Tarih: Eylül 2007 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:14
SANOVEL İŞÇİSİ DİRENMEYİ ÖĞRETİYOR
Sanovel bir ilaç firmasının adı. Silivri yolundan sonra Çorlu yönüne doğru 15-20 kilometre kadar gittiğinizde yolun sağ tarafında ayçiçek tarlaları arasında son derece büyük ve mavi dış cephesiyle uzay üssünü andıran duran bir yapı karşınıza çıkıyor. Aslında bir ilaç fabrikası olan bu modern görünümlü yapı karşısında insan ilk başta şaşırmadan edemiyor. Fakat fabrikaya biraz yaklaşınca bu sefer şaşkınlık bir kat daha artıyor. Böylesi heybetli bir görünüme sahip olan fabrikanın tam önünde, yol kenarında büyük bir çadır duruyor. Ne mi var o çadırın içinde? Sanovel işçileri. Daha doğrusu Sanovel'in patronu tarafından sendikalı olmak istedikleri için kapı dışarı edilen işçiler.
Bir Sendikalaşma Mücadelesi: Sanovel Direnişi!
Sanovel işçisinin hikayesi aslında oldukça tanıdık: 2006 yılında Petrol-İş sendikası Sanovel'de bir örgütlenme çalışması başlatır. Yapılan çalışma meyvesini verir ve kısa bir sürede fabrikada çalışan yaklaşık 300 işçinin 190'ı sendikalı olur. İşçilerin haklarını aramak için attığı bu büyük adıma patron da sert bir yanıt vererek 4 Nisan günü 5 sendikalı işçiyi işten atar.
İşte patrona karşı işçilerin direnişi bu tarihte başlıyor. Önce protesto için sakal bırakma eylemi yapıyorlar. Sonuç alınamayınca da sendikalı işçiler büyük bir vefa ve dayanışma örneği göstererek kendileri de arkadaşları işe geri alınıncaya ve sendikaları tanınıncaya kadar işi bırakma eylemine başlıyorlar.
Dayanışma Her yerde!
İlerici gençler olarak 14 Temmuz Cumartesi günü Sanovel işçileriyle dayanışmak için Silivri'ye gittik. Gittiğimizde direnişte 39. gündü. Böylesi bir direniş için hiç de az olmayan bir süre. Bu yüzden işçi arkadaşların biraz yorgun olabileceğini hesap ediyorduk. Dile kolay kavurucu yaz sıcağı altında tam otuz dokuz gün. Ancak daha otobüsten inmeye fırsat bulamadan yanıldığımızı gördük. Onlarca işçi çadırdan birlikte kalkarak aracın etrafında kümelenmiş ve tek bir ağızdan "İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!" sloganları atmaya başlamıştı bile. Fabrikanın girişinde hep birlikte haykırılan sloganlar kuşkusuz henüz sendikalı olmayan vardiyadaki işçilere de ulaşıyordu.
Bizler de orada bulunma amacımızı anlatan kısa bir konuşma yaptık. Ardından yine sloganlar eşliğinde direniş çadırına geçildi ve koyu bir sohbet başladı. Direnişçi kardeşlerimiz konuştukça, geçen 39 günün onları yıpratmak şöyle dursun daha da inançlandırdığını gördük. Bazılarının başlarda tereddüdü varmış! Acaba işe yarar mı diye düşünmüşler. Ama her gün ziyarete gelen onlarca kişiyi, basında kendileri hakkında çıkan haberleri, iletilen mesajları okuduktan sonra "bizi yenemeyeceklerini anladık şimdi" diyorlar. "Sonuna kadar götüreceğiz direnişi."
Konuşmaları kamyon ve otobüslerin klaksonları sık sık bölüyor. Sonradan öğreniyoruz ki yoldan gelip geçen araç sürücüleri dayanışma için kornaya basıyorlarmış. Bu durum patronu çok rahatsız etmiş olsa gerek ki bazı firmaların şoförlerini bizzat onların patronlarına şikayet etmeye kadar vardırmış işi. Ama ne çare! Esnafı, yazlıkçısı, gelen geçen yol boyunca kornalarla selamlıyor direnişçileri.
İşçilerden öğrendiğimiz kadarıyla firma iyice köşeye sıkışmış vaziyette. Üretim kapasitesi çok düşmüş olduğu için ihtiyaca cevap veremeyerek stoklarını kullanmaya başlamış. Tabi stoklar da bir yere kadar. Sohbet esnasında fabrikanın içlerinden uğultu şeklinde gelen bir makine sesi dikkatimizi çekiyor. Konuştuğumuz işçi arkadaş: "O sesi çıkartan makineyi işte ben çalıştırıyordum. Şimdi kullanmasını bilen olmamasına rağmen sırf üretim devam ediyor işte demek için makineyi açık tutuyorlar" diyor ve ekliyor: "Çoğumuz içerideki tıbbi cihazları kullanmak için ciddi eğitimler, kurslar aldık; ilaç üretimi başka şeye benzemez çok hassas iştir. Şu anda kimler nasıl bu üretimi devam ettiriyor belli değil." Hemen yanında bulunan bir başka işçi arkadaş söze giriyor, o da: "Valla ben şu anda Sanovel'in ürettiği hiçbir ilacı çocuğuma içirmem, ne olduğu belli değil ki" diye söylüyor. Zaten Tabipler Odası da doktorlara Sanovel'in üretttiği ilaçları yazmamalarını tavsiye etmiş.
Bu Direniş Sonuçsuz Kalmaz!
Sanovel işçisinin fedakarca ve özveriyle yürüttüğü bu direniş mutlak amacına ulaşacaktır. Aslında Sanovel işçisi bir yandan "direnmeyi" öğrenirken diğer yandan kendisi de öğretmenlik yapıyor. Seçim safsatası içerisinde düzen partilerinin yalan yarışına girdiği şu günlerde en büyük gücün üretimden gelen güç olduğunu ve bunu elinde tutan işçi sınıfımızın birlik olduğunda nelere kadir olabileceğini herkese gösteriyor. Bizler inanıyoruz ki işçi sınıfının örgütlü ve sendikal mücadelesi her türlü engeli aşacak güçtedir. Bugün Sanovel'de yarın heryerde!
İşçi Düşmanı Sanovel İlaçlarını Kullanmayalım
Sanovel patronu atılan işçileri geri alana ve sendikal haklarını tanıyana kadar bu firmanın ürettiği ilaçları kullanmayalım. Kullananları bilgilendirip, uyaralım. İşte Sanovel'in ürettiği ilaçlardan bazılarının adları:
Analjezik Grubu (ağrı kesici)
Majezik, Zikaral, Paroma, Nimes, Exen, Dolphin
Antibiyotikler
Baktisef, Macrol, Macrol MR, Pitoxil, Sanocef, Sanset, Tremac, Viron, Tigal, Zolax,
Sinir Sitemi İlaçları
Anksen, Cedrina, Doenza, Oferta
Bir Sendikalaşma Mücadelesi: Sanovel Direnişi!
Sanovel işçisinin hikayesi aslında oldukça tanıdık: 2006 yılında Petrol-İş sendikası Sanovel'de bir örgütlenme çalışması başlatır. Yapılan çalışma meyvesini verir ve kısa bir sürede fabrikada çalışan yaklaşık 300 işçinin 190'ı sendikalı olur. İşçilerin haklarını aramak için attığı bu büyük adıma patron da sert bir yanıt vererek 4 Nisan günü 5 sendikalı işçiyi işten atar.
İşte patrona karşı işçilerin direnişi bu tarihte başlıyor. Önce protesto için sakal bırakma eylemi yapıyorlar. Sonuç alınamayınca da sendikalı işçiler büyük bir vefa ve dayanışma örneği göstererek kendileri de arkadaşları işe geri alınıncaya ve sendikaları tanınıncaya kadar işi bırakma eylemine başlıyorlar.
Dayanışma Her yerde!
İlerici gençler olarak 14 Temmuz Cumartesi günü Sanovel işçileriyle dayