Tarih: Mayıs - Haziran 2003 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:5
sosyalizm GELECEK
Politik bir gerçek olan savaş bütün gerçekliğiyle bir kere daha karşımıza çıktı.
Marks: “Tarih hiçbir şey yapmaz, büyük servetleri yoktur ve savaşlarda dövüşmez. Her şeyi yapan insandır” der. Kısacası tarihi yaratan, ona yön veren insandır. Baş ucumuzdaki savaş (aslında buna savaştan ziyade işgal demek daha doğru olur.) bizlere şu soruyu sormamızı gerektiriyor: Bütün bu yapılanlar hangi insanlık adına? Atılan demokrasi, özgürlük nutukları kimin için? Masum Irak halkına emperyalizm ne tür bir demokrasi ve özgürlük getirebilir?
Artık bütün dünya bu kanlı savaş oyununun Irak’ta bulunan milyarlarca dolar değerindeki petrole ve Irak halkının diğer ulusal zenginliklerine el koymak için gerçekleştirildiğini biliyor.
ABD ve işbirlikçisi İngiltere daha Irak’ı işgal etmeden çok önce bölgeyi nasıl paylaşacaklarının hesabını yapmaya başlamışlardı. Pastadan pay alamayan Almanya, Rusya, Fransa ve Çin gibi diğer emperyalist güçler ise kendi geleceklerinden korkmuş olacaklar ki müdahaleye karşı çıktılar.
Burjuva hukukunda bile ulusların kendi kaderini tayin etme, kendi topraklarında özgürce yaşama hakkı vardır. Irak halkı kendi ülkesi içerisinde diğer ülkelerin sınırına, iç işlerine tecavüz etmediği sürece özgürce yaşayabilir. Bu gerçek karşısında emperyalistler bize sadece kimyasal silah masalları ile “diktatör Saddam” anıları anlatarak kendilerini haklı çıkarmaya çalıştılar. Evet, Saddam bir zorbaydı. Hem de emperyalistler eliyle yetiştirilmiş bir zorba. Halepçe katliamında öldürülen binlerce masum insanı, Irak’lı komünist ve ilericilere yönelik girişilen onlarca katliamı unutmadık.
Kimileri de diyor ki: bu bir din savaşıdır, kültür çatışmasıdır. Fakat bizler biliyoruz ki bu, ne din ne de kültür savaşıdır. Kapitalizmin kaçınılamaz bir sonucu olan sömürgeci zihniyetin bir ürünüdür.
Ancak ne olursa olsun bir ülkenin, tüm uluslararası hukuk kurallarını ve insanlığın vicdanını çiğneyerek, bir başka ülkeye saldırması, silah kullanması haksızlıktır. Bu, gayri ahlaki ve gayri insanidir. Böyle bir savaş emperyalistlerin talan operasyonundan başka bir şey olamaz. Elbetteki bu durum karşısında tüm ilericiler, komünistler de net bir şekilde Irak’tan, Irak’ın direnen insanlarından yana olmak zorundadır.
İşgal sürecinde dikkatleri çeken en önemli nokta hiç kuşkusuz dünya çapında ortaya konan tepkiydi. Emperyalist savaşa karşı büyüyen öfke öyle ciddi bir boyuta ulaştı ki, bir çok ülke ABD’nin yanında işgale katılmaktan çekindi. Ülkemizde de durum aynıydı.
TÜSİAD Başkanı yaptığı pek çok konuşmada açık açık Türkiye’nin ABD’den yana olması gerektiğini; bölgeye asker göndermenin çıkarlarımız gereği iyi olacağını söyledi. Sadece o mu? Genelkurmay başkanından, çeşitli oda başkanlarına, medya patronlarına kadar pek çokları savaşa girelim dedi. Bütün bu propagandanın etkisi sonucunda ABD dolaylı olarak topraklarımıza yerleştiyse de; halkımızın büyük tepkisi, işbirlikçi AKP hükümetini ve militarist kliği bir hayli zora soktu. Ve sonucunda hepimizin bildiği gibi halka rağmen böyle bir savaşa girme riskini göze alamadılar.
