Tarih: Kasım-Aralık 2006 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:13
Şiddet insanlığı tehdit ediyor
Şiddet kavramı son zamanlarda sık sık karşımıza çıkıyor. Savaşlarda, okulda, sokakta, statta, eylemde, yolda
Pek çok yerde giderek artan şiddetten ve yol açtığı zararlardan konuşulur oldu. Peki şiddetin nedeni ne? Kimler ve neler şiddete yol açıyor?
Şiddet kavramı çok eskilere kadar dayanır. Din kitaplarına bakarsanız Habil'in Kabil'i öldürmesiyle başlar şiddet. Toplumsal anlamda ise şiddet, insanlığın gelişimiyle kabileler düzeyinde karşımıza çıkar. Sınıflı toplumlara geçildiği zaman ise şiddet artık sistematikleştirilmiş bir silah halini alır ve egemenler tarafından her fırsatta kullanılır. Şiddetin en somut hali örgütlenmiş şiddet olarak devletin kendisinde görülür.
Günümüz dünyasında şiddet olaylarının en büyüğü yine Kapitalizmin bunalımını aşmak amacıyla sık sık başvurduğu şekilde savaşlarla yaratılır. Binlerce insan bir bomba ile katledilir, çocuk kadın demeden insanlar sokak ortalarında kurşuna dizilir, işgalcilere karşı ülkesini savunan insanlar görüldüğü yerde yok edilmesi gereken mahluklar olarak gösterilir ve tüm bunlar yapılırken de şiddeti durdurma bahanesi öne çıkarılır.
Şiddet şiddeti doğuruyor.
Toplumsal anlamda yaşanan şiddeti de bu olaylardan, devletlerin uyguladığı sistematik yöntemlerden ayrı düşünmemiz olanaksızdır. Sistem, eşitsiz gelişim ve paylaşıma dayalı olan düzenini sürdürebilmek için ülke içinde de sürekli olarak şiddete baş vurur; maaşlarına zam yapılmasını isteyen işçiler hain ilan edilir, sosyal haklarının ve yaşam koşullarının düzeltilmesini isteyen memurların, öğretmenlerin üzerine azgın köpekler gibi saldırılır, parası olmadığı için okuma hakkı elinden alınmak istenen öğrenciler terörist ilan edilir, ekini tarlada kaldığı için bir yılını aç geçirecek olan köylü, halkın sırtındaki kambur olarak lanse edilir
Böylelikle kelimenin tam anlamıyla düzen tarafından bir baskı toplumu yaratılır. İnsanların kafasına şiddet işlenir ve şiddet, olayları çözmede belki de tek yol olarak insanların önüne sunulmuş olur.
Hakkını arayan ya da aramayı düşünen insanlara, karşılaşacağı şiddet her fırsatta hatırlatılır. Bunu yapmak için de sistemin en güçlü empoze aracı olan medyadan yararlanılır. İşçilerin ya da öğrencilerin yapacağı bir eylem öncesinde televizyonlar geçmiş eylemlerde yaşanan şiddet olaylarını defalarca ekrana getirir ve insanlar bu yolla yıldırılmaya çalışılır. Medya bir yandan sisteme karşı yükselen muhalefeti susturmak için üzerine düşen rolü oynarken bir yandan da şiddeti meşrulaştırmak amaçlı yayınlar yaparak şiddet içerikli filmlerle ekranları kaplar, mafya artık hayatın bir parçası haline getirilir. Güçlüysen, başkalarını ezersen hayatta kalırsın mantığı gençliğe empoze edilir ve böylelikle gençlik şiddetin kucaklarına itilmiş olur.
Okullar da yukarıda saydığımız durumdan ayrı bir havada değildir. Toplumsal eşitsizliğin artması, birileri zenginlik içerisinde yaşarken toplumun büyük kesiminin yokluğa ve açlığa mahkum edilmesi ile sosyal anlamda insanlarda meydana gelen hoşnutsuzluk durumu, küçük olaylarla kendisini dışarıya vurmaya başlar; okulda öğrenciler en ufak olaydan bile birbirlerini ateşli silahlarla yaralayacak duruma gelir daha doğrusu bu duruma getirilmiş olur çünkü tüm toplumda olduğu gibi öğrencilere de şiddet, olaylar karşısında tek çözüm olarak sistemin bizzat kendisi tarafından sunulmuştur. Polat olmak gençliğin hayali haline getirilmek istenmemiş miydi? İşte günümüzde okullarda yükselen şiddet dalgasının içinde bir sürü Miroğlu, bir sürü Polat Alemdar bulunuyor. İşte yarattıkları toplum bu. Artık 7 kişinin öldürülmesinden sorumlu olanlar "biz bunu zevk için yaptık" diyor...
