Tarih: Mayıs - Haziran 2003 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:5
Savaş Karşıtları Nasıl Yürüyecek?
Halkların celladı ABD yanı başımızda, Irak’ta bir katliam senaryosunu daha sahneledi. ABD, emperyalist çıkarları için insan kıyımına devam ediyor. Amerika’nın tüm vahşetine karşı dünyanın çeşitli ülkelerindeki milyonlarca savaş karşıtı var gücüyle bu haksız saldırıyı durdurmaya çalıştı. Çalıştı diyoruz ancak bu çabalar halen sürüyor. Çünkü savaşla birlikte başlayan emperyalist yağma ve talan operasyonu şimdilerde Irak’ın işgaliyle yeni bir boyut kazanmış durumda. İşte bu yüzden dünyanın farklı ülkelerinden partiler, sendikalar, dernekler, meslek örgütleri, öğrenci birlikleri kısaca savaşa karşı olan bütün kurum ve kuruluşlar anti-emperyalist bilince sahip çıkıyorlar. Boyalı basınımız pek itibar etmese de gerek Türkiye’de gerekse dünyada çok ciddi işler yapılmaya devam ediliyor.
Zaten Irak Savaşı’nı daha önceki savaşlardan ayıran belki de en önemli nokta saldırganlığın savaşın başlamasından çok önce yaygın bir şekilde kınanmaya başlanmış olması idi. Öyle ki saldırının gerçekleşmesinden aylar önce farklı kıtalardan onlarca ülkede geniş katılımlı eylemler yapılmaya başlanmış ve dünya kamuoyu, ABD saldırganlığına karşı tek bir yürek olduğunu ilan etmişti.
Ancak geldiğimiz noktada yapılan protestoların onlarca masumun katledilmesini engelleyememiş olduğu ortada. Savaş ve işgal günlerinin bütün vahşeti gözümüzün önünde. Emperyalizmin sözcüleri artık canları istediğinde uluslararası hukuk kurallarını tek yanlı olarak rafa kaldırabileceklerini, diplomasiyi tanımayacaklarını, hatta işlerine gelmezse BM’yi de fazla kafalarına takmayacaklarını büyük bir şımarıklıkla beyan ediyorlar. Peki bu durumda emperyalizme ve onun küresel adaletsizliğine karşı olan bizler, milyonlar ne yapmalı?
İşte ilerici insanlığın, halkların, gençlerin, aydınların, tüm barış yanlılarının ve emek güçlerinin önündeki kritik soru budur. Hem de o kadar ki dünyanın açık bir şekilde yeniden paylaşılmakta olduğu şu günlerde bu soru hakkında düşünmemek, açık seçik bir yanıt bulamamak ölmeyi peşinen kabullenmek anlamına geliyor.
Bir Hatırlatma: Bu Savaş Niye Çıkmıştı?
Basit bir gerçeği orta koymakla işe başlayalım: Irak Savaş’ı sıradan bir savaş değildir. En başta ABD bu durumu büyük bir “samimiyetle” her fırsatta yineliyor. Amerika’nın amacı, ne Irak’ın elinde olduğunu iddia ettiği ve -ne hikmetse- bir türlü bulunamayan kimyasal silahlar ne de sadece Saddam rejimiydi. Aynı zamanda bir başka yanılgıya da düşmemek lazım. Bu sadece bir petrol savaşı da değildi. Elbetteki Irak’ın zengin ve büyük petrol rezervleri savaşta Amerikalı para babalarının iştahını iyice kabartarak çok büyük bir rol oynadı.
Savaşı sadece petrolle sınırlı görmek yarın olacakları okuyamamak anlamına geliyor. Amerika’nın 11 Eylül’den bu yana izlediği strateji artık açık olarak ortada: dünyanın tek hakimi olmak. Hem de kimse ile bunu paylaşmayan, kimseye hesap vermeyen ama herkesten hesap sorabilen bir hakimiyet.
Barış, Savaşarak Kazanılacak!
ABD başkanı Bush ve dışişleri bakanı Powell savaşın başlamasından sadece birkaç gün sonra yaptıkları açıklamalarla Suriye ve İran’ı da açık bir şekilde tehdit etmeye başladı. Bu arada Kuzey Kore’yi unutmadıklarını da belirtmeyi ihmal etmediler. Öte yandan İsrail’in Filistin’e yönelik eylemleri ortada. Muhtemelen önce Ortadoğu’yu kaplayacak ardından dünyanın çeşitli coğrafyalarına farklı yoğunluklarla sıçraması planlanan bir sürecin içindeyiz. Unutulmamalı ki aynı ABD hükümeti daha Afganistan’a saldırdığı günlerde “bu son değil, yalnızca bir başlangıç” demişti.
Şu anda dünya halkları bir ikilemle karşı karşıya: Ya ABD egemenliğini kabul etmek ya da küresel bir anti-emperyalist direniş göstermek. Artık bu iki yol dışında bir seçenek yok. Artık tarafsız kalmak mümkün değil. Kalıcı bir barış arzulayan herkes bu gerçekle yüzleşmek durumunda. İçinden geçmekte olduğumuz tarihsel dönemeçte barış taleplerimizin yanına aynı zamanda mazlumun, ezilenin safında olduğumuzu da açıkça eklemeliyiz. Ezilenlerin, mazlum halkların zaferi için mücadele etmeliyiz. Şimdi hepimiz istesek de istemesek de bu savaşın içindeyiz. Bugün Irak’ta; dün Vietnam’da, Kore’de, Balkanlar’da, Latin Amerika’da on milyonlarca insanın kanını dökenlere yeni fırsatlar vermemeliyiz.
Zaten Irak Savaşı’nı daha önceki savaşlardan ayıran belki de en önemli nokta saldırganlığın savaşın başlamasından çok önce yaygın bir şekilde kınanmaya başlanmış olması idi. Öyle ki saldırının gerçekleşmesinden aylar önce farklı kıtalardan onlarca ülkede geniş katılımlı eylemler yapılmaya başlanmış ve dünya kamuoyu, ABD saldırganlığına karşı tek bir yürek olduğunu ilan etmişti.
Ancak geldiğimiz noktada yapılan protestoların onlarca masumun katledilmesini engelleyememiş olduğu ortada. Savaş ve işgal günlerinin bütün vahşeti gözümüzün önünde. Emperyalizmin sözcüleri artık canları istediğinde uluslararası hukuk kurallarını tek yanlı olarak rafa kaldırabileceklerini, diplomasiyi tanımayacaklarını, hatta işlerine gelmezse BM’yi de fazla kafalarına takmayacaklarını büyük bir şımarıklıkla beyan ediyorlar. Peki bu durumda emperyalizme ve onun küresel adaletsizliğine karşı olan bizler, milyonlar ne yapmalı?
İşte ilerici insanlığın, halkların, gençlerin, aydınların, tüm barış yanlılarının ve emek güçlerinin önündeki kritik soru budur. Hem de o kadar ki dünyanın açık bir şekilde yeniden paylaşılmakta olduğu şu günlerde bu soru hakkında düşünmemek, açık seçik bir yanıt bulamamak ölmeyi peşinen kabullenmek anlamına geliyor.
Bir Hatırlatma: Bu Savaş Niye Çıkmıştı?
Basit bir gerçeği orta koymakla işe başlayalım: Irak Savaş’ı sıradan bir savaş değildir. En başta ABD bu durumu büyük bir “samimiyetle” her fırsatta yineliyor. Amerika’nın amacı, ne Irak’ın elinde olduğunu iddia ettiği ve -ne hikmetse- bir türlü bulunamayan kimyasal silahlar ne de sadece Saddam rejimiydi. Aynı zamanda bir başka yanılgıya da düşmemek lazım. Bu sadece bir petrol savaşı da değildi. Elbetteki Irak’ın zengin ve büyük petrol rezervleri savaşta Amerikalı para babalarının iştahını iyice kabartarak çok büyük bir rol oynadı.
Savaşı sadece petrolle sınırlı görmek yarın olacakları okuyamamak anlamına geliyor. Amerika’nın 11 Eylül’den bu yana izlediği strateji artık açık olarak ortada: dünyanın tek hakimi olmak. Hem de kimse ile bunu paylaşmayan, kimseye hesap vermeyen ama herkesten hesap sorabilen bir hakimiyet.
Barış, Savaşarak Kazanılacak!
ABD başkanı Bush ve dışişleri bakanı Powell savaşın başlamasından sadece birkaç gün sonra yaptıkları açıklamalarla Suriye ve İran’ı da açık bir şekilde tehdit etmeye başladı. Bu arada Kuzey Kore’yi unutmadıklarını da belirtmeyi ihmal etmediler. Öte yandan İsrail’in Filistin’e yönelik eylemleri ortada. Muhtemelen önce Ortadoğu’yu kaplayacak ardından dünyanın çeşitli coğrafyalarına farklı yoğunluklarla sıçraması planlanan bir sürecin içindeyiz. Unutulmamalı ki aynı ABD hükümeti daha Afganistan’a saldırdığı günlerde “bu son değil, yalnızca bir başlangıç” demişti.
Şu anda dünya halkları bir ikilemle karşı karşıya: Ya ABD egemenliğini kabul etmek ya da küresel bir anti-emperyalist direniş göstermek. Artık bu iki yol dışında bir seçenek yok. Artık tarafsız kalmak mümkün değil. Kalıcı bir barış arzulayan herkes bu gerçekle yüzleşmek durumunda. İçinden geçmekte olduğumuz tarihsel dönemeçte barış taleplerimizin yanına aynı zamanda mazlumun, ezilenin safında olduğumuzu da açıkça eklemeliyiz. Ezilenlerin, mazlum halkların zaferi için mücadele etmeliyiz. Şimdi hepimiz istesek de istemesek de bu savaşın içindeyiz. Bugün Irak’ta; dün Vietnam’da, Kore’de, Balkanlar’da, Latin Amerika’da on milyonlarca insanın kanını dökenlere yeni fırsatlar vermemeliyiz.