Tarih: Mayıs - Haziran 2003 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:5
İSYANIN DİĞER ADI FİLİSTİN

Denizi sürmek sabanla, Ya da öğretmek timsaha konuşmayı Çok daha kolay olurdu,, Koparmaktan vatanımızdan bizi. Tevfik Zeyyad/20 imkansız, adlı şiirden
Bugüne kadar arada kazandılarsa da genel olarak hep kaybettiler, kaybettikleri için geri çekildiler, geri çekilirken evlerini, tarlalarını, hayvanlarını, çoğu zamanda kendi kanlarından olan analarının, bacılarının, kardeşlerinin cesetlerini bıraktılar kendi topraklarının altında. Yaşadıkları zamanlar öyle çetindi ki, İsrail Siyonizm’i onlara katledilen çocukları için merasim düzenlemeye bile fırsat vermedi. Ve hep geride bir şeyleri bırakarak sanki daha gidecek yerleri kalmış gibi tekrar içerilere doğru göçsel akınlar düzenlediler. Onlar da her akında biraz daha tükendiklerinin farkındaydılar ama hayatta kalmak için başka çarelerinin olmadığını düşünüyorlardı. Fakat bu çaresizlik, çocukları küçük nasırlı elleriyle İsrail tanklarına taş atmaktan, büyüklerini o tankları yerle yeksan etmekten, yaşlıları ise şehitlerinin arkasından ağıtlı törenler düzenlemekten vazgeçiremedi. Dede, baba, oğul; üç nesil bir aradaydı ve üç neslin de acı, hüzün ve keder kavramları ile uzun ve samimi dostlukları vardı. Dede, sokakta öğrenmişti isyanın ne olduğunu, aynı sokak hiç usanmadı baba ve oğul için yeniden üretmeyi aynı tecrübeyi. Ve sokak gün geçtikçe nesilden nesile aktarıyordu aynı geleneği. Ama daha bıçkın ve daha keskin. Çünkü azgın Amerikan emperyalizmi gün geçtikçe İsrail Siyonizmi’ni daha da arsızlaştırıyordu.
Her sürgünde devamlı daha içerilere doğru gitmeyenler de vardı bu kavgada. Onlar isyanın tohumlarını savuruyorlardı işgal altındaki rüzgarlara. Ve daha sonra fırlatılıyordu taşlar, küçük sapanlardan tanklara doğru, işgal altındaki toprakların küçük isyankarları tarafından. Bu defa beyni üniformalı, yüreği nasırlı, ayağı apoletli, eli kanlı İsrail askerlerine karşı yardım ediyordu aynı rüzgarlar Filistin’in küçük generallerine.
Aynı toprak altındakilerin varlık hakları saklı tutularak, bir kısmı kovulmuştu çevre Arap ülkelerine. Kimisi 1948’de gitmişti Lübnan’a, kimisi 1956’dan beridir Suriye’de yaşıyordu. Kimi Mısır’da yaşayan Filistinlilerin ise Siyonizm’e karşı verilen mücadele dışında ilişiği kalmamıştı 1968’den beri anavatanlarıyla. Dünyada anavatandan çevre ülkelere kendi halkını mülteci olarak göndermek zorunda kalan ülkelerin trajedisiyle aynıydı Filistin’in trajedisi de. Nüfusunun büyük bir bölümü mülteci kamplarında yaşıyordu. Ama kendi ülkesinden zorla sürülmüş bu insanlar, İsrail’e karşı verilen savaşta isyan bayrağını en önde taşıyan özgürlük savaşçılarını da kendi bağrından çıkarıyodu. Bunun kanıtı ise Sabra ve Şatila mülteci kamplarıydı.
Sabra ve Şatila’da olduğu gibi hep katledildiler , katledilenlerin çocukları bıkmadı usanmadı katledilmek için sokaklara çıktılar katledilenlerin onuru için, tıpkı babalarının yaptıkları gibi. Çünkü biliyorlardı ki katledildikçe büyüyecekti, palazlanacaktı ve tekrar yaratılacaktı isyan. Çünkü biliyorlardı ki sokağa çıkmanın bedeli katledilmekti, yine biliyorlardı ki çıkmamanın bedeli ise esaret. Onlar esaret altında yaşamaktansa katledilmenin daha asil olduğunun düşünüyorlardı. Artık geri çekilebilecek toprakları da kalmamıştı, tükenmişti gidecekleri yerler. Ölüm, esarete özgürlük için feda edilecekti. Ve tek şey vardı aralandığında dudaklar, çığlıklarla çıkıp boğazlardan gırtlaklarında şekillenip ağızlarından akan: İSYAN... İSYAN... İSYAN...
GÜNCEL
GÜNCEL Bir Amerikan gazetesi Hesaplamış, ölen Tek bir insanın İkinci Dünya Savaşında İki bin Mark ettiğini maliyetinin... Gerçekten çok para Değil mi? Ne tutacak, ölen Tek bir insanın Gelecek dünya savaşındaki değeri? Komik bir soru değil mi? Fakat güncel arkadaşım Çok güncel... İlse Bernhardi Çeviren: Serol Teber