Şiddet polisiye önlemle değil eşitlikle çözülür
Şiddeti yaratanlar onu çözmek adına da şiddeti körükleyecek işler yapmaktan kaçınmıyor. Okullarda öğrenciler arasında yaşanan olayları önlemek adına okullar hapishaneleri aratmayacak bir şekilde kameralarla donatılıyor, polis kapılarda nöbet tutmaya, geleni gideni kontrol etmeye başlıyor. Disiplin yönetmelikleri birer kitap kalınlığında hazırlanıyor. Hatta yönetmeliklerin sonuna "burada aklımıza gelmeyenleri de yapmak suçtur" gibisinden saçmalıklar eklenebiliyor. Gerici müfredatlarla faşizan zihniyetler yaratılmaya çalışılıyor. Üniversitelerde ise öğrencilerin boyunlarına neredeyse tasma takmadıkları kalıyor ve tüm bu Faşizan önlemler sistemin sözcüleri tarafından şiddeti durdurmanın tek yolu olarak bizlere sunuluyor. Bu sorunun çözümünün yaratılmasında okulun asli elemanları olan öğrenciler ve öğretmenler hiçe sayılıyor ve böylelikle alınan ya da alınacak olan tüm önlemler başlamadan geçersizleşmiş oluyor.
Toplumun tüm kesiminde şiddeti ortadan kaldırmak, insanlığı şiddetten kurtarmak gerçekten de kolay değil. Bu yol ancak; sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel tüm eşitsizlikleri ortadan kaldırmakla olabilir. Tüm eşitsizlikleri sürekli olarak derinleştirip insanların, halkların arasına uçurumlar koyan, kadın erkek ilişkisini efendi köle ilişkisinden farksız bir hale getirmeyen kapitalizm ortadan kaldırılmadıkça eşit sınıfsız bir toplum kurulmadıkça şiddet sürekli olarak sistemle birlikte kendini sürekli olarak üretecektir.
Pek çok yerde giderek artan şiddetten ve yol açtığı zararlardan konuşulur oldu. Peki şiddetin nedeni ne? Kimler ve neler şiddete yol açıyor?
Şiddet kavramı çok eskilere kadar dayanır. Din kitaplarına bakarsanız Habil'in Kabil'i öldürmesiyle başlar şiddet. Toplumsal anlamda ise şiddet, insanlığın gelişimiyle kabileler düzeyinde karşımıza çıkar. Sınıflı toplumlara geçildiği zaman ise şiddet artık sistematikleştirilmiş bir silah halini alır ve egemenler tarafından her fırsatta kullanılır. Şiddetin en somut hali örgütlenmiş şiddet olarak devletin kendisinde görülür.
Günümüz dünyasında şiddet olaylarının en büyüğü yine Kapitalizmin bunalımını aşmak amacıyla sık sık başvurduğu şekilde savaşlarla yaratılır. Binlerce insan bir bomba ile katledilir, çocuk kadın demeden insanlar sokak ortalarında kurşuna dizilir, işgalcilere karşı ülkesini savunan insanlar görüldüğü yerde yok edilmesi gereken mahluklar olarak gösterilir ve tüm bunlar yapılırken de şiddeti durdurma bahanesi öne çıkarılır.
Şiddet şiddeti doğuruyor.
Toplumsal anlamda yaşanan şiddeti de bu olaylardan, devletlerin uyguladığı sistematik yöntemlerden ayrı düşünmemiz olanaksızdır. Sistem, eşitsiz gelişim ve paylaşıma dayalı olan düzenini sürdürebilmek için ülke içinde de sürekli olarak şiddete baş vurur; maaşlarına zam yapılmasını isteyen işçiler hain ilan edilir, sosyal haklarının ve yaşam koşullarının düzeltilmesini isteyen memurların, öğretmenlerin üzerine azgın köpekler gibi saldırılır, parası olmadığı için okuma hakkı elinden alınmak istenen öğrenciler terörist ilan edilir, ekini tarlada kaldığı için bir yılını aç geçirecek olan köylü, halkın sırtındaki kambur olarak lanse edilir
Böylelikle kelimenin tam anlamıyla düzen tarafından bir baskı toplumu yaratılır. İnsanların kafasına şiddet işlenir ve şiddet, olayları çözmede belki de tek yol olarak insanların önüne sunulmuş olur.
