden nasibini almaması, kalın enseli, kıllı, koca göbekli adamların iştahını kabartmaması mümkün mü? Mümkün değil elbette.
Hal böyle olunca her yeni sezonda yükselen kırtasiye masrafları, dershane fiyatları, ulaşım, konut, yurt bedelleri, harçlar
Üniversite sınavına başvuran 1.537.374 öğrenci, üniversite kapısında bekleyen yüz binlerce emekçi çocuğu. Üniversite bitti yine sınav, mühendis mi yetmez birde yetkin mühendislik, yine çile, daha çok işsizlik.
Her geçen gün bilimsel niteliğini biraz daha yitiren öğrenci, eğitimci ve eğitim kurumları vs.
İşte bütün bunlar onların, yani bizden olmayanların hayali ve eseri.
Okullarda yaşanan şiddet
Sezonun bir diğer önemli başlığı okullarda yaşanan şiddet ve alınan ilginç önlemler. Aslında bu süreci toplumda artan şiddet olgusundan ayırmak doğru olmaz. Sosyal sorunların, sosyal adaletsizliğin ve bunların doğurduğu kimi etkenlerin doğrudan sonucudur şiddet. Üstelik sadece Türkiye'de değil dünya ekseninde yükselen şiddet olgusundan söz etmek gerekir. Emperyalist savaşlar, Fransız banliyölerinde yaşananlar, Yunanistan'da okul işgalleri sonuçları ve eylem tarzları farklı olsa da nedenleri bakımından sınıfsal çelişkilerin dolaysız sonuçları.
İşin asıl ilginç kısmı onların sorunun çözümüne dönük (yani diğerlerinin) yaklaşımları: şimdi biz bu okulların duvarlarını biraz yükseltip toplumdan yalıtsak, üç, yok yok on da kamera koysak, bir taburda asker pardon (!) özel güvenlik. Bir de bunlara, muhalefet edene, yok efendim eğitim kurumları bizimdir, bizimle özgürleşecek diyenlere; soruşturma, uzaklaştırma, güzel de sopa. Bunların bir ikisini sallandıracaksın Kızılay Meydanı'nda bak o zaman çıt var mı! Ne yani asmayalım da besleyelim mi? Şimdi bunların ağabeyleri de vardır. Hepsini bu da kesmez bir de toplumla yani işte terörle mücadele yasası çıkardık mı tamamdır. Okulda YÖK, işte dışarıda F tipi falan valla şiddetin de en hasını biz yaparız, kökünü kazırız vallahi. Bak, Ortadoğu'da Amerikan, Siyonist muadillerimize, onlardan öğrenecek çok şeyimiz var da şimdi biraz dardalar!!!
Her gün daha çok, daha çok baskıyı çözüm sananlar, ırkçı, gerici odakları düşünen, tartışan geçliğin üstüne salanlar (Geçtiğimiz günlerde, Gazi Üniversitesi'nde, iki faşistin tabancalarla iki öğrenciyi yaralaması gibi) gençliği kimliksizleştirerek, yozlaştırarak her türlü sapkınlığın önünü açıyorlar. Madde bağımlılığı da bu sorunlardan önemli bir tanesi.
Evet şiddetin kökünü şiddetle kazıyanlar ilköğretimlere kadar inmiş olan madde bağımlılıklarının da kökünü kazımaya niyetliler mi acaba? Aslında madde bağımlılığına, şiddet ortamına ve gençliğin içinde bulunduğu tüm olumsuzluklara son vermeye karar verseler devletin derin kısmına, MGK'ya, YÖK'e, TÜSİAD'a bakmaları yetecektir!
Bu öykü değil ama; sonrakiler bizim olacak
Okullar açılırken yine güzel başlattığımız bir öyküye öfke ve bencillik bulaştırdınız. Bulunduğumuz günü, dünyayı çelişkilerimiz yazıyor. Ama yarının güneşli günleri bizlerin yani; üretenlerin, aydınların, ilericilerin öyküsü olacak. Çünkü dünya yalanla değil, bilimle dönüyor.
Toplum için bilim üreten, aydın, ileri bir gelecek düşleyen genç nesiller, ilerici akademisyenler; koridorlarında, amfilerinde, bahçelerinde toplumsal duyarlılıkla okuyan, düşünen, tartışan, yönetimin tüm aşamalarında söz sahibi, eşit, bilimsel, parasız, anadilde eğitim veren, kapılarında yüz binlerin beklemediği emekçi üniversiteleri
Öyküyü böylece sürdürsek eminim ki hepinizin söyleyecek, ekleyecek çok şeyiniz olurdu.
Ne yazık ki şimdi diğerlerinin düşleri
Bir de diğerleri, yani bizden başkaları. Hani okulların açılmasıyla birlikte ellerini ovuşturanlar, banka cüzdanlarını şişirenler. Onlara değinmeden herhangi bir şeyden bahsetmek mümkün mü? Tarlada hasadı, çileyi köylü; kaymağı onlar, fabrikada sabahtan geceyi, emeği, ürünü işçi; parayı onlar, onlar, onlar
Yine bu yılı da her yılı olduğu gibi burjuvazinin eğitim üzerinde türlü hesapları ve ilginç tespitleriyle açtık. TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği)'ın 7 maddelik eğitim fermanı bunların başında. Niyet gayet açık :
Toplumsal üretim yapması gereken eğitim kurumlarını burjuvazinin yararını kollayan, bilim üretmek yerine sığ ideolojilerin meskeni haline getiren, pragmatik bir anlayışla sanayiye nitelikli eleman yetiştiren, sermayeye projeler hazırlayan kurumlar haline getirmek.
Müşteri hacmi böylesine geniş, devamlı olan bir kurumun büyüyen yeni liberal dalgadan, özelleştirmelerden, ticarileşmeden nasibini almaması, kalın enseli, kıllı, koca göbekli adamların iştahını kabartmaması mümkün mü? Mümkün değil elbette.
Hal böyle olunca her yeni sezonda yükselen kırtasiye masrafları, dershane fiyatları, ulaşım, konut, yurt bedelleri, harçlar
Üniversite sınavına başvuran 1.537.374 öğrenci, üniversite kapısında bekleyen yüz binlerce emekçi çocuğu. Üniversite bitti yine sınav, mühendis mi yetmez birde yetkin mühendislik, yine çile, daha çok işsizlik.
Her geçen gün bilimsel niteliğini biraz daha yitiren öğrenci, eğitimci ve eğitim kurumları vs.
İşte bütün bunlar onların, yani bizden olmayanların hayali ve eseri.
Okullarda yaşanan şiddet
Sezonun bir diğer önemli başlığı okullarda yaşanan şiddet ve alınan ilginç önlemler. Aslında bu süreci toplumda artan şiddet olgusundan ayırmak doğru olmaz. Sosyal sorunların, sosyal adaletsizliğin ve bunların doğurduğu kimi etkenlerin doğrudan sonucudur şiddet. Üstelik sadece Türkiye'de değil dünya ekseninde yükselen şiddet olgusundan söz etmek gerekir. Emperyalist savaşlar, Fransız banliyölerinde yaşananlar, Yunanistan'da okul işgalleri sonuçları ve eylem tarzları farklı olsa da nedenleri bakımından sınıfsal çelişkilerin dolaysız sonuçları.
İşin asıl ilginç kısmı onların sorunun çözümüne dönük (yani diğerlerinin) yaklaşımları: şimdi biz bu okulların duvarlarını biraz yükseltip toplumdan yalıtsak, üç, yok yok on da kamera koysak, bir taburda asker pardon (!) özel güvenlik. Bir de bunlara, muhalefet edene, yok efendim eğitim kurumları bizimdir, bizimle özgürleşecek diyenlere; soruşturma, uzaklaştırma, güzel de sopa. Bunların bir ikisini sallandıracaksın Kızılay Meydanı'nda bak o zaman çıt var mı! Ne yani asmayalım da besleyelim mi? Şimdi bunların ağabeyleri de vardır. Hepsini bu da kesmez bir de toplumla yani işte terörle mücadele yasası çıkardık mı tamamdır. Okulda YÖK, işte dışarıda F tipi falan valla şiddetin de en hasını biz yaparız, kökünü kazırız vallahi. Bak, Ortadoğu'da Amerikan, Siyonist muadillerimize, onlardan öğrenecek çok şeyimiz var da şimdi biraz dardalar!!!
Her gün daha çok, daha çok baskıyı çözüm sananlar, ırkçı, gerici odakları düşünen, tartışan geçliğin üstüne salanlar (Geçtiğimiz günlerde, Gazi Üniversitesi'nde, iki faşistin tabancalarla iki öğrenciyi yaralaması gibi) gençliği kimliksizleştirerek, yozlaştırarak her türlü sapkınlığın önünü açıyorlar. Madde bağımlılığı da bu sorunlardan önemli bir tanesi.
Evet şiddetin kökünü şiddetle kazıyanlar ilköğretimlere kadar inmiş olan madde bağımlılıklarının da kökünü kazımaya niyetliler mi acaba? Aslında madde bağımlılığına, şiddet ortamına ve gençliğin içinde bulunduğu tüm olumsuzluklara son vermeye karar verseler devletin derin kısmına, MGK'ya, YÖK'e, TÜSİAD'a bakmaları yetecektir!
Bu öykü değil ama; sonrakiler bizim olacak
Okullar açılırken yine güzel başlattığımız bir öyküye öfke ve bencillik bulaştırdınız. Bulunduğumuz günü, dünyayı çelişkilerimiz yazıyor. Ama yarının güneşli günleri bizlerin yani; üretenlerin, aydınların, ilericilerin öyküsü olacak. Çünkü dünya yalanla değil, bilimle dönüyor.