Tarih: Kasım-Aralık 2006 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:13
Leyla Halit ile Röportaj
"Leyla Halit; Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) Genel Kurul Üyesi, Filistin Ulusal Konseyi delegesi, Filistin Kadınlar Birliği'nde bir lider ve ayrıca hayatının son otuz yılını davasına adamış Filistinli bir Arap. Onunla şimdi yapacağımız röportajda Ulusal kurtuluş hareketinde kadınlar konusuna özel bir vurguyla, kadın sorununa değineceğiz" Evet, bu cümleler Free Arap Voice (Özgür Arap Sesi) radyosu için İbrahim Alloş tarafından sarfedilmiştir. Burada işgal altındaki bir ülkede kadının kurtuluşu için neler yapılmalıdır sorusuna yanıt aranıyor. Daha fazla beklemeden arkadaşımızın çevirdiği yazıyı beraberce okuyalım.
Özgür Arap Sesi (ÖAS): Şimdiye kadar Filistin solunun kadın sorunu üzerindeki tutumu, ulusal haklar sorununun kadın hakları sorunundan daha önce geldiği yönündeydi. Yani kadın sorunu, doğrudan direnişle alakalı olmayan diğer tüm sorunlar gibi kurtuluş sonrasına bırakılmıştı. Fakat son yıllarda kadın sorunu iki farklı grup tarafından tekrar gündeme getirildi. 1. Aşırı dinci Protestanlar 2. Uluslararası şirketler ve Sivil Toplum Örgütleri. Şimdi, bu aşırı dinci kesimle diğer taraftaki Batılı aktivistlerin çekişmesinde, tekrar kadın sorununun Filistin kurtuluşundan sonraya ertelenmesi gerektiğini mi dile getirmeliyiz? Ya da hem ulusal hem de sosyal zeminde savaşmaktan başka çaremiz yok mu? Kadının kurtuluşunu ülkenin kurtuluşundan ayırmak gerçekten doğru mu? Yahut aşırı dinci kesimden ve Batı'dan geldiği için bunu önemsememeli ve enerjimizi Siyonist düşmana mı yoğunlaştırmalıyız? Leyla Halit bu deri konuyla ilgili neler düşünüyor?
Leyla Halit: Peki
Öncelikle kadın sorunundan ne anladığımızı açıklayalım. Bir Filistinli'nin, erkek ya da kadın oluşuna bakmaksızın, öncelikle bir mülteci olma veya işgal altında olma problemi vardır. Var olmadığımız iddiasına dayanarak kalıntılarımız üzerine çöreklenmiş bir Siyonist işgalin tam ortasındayız. İnsanımız, kadın-erkek, Filistinli kimliğinin geri iadesi için savaştı. Bu yüzden Filistin Ulusal Hareketi, Filistinli kimliğini tekrar kazanma amacına yoğunlaştı, tabiki ilerici bir hassasiyetle. Bu savaşım sürecinde belli önemli sorunlar ortaya çıktı ve bunların en önemlilerinden biri de kadın sorunuydu. Filistinli bir kadın aynı zamanda bir "Filistinli''dir de. Bu yüzden, toplumun geri kalanıyla aynı amaçlara sahiptir. Fakat aynı zamanda, kadınımızın maruz kaldığı zulümler bir bütündür. İşgal altında veya sürgünde ulusal olarak bir Filistinli olduğu için baskı altındadır. Bu maruz kaldığı baskının birincil ve en önemli yüzü. İkinci olarak, geldiği sosyal sınıfın bir üyesi olarak sosyo-ekonomik sömürüye maruz kalır. En son olarak da, toplumlarımız cinsiyetçi olduğu için bir kadın olarak baskı altındadır. Bu sebeple savaşımı hem birleşik hem de çok yönlü olmak zorundadır. Bu da demektir ki kurtuluşu, bu üç zeminde aynı zamanda olmalıdır, birbiri ardından değil. Esir alınmış bir kadın ülkesinin kurtuluşu için nasıl savaşabilir? Yine toprağı işgal edilmişse de bir kadın olarak özgür değildir. İşte burada diyalektik yöntem işin içine giriyor. Savaştıkça özgürlüğünüzü ve insanlığınızı geri kazanıyorsunuz. Toprağınızın kurtuluşunu yahut birilerinin sizin için kurtarmasını beklemeden, savaşımınızın vereceği özgürlükler üzerine yeni boyutlar inşa ediyorsunuz.