Hakkını arayan ya da aramayı düşünen insanlara, karşılaşacağı şiddet her fırsatta hatırlatılır. Bunu yapmak için de sistemin en güçlü empoze aracı olan medyadan yararlanılır. İşçilerin ya da öğrencilerin yapacağı bir eylem öncesinde televizyonlar geçmiş eylemlerde yaşanan şiddet olaylarını defalarca ekrana getirir ve insanlar bu yolla yıldırılmaya çalışılır. Medya bir yandan sisteme karşı yükselen muhalefeti susturmak için üzerine düşen rolü oynarken bir yandan da şiddeti meşrulaştırmak amaçlı yayınlar yaparak şiddet içerikli filmlerle ekranları kaplar, mafya artık hayatın bir parçası haline getirilir. Güçlüysen, başkalarını ezersen hayatta kalırsın mantığı gençliğe empoze edilir ve böylelikle gençlik şiddetin kucaklarına itilmiş olur.
Okullar da yukarıda saydığımız durumdan ayrı bir havada değildir. Toplumsal eşitsizliğin artması, birileri zenginlik içerisinde yaşarken toplumun büyük kesiminin yokluğa ve açlığa mahkum edilmesi ile sosyal anlamda insanlarda meydana gelen hoşnutsuzluk durumu, küçük olaylarla kendisini dışarıya vurmaya başlar; okulda öğrenciler en ufak olaydan bile birbirlerini ateşli silahlarla yaralayacak duruma gelir daha doğrusu bu duruma getirilmiş olur çünkü tüm toplumda olduğu gibi öğrencilere de şiddet, olaylar karşısında tek çözüm olarak sistemin bizzat kendisi tarafından sunulmuştur. Polat olmak gençliğin hayali haline getirilmek istenmemiş miydi? İşte günümüzde okullarda yükselen şiddet dalgasının içinde bir sürü Miroğlu, bir sürü Polat Alemdar bulunuyor. İşte yarattıkları toplum bu. Artık 7 kişinin öldürülmesinden sorumlu olanlar "biz bunu zevk için yaptık" diyor...
Şiddet polisiye önlemle değil eşitlikle çözülür
Şiddeti yaratanlar onu çözmek adına da şiddeti körükleyecek işler yapmaktan kaçınmıyor. Okullarda öğrenciler arasında yaşanan olayları önlemek adına okullar hapishaneleri aratmayacak bir şekilde kameralarla donatılıyor, polis kapılarda nöbet tutmaya, geleni gideni kontrol etmeye başlıyor. Disiplin yönetmelikleri birer kitap kalınlığında hazırlanıyor. Hatta yönetmeliklerin sonuna "burada aklımıza gelmeyenleri de yapmak suçtur" gibisinden saçmalıklar eklenebiliyor. Gerici müfredatlarla faşizan zihniyetler yaratılmaya çalışılıyor. Üniversitelerde ise öğrencilerin boyunlarına neredeyse tasma takmadıkları kalıyor ve tüm bu Faşizan önlemler sistemin sözcüleri tarafından şiddeti durdurmanın tek yolu olarak bizlere sunuluyor. Bu sorunun çözümünün yaratılmasında okulun asli elemanları olan öğrenciler ve öğretmenler hiçe sayılıyor ve böylelikle alınan ya da alınacak olan tüm önlemler başlamadan geçersizleşmiş oluyor.
Toplumun tüm kesiminde şiddeti ortadan kaldırmak, insanlığı şiddetten kurtarmak gerçekten de kolay değil. Bu yol ancak; sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel tüm eşitsizlikleri ortadan kaldırmakla olabilir. Tüm eşitsizlikleri sürekli olarak derinleştirip insanların, halkların arasına uçurumlar koyan, kadın erkek ilişkisini efendi köle ilişkisinden farksız bir hale getirmeyen kapitalizm ortadan kaldırılmadıkça eşit sınıfsız bir toplum kurulmadıkça şiddet sürekli olarak sistemle birlikte kendini sürekli olarak üretecektir.