Şimdi savaşın ilk raundu sona ermişe benziyor. Ama henüz hiçbir şey bitmedi. Tam aksine dünya halkları yavaş yavaş da olsa savaş, sömürü, acı, açlık, zulüm gibi gayri insani kavramların gerçek kaynağını; barış, demokrasi, özgürlük ve eşitlik gibi ideallerin ise önemini kavramaya başlıyor. Irak’ta tanık olduğumuz acılar geçmişte de yaşanmıştı. Ancak bu acılara dur demek, başka bir yaşam elde etmek mümkün. İşte insanlığı bu acılardan kurtaracak eşit, sınıfsız bir toplum düzenine giden yolun adı Sosyalizm’dir. Bu amacın ise tek bir aracı var, o da: Marksist-Leninist ideoloji.
Bütün kara çalmalara, revizyona uğratma çabalarına rağmen Marksizm ve Leninizm tarihsel gerçekliği açıklayarak ezilen insanlığın, emekçilerin ve yeni bir dünya isteyen gençlerin ışığı olmaya devam ediyor. Emperyalizmin son Irak oyunu bu haklılığın yalın bir göstergesi olarak önümüzde.
Yaşadığımız çağda iki milyara yakın kişinin günlük geliri bir doların altında. Bu rakamın Türkiye’de ise üç dolar civarında olduğu söyleniyor. Yani anlayacağınız dünyanın büyük bir bölümünün günlük geliri sadece birkaç Amerikan doları. Karın doyurmak, çocuklarını giydirmek, okutmak, başını bir yerlere sokabilmek hep o birkaç dolarla oluyor. En azından olduğu iddia ediliyor. Irak’a atılan tek bir Tomahawk füzesinin maliyeti ise 1,5 milyon dolar. Oysa ki bu parayla her yıl; vitamin eksikliğinden dolayı kör olan 3000 çocuğun vitamin ihtiyacını ve dengesiz beslenmekten dolayı yok olan 4000 ailenin aylık besinini karşılamak mümkün. Ancak demokrasi ve özgürlük nutukları atan egemenler zenginliklerine zenginlik katarken bizlere: “bir, iki dolara yaşamak sizin neyinize yetmiyor” diye soruyorlar.
İnsanlık giderek benliğini yitirme tehlikesiyle de karşı karşıya. Öyle ya; bütün bu anlatılanlara rağmen Irak halkının bombalanmasını tepkisizlikle, hatta sevinçle karşılayanları bir düşünsenize. Evet, bazılarımızın insanlık kimliği çoktan yok edilmiş. Yine o bazılarımız hayatın zorbalığa, baskıya direnmeden anlamlı olamayacağını, dünyaya şekil verenin kendi ellerinden başkası olmadığını göremeyecek kadar körleş(tiril)miş.
Ancak gelinen noktada sosyalizm güneşinin yeniden yükseldiğini söylemek her halde abartılı olmayacak. Kapitalizme ve küreselleşmeye karşı yapılan dev eylemler, savaş karşıtı etkinlikler, her geçen gün kapitalizme ve emperyalist politikalara karşı duyulan öfkenin daha da kabarmakta olduğunu gösteriyor. Yıllardır inatla, inançla verilen devrimci mücadele tüm acılara rağmen farklı farklı coğrafyalarda yeniden şekilleniyor. Dünyanın dört bir tarafındaki egemenler, patronlar, generaller ise bu manzara karşısında hissettikleri korku ve telaştan nereye sataşacaklarını bilemiyorlar.
İlerici, komünist gençler olarak tarihsel gerçekliğin ışığı ve işçi sınıfının bilimsel ideolojisiyle sağlamlaştırılmış bir büyük mücadelenin içindeyiz. Bu mücadelenin adı ise devrimdir, sosyalizmdir. Bu gerçek her geçen gün geçtikçe daha da yaklaşıyor. Yaklaşacak. Ağır ama emin adımlarla Unutmayalım ki Sovyet halklarının Kızıl Ordu’su nasıl Hitler’i ve onun faşist yardakçılarını tarihin çöplüğüne gönderdiyse Bush’un ve işbirlikçilerinin de o çöplüğü boylayacakları gün yakındır. Bunu yapacak olanlar da dünya sosyalist hareketinin öncüleri, ilerici gençlerin devrimci mücadelesi ve emekçi halklarımızdır.
GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDE OYNANAN OYUN
Artık bütün dünya bu kanlı savaş oyununun Irak’ta bulunan milyarlarca dolar değerindeki petrole ve Irak halkının diğer ulusal zenginliklerine el koymak için gerçekleştirildiğini biliyor.
ABD ve işbirlikçisi İngiltere daha Irak’ı işgal etmeden çok önce bölgeyi nasıl paylaşacaklarının hesabını yapmaya başlamışlardı. Pastadan pay alamayan Almanya, Rusya, Fransa ve Çin gibi diğer emperyalist güçler ise kendi geleceklerinden korkmuş olacaklar ki müdahaleye karşı çıktılar.
Burjuva hukukunda bile ulusların kendi kaderini tayin etme, kendi topraklarında özgürce yaşama hakkı vardır. Irak halkı kendi ülkesi içerisinde diğer ülkelerin sınırına, iç işlerine tecavüz etmediği sürece özgürce yaşayabilir. Bu gerçek karşısında emperyalistler bize sadece kimyasal silah masalları ile “diktatör Saddam” anıları anlatarak kendilerini haklı çıkarmaya çalıştılar. Evet, Saddam bir zorbaydı. Hem de emperyalistler eliyle yetiştirilmiş bir zorba. Halepçe katliamında öldürülen binlerce masum insanı, Irak’lı komünist ve ilericilere yönelik girişilen onlarca katliamı unutmadık.
Kimileri de diyor ki: bu bir din savaşıdır, kültür çatışmasıdır. Fakat bizler biliyoruz ki bu, ne din ne de kültür savaşıdır. Kapitalizmin kaçınılamaz bir sonucu olan sömürgeci zihniyetin bir ürünüdür.
Ancak ne olursa olsun bir ülkenin, tüm uluslararası hukuk kurallarını ve insanlığın vicdanını çiğneyerek, bir başka ülkeye saldırması, silah kullanması haksızlıktır. Bu, gayri ahlaki ve gayri insanidir. Böyle bir savaş emperyalistlerin talan operasyonundan başka bir şey olamaz. Elbetteki bu durum karşısında tüm ilericiler, komünistler de net bir şekilde Irak’tan, Irak’ın direnen insanlarından yana olmak zorundadır.
İşgal sürecinde dikkatleri çeken en önemli nokta hiç kuşkusuz dünya çapında ortaya konan tepkiydi. Emperyalist savaşa karşı büyüyen öfke öyle ciddi bir boyuta ulaştı ki, bir çok ülke ABD’nin yanında işgale katılmaktan çekindi. Ülkemizde de durum aynıydı.
TÜSİAD Başkanı yaptığı pek çok konuşmada açık açık Türkiye’nin ABD’den yana olması gerektiğini; bölgeye asker göndermenin çıkarlarımız gereği iyi olacağını söyledi. Sadece o mu? Genelkurmay başkanından, çeşitli oda başkanlarına, medya patronlarına kadar pek çokları savaşa girelim dedi. Bütün bu propagandanın etkisi sonucunda ABD dolaylı olarak topraklarımıza yerleştiyse de; halkımızın büyük tepkisi, işbirlikçi AKP hükümetini ve militarist kliği bir hayli zora soktu. Ve sonucunda hepimizin bildiği gibi halka rağmen böyle bir savaşa girme riskini göze alamadılar.
BİZ BU OYUNU BOZARIZ
Şimdi savaşın ilk raundu sona ermişe benziyor. Ama henüz hiçbir şey bitmedi. Tam aksine dünya halkları yavaş yavaş da olsa savaş, sömürü, acı, açlık, zulüm gibi gayri insani kavramların gerçek kaynağını; barış, demokrasi, özgürlük ve eşitlik gibi ideallerin ise önemini kavramaya başlıyor. Irak’ta tanık olduğumuz acılar geçmişte de yaşanmıştı. Ancak bu acılara dur demek, başka bir yaşam elde etmek mümkün. İşte insanlığı bu acılardan kurtaracak eşit, sınıfsız bir toplum düzenine giden yolun adı Sosyalizm’dir. Bu amacın ise tek bir aracı var, o da: Marksist-Leninist ideoloji.
Bütün kara çalmalara, revizyona uğratma çabalarına rağmen Marksizm ve Leninizm tarihsel gerçekliği açıklayarak ezilen insanlığın, emekçilerin ve yeni bir dünya isteyen gençlerin ışığı olmaya devam ediyor. Emperyalizmin son Irak oyunu bu haklılığın yalın bir göstergesi olarak önümüzde.
Yaşadığımız çağda iki milyara yakın kişinin günlük geliri bir doların altında. Bu rakamın Türkiye’de ise üç dolar civarında olduğu söyleniyor. Yani anlayacağınız dünyanın büyük bir bölümünün günlük geliri sadece birkaç Amerikan doları. Karın doyurmak, çocuklarını giydirmek, okutmak, başını bir yerlere sokabilmek hep o birkaç dolarla oluyor. En azından olduğu iddia ediliyor. Irak’a atılan tek bir Tomahawk füzesinin maliyeti ise 1,5 milyon dolar. Oysa ki bu parayla her yıl; vitamin eksikliğinden dolayı kör olan 3000 çocuğun vitamin ihtiyacını ve dengesiz beslenmekten dolayı yok olan 4000 ailenin aylık besinini karşılamak mümkün. Ancak demokrasi ve özgürlük nutukları atan egemenler zenginliklerine zenginlik katarken bizlere: “bir, iki dolara yaşamak sizin neyinize yetmiyor” diye soruyorlar.
GELECEK ELLERİMİZDE
İnsanlık giderek benliğini yitirme tehlikesiyle de karşı karşıya. Öyle ya; bütün bu anlatılanlara rağmen Irak halkının bombalanmasını tepkisizlikle, hatta sevinçle karşılayanları bir düşünsenize. Evet, bazılarımızın insanlık kimliği çoktan yok edilmiş. Yine o bazılarımız hayatın zorbalığa, baskıya direnmeden anlamlı olamayacağını, dünyaya şekil verenin kendi ellerinden başkası olmadığını göremeyecek kadar körleş(tiril)miş.
Ancak gelinen noktada sosyalizm güneşinin yeniden yükseldiğini söylemek her halde abartılı olmayacak. Kapitalizme ve küreselleşmeye karşı yapılan dev eylemler, savaş karşıtı etkinlikler, her geçen gün kapitalizme ve emperyalist politikalara karşı duyulan öfkenin daha da kabarmakta olduğunu gösteriyor. Yıllardır inatla, inançla verilen devrimci mücadele tüm acılara rağmen farklı farklı coğrafyalarda yeniden şekilleniyor. Dünyanın dört bir tarafındaki egemenler, patronlar, generaller ise bu manzara karşısında hissettikleri korku ve telaştan nereye sataşacaklarını bilemiyorlar.
İlerici, komünist gençler olarak tarihsel gerçekliğin ışığı ve işçi sınıfının bilimsel ideolojisiyle sağlamlaştırılmış bir büyük mücadelenin içindeyiz. Bu mücadelenin adı ise devrimdir, sosyalizmdir. Bu gerçek her geçen gün geçtikçe daha da yaklaşıyor. Yaklaşacak. Ağır ama emin adımlarla Unutmayalım ki Sovyet halklarının Kızıl Ordu’su nasıl Hitler’i ve onun faşist yardakçılarını tarihin çöplüğüne gönderdiyse Bush’un ve işbirlikçilerinin de o çöplüğü boylayacakları gün yakındır. Bunu yapacak olanlar da dünya sosyalist hareketinin öncüleri, ilerici gençlerin devrimci mücadelesi ve emekçi halklarımızdır.