ÖAS: Kadın haklarıyla ilgili bazı İngilizce yayınlar sizi kadın sorununun 'erkekler' konseptini kabullenmiş olmakla suçluyor. Buna nasıl yanıt vereceksiniz?
Leyla H: Hayır, ben öyle olduğunu düşünmüyorum, ne kişisel düzlemde ne de FHKC'de. Ben kadın sorununun o belirli konseptine karşı çıkanlardanım, FHKC'de bile. Bunu ertelenmiş bir sorun olarak algılamıyorum, çünkü biz bütün bir toplumun sorunlarıyla uğraşmak durumundayız. Bunun işçi hakları için, sağlık ve eğitim hakkı için savaşmakta farkı yok. Bunlar sosyal sorunlar ve toprağımızın kurtuluşundan sonraya ertelenemez. Tam tersi, bu alanlarda kaydedilen ilerlemeler ulusal kurtuluşumuzu kazanmada yardımcı olacaktır. Devrim, kavram olarak silaha sarılmak demek değildir. Avcıların veya çetelerin de silahları var. Devrimin politik bir sonu vardır. Devrim, hayatın birçok yönünü çevreleyen bir değişim sürecidir. Biz, bu değişime ihtiyacı olan bir toplumuz. Devrimciler gericiliğe, cehalete, açlığa ve hatta burjuvazinin tüketim kültürüne karşı savaşırlar. Hepsinin başında toprağımızı işgal edenlere karşı da savaşırız. Tüm bu sorunları kurtuluşun sonrasına ertelemek olmaz, aynı iyi bir temel atmadan, bir ev inşa edemeyeceğiniz gibi.
ÖAS: Peki kadın sorunu hakkında Batı'nın tutumu nedir?
Leyla H: Pekin Kadınlar Konferansı'nda biz de bunu tartışıyorduk. Konferansın en tehlikeli özelliği kadın sorununu apolitize etme çabalarıydı.
ÖAS: Bu ne demek? Açıklayabilir misiniz lütfen?
Leyla H: Apolitize etmek demek, kadın sorununu sosyal ve politik değişim sorununun bir parçası olarak görmemek demektir.
ÖAS: Yani size göre kadının kurtuluşuyla ilgili Batının tutumundaki başlıca problem bu mudur?
Leyla H: Onların görüşü ülkelerimizin politik sistemlerini göz ardı edip sadece kadın olarak birleşmemiz yönündeydi Mesela konferansta 15 günümüzü Amerikan delegelerin cinsel taciz meselesini bizim işgal konumuzdan farklı bir zemine taşıyabilmek için harcadık. Ve hangi kadınların işgal altında olduğundan bile bahsetmemize izin verilmedi. Amerikan delegesi dışarıda yanıtladı. Filistin temsilcilerimizden birine şöyle demiş: "Kimin kimi işgal ettiğini biliyorsunuz. Bunu özellikle belirtmeye ne gerek var? '' Şimdi bana bunun kadın hareketi için ne demek olduğunu söyleyin.
Dünyanın farklı bölgelerinden kadınların cinsel baskı konusunda bir araya gelebileceğimizi söylüyorlar. Eylem programında ya da yazılarda nereye bakarsanız bakın cinsiyet kelimesini görürsünüz. Şimdi, tecavüz ve yine kadın ticareti tartışılması gereken konular arasında. Fakat sorun şu ki; kadın sorunu siyasetten bağımsız hale getiriliyor ve kadınların sadece kadın olarak birleşebilecekleri iddia ediliyor. Tamam, birleşelim diyorum. Fakat ne yapmak için? Mesela kadın ticareti konusunda birleşmemiz çağrısında bulunuldu. İyi de bu biz Filistinlilerin ve Arapların bildiği anladığı bir şey değil ki. Bu bizim toplumumuzdaki en can alıcı problem değil. Biz hala konferanstaki kararlarda oy kullanabilme hakkımızı kazanmak için savaşıyoruz. Bu yüzden onlara, bana kadın ticaretini izah edin dedim. Tabii ki buna karşıyız, ama bu bizim alışkın olduğumuz bir şey değil. Aynı şekilde 'seks endüstrisi'ni tartışmaya başladıklarında da afalladım, çünkü bu tabirler bizim sözlüğümüzde bile yok.
Bizler farklı sorunları olan bir toplumda yaşıyoruz. Avrupa'da ve ABD'de kürtaj problemi politik tartışmalarda merkezi bir rol oynuyor. Kilise hayır diyor, kadın haklar savunucuları evet, olmalı diyor. Bakın, bu da harekete geçilmesi gereken önemli bir nokta olabilir. Fakat bu nasıl bizim insanlarımız için başlıca sorun olabilir ki? Bizim önceliklerimiz farklı. Daha az haklarımız var bile demiyorum, bizler insanlığımızdan edildik! Neden bu konuyla vakit kaybedelim? Şu an her gün İsrail hükümetinin zulümleriyle uğraşmak durumundayız örneğin. Ya da mültecilerimizin dönüp dönmeyeceği konusunda endişelenmek zorundayız. Öncelikle bizi ilgilendiren bu politik anlaşmalar adil mi değil mi ve yaşadığımız bu haksızlık daha da artacak mı, bunları merak ediyoruz. Arap rejimlerinin baskısına ve sürgüne maruz kalıyoruz. Nüfusumuz hızla azalıyor. Fakat konferanstaki beyler cinsel özgürlük konusunu gündemin başlıca sorunu haline getirmeye çalışıyorlar. Bu bizler için bireysel ölçekte bir problem olabilir, toplumsal ölçekte değil. Bu, bizlerin, halkımızın içinde bulunduğu acı gerçek durumu çarpıtmaya çalışmaktır. Bu durumu gerçeklerin manipule edilmesi olarak görüyorum.
ÖAS: Bizim açımızdan verimli bir görüşme oldu. Çok teşekkür ediyoruz. Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.
Çev: Tuba Engel
Özgür Arap Sesi (ÖAS): Şimdiye kadar Filistin solunun kadın sorunu üzerindeki tutumu, ulusal haklar sorununun kadın hakları sorunundan daha önce geldiği yönündeydi. Yani kadın sorunu, doğrudan direnişle alakalı olmayan diğer tüm sorunlar gibi kurtuluş sonrasına bırakılmıştı. Fakat son yıllarda kadın sorunu iki farklı grup tarafından tekrar gündeme getirildi. 1. Aşırı dinci Protestanlar 2. Uluslararası şirketler ve Sivil Toplum Örgütleri. Şimdi, bu aşırı dinci kesimle diğer taraftaki Batılı aktivistlerin çekişmesinde, tekrar kadın sorununun Filistin kurtuluşundan sonraya ertelenmesi gerektiğini mi dile getirmeliyiz? Ya da hem ulusal hem de sosyal zeminde savaşmaktan başka çaremiz yok mu? Kadının kurtuluşunu ülkenin kurtuluşundan ayırmak gerçekten doğru mu? Yahut aşırı dinci kesimden ve Batı'dan geldiği için bunu önemsememeli ve enerjimizi Siyonist düşmana mı yoğunlaştırmalıyız? Leyla Halit bu deri konuyla ilgili neler düşünüyor?
Leyla Halit: Peki
Öncelikle kadın sorunundan ne anladığımızı açıklayalım. Bir Filistinli'nin, erkek ya da kadın oluşuna bakmaksızın, öncelikle bir mülteci olma veya işgal altında olma problemi vardır. Var olmadığımız iddiasına dayanarak kalıntılarımız üzerine çöreklenmiş bir Siyonist işgalin tam ortasındayız. İnsanımız, kadın-erkek, Filistinli kimliğinin geri iadesi için savaştı. Bu yüzden Filistin Ulusal Hareketi, Filistinli kimliğini tekrar kazanma amacına yoğunlaştı, tabiki ilerici bir hassasiyetle. Bu savaşım sürecinde belli önemli sorunlar ortaya çıktı ve bunların en önemlilerinden biri de kadın sorunuydu. Filistinli bir kadın aynı zamanda bir "Filistinli''dir de. Bu yüzden, toplumun geri kalanıyla aynı amaçlara sahiptir. Fakat aynı zamanda, kadınımızın maruz kaldığı zulümler bir bütündür. İşgal altında veya sürgünde ulusal olarak bir Filistinli olduğu için baskı altındadır. Bu maruz kaldığı baskının birincil ve en önemli yüzü. İkinci olarak, geldiği sosyal sınıfın bir üyesi olarak sosyo-ekonomik sömürüye maruz kalır. En son olarak da, toplumlarımız cinsiyetçi olduğu için bir kadın olarak baskı altındadır. Bu sebeple savaşımı hem birleşik hem de çok yönlü olmak zorundadır. Bu da demektir ki kurtuluşu, bu üç zeminde aynı zamanda olmalıdır, birbiri ardından değil. Esir alınmış bir kadın ülkesinin kurtuluşu için nasıl savaşabilir? Yine toprağı işgal edilmişse de bir kadın olarak özgür değildir. İşte burada diyalektik yöntem işin içine giriyor. Savaştıkça özgürlüğünüzü ve insanlığınızı geri kazanıyorsunuz. Toprağınızın kurtuluşunu yahut birilerinin sizin için kurtarmasını beklemeden, savaşımınızın vereceği özgürlükler üzerine yeni boyutlar inşa ediyorsunuz.
ÖAS: Kadın haklarıyla ilgili bazı İngilizce yayınlar sizi kadın sorununun 'erkekler' konseptini kabullenmiş olmakla suçluyor. Buna nasıl yanıt vereceksiniz?
Leyla H: Hayır, ben öyle olduğunu düşünmüyorum, ne kişisel düzlemde ne de FHKC'de. Ben kadın sorununun o belirli konseptine karşı çıkanlardanım, FHKC'de bile. Bunu ertelenmiş bir sorun olarak algılamıyorum, çünkü biz bütün bir toplumun sorunlarıyla uğraşmak durumundayız. Bunun işçi hakları için, sağlık ve eğitim hakkı için savaşmakta farkı yok. Bunlar sosyal sorunlar ve toprağımızın kurtuluşundan sonraya ertelenemez. Tam tersi, bu alanlarda kaydedilen ilerlemeler ulusal kurtuluşumuzu kazanmada yardımcı olacaktır. Devrim, kavram olarak silaha sarılmak demek değildir. Avcıların veya çetelerin de silahları var. Devrimin politik bir sonu vardır. Devrim, hayatın birçok yönünü çevreleyen bir değişim sürecidir. Biz, bu değişime ihtiyacı olan bir toplumuz. Devrimciler gericiliğe, cehalete, açlığa ve hatta burjuvazinin tüketim kültürüne karşı savaşırlar. Hepsinin başında toprağımızı işgal edenlere karşı da savaşırız. Tüm bu sorunları kurtuluşun sonrasına ertelemek olmaz, aynı iyi bir temel atmadan, bir ev inşa edemeyeceğiniz gibi.
ÖAS: Peki kadın sorunu hakkında Batı'nın tutumu nedir?
Leyla H: Pekin Kadınlar Konferansı'nda biz de bunu tartışıyorduk. Konferansın en tehlikeli özelliği kadın sorununu apolitize etme çabalarıydı.
ÖAS: Bu ne demek? Açıklayabilir misiniz lütfen?
Leyla H: Apolitize etmek demek, kadın sorununu sosyal ve politik değişim sorununun bir parçası olarak görmemek demektir.
ÖAS: Yani size göre kadının kurtuluşuyla ilgili Batının tutumundaki başlıca problem bu mudur?
Leyla H: Onların görüşü ülkelerimizin politik sistemlerini göz ardı edip sadece kadın olarak birleşmemiz yönündeydi Mesela konferansta 15 günümüzü Amerikan delegelerin cinsel taciz meselesini bizim işgal konumuzdan farklı bir zemine taşıyabilmek için harcadık. Ve hangi kadınların işgal altında olduğundan bile bahsetmemize izin verilmedi. Amerikan delegesi dışarıda yanıtladı. Filistin temsilcilerimizden birine şöyle demiş: "Kimin kimi işgal ettiğini biliyorsunuz. Bunu özellikle belirtmeye ne gerek var? '' Şimdi bana bunun kadın hareketi için ne demek olduğunu söyleyin.
Dünyanın farklı bölgelerinden kadınların cinsel baskı konusunda bir araya gelebileceğimizi söylüyorlar. Eylem programında ya da yazılarda nereye bakarsanız bakın cinsiyet kelimesini görürsünüz. Şimdi, tecavüz ve yine kadın ticareti tartışılması gereken konular arasında. Fakat sorun şu ki; kadın sorunu siyasetten bağımsız hale getiriliyor ve kadınların sadece kadın olarak birleşebilecekleri iddia ediliyor. Tamam, birleşelim diyorum. Fakat ne yapmak için? Mesela kadın ticareti konusunda birleşmemiz çağrısında bulunuldu. İyi de bu biz Filistinlilerin ve Arapların bildiği anladığı bir şey değil ki. Bu bizim toplumumuzdaki en can alıcı problem değil. Biz hala konferanstaki kararlarda oy kullanabilme hakkımızı kazanmak için savaşıyoruz. Bu yüzden onlara, bana kadın ticaretini izah edin dedim. Tabii ki buna karşıyız, ama bu bizim alışkın olduğumuz bir şey değil. Aynı şekilde 'seks endüstrisi'ni tartışmaya başladıklarında da afalladım, çünkü bu tabirler bizim sözlüğümüzde bile yok.
Bizler farklı sorunları olan bir toplumda yaşıyoruz. Avrupa'da ve ABD'de kürtaj problemi politik tartışmalarda merkezi bir rol oynuyor. Kilise hayır diyor, kadın haklar savunucuları evet, olmalı diyor. Bakın, bu da harekete geçilmesi gereken önemli bir nokta olabilir. Fakat bu nasıl bizim insanlarımız için başlıca sorun olabilir ki? Bizim önceliklerimiz farklı. Daha az haklarımız var bile demiyorum, bizler insanlığımızdan edildik! Neden bu konuyla vakit kaybedelim? Şu an her gün İsrail hükümetinin zulümleriyle uğraşmak durumundayız örneğin. Ya da mültecilerimizin dönüp dönmeyeceği konusunda endişelenmek zorundayız. Öncelikle bizi ilgilendiren bu politik anlaşmalar adil mi değil mi ve yaşadığımız bu haksızlık daha da artacak mı, bunları merak ediyoruz. Arap rejimlerinin baskısına ve sürgüne maruz kalıyoruz. Nüfusumuz hızla azalıyor. Fakat konferanstaki beyler cinsel özgürlük konusunu gündemin başlıca sorunu haline getirmeye çalışıyorlar. Bu bizler için bireysel ölçekte bir problem olabilir, toplumsal ölçekte değil. Bu, bizlerin, halkımızın içinde bulunduğu acı gerçek durumu çarpıtmaya çalışmaktır. Bu durumu gerçeklerin manipule edilmesi olarak görüyorum.
ÖAS: Bizim açımızdan verimli bir görüşme oldu. Çok teşekkür ediyoruz. Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.
Çev: Tuba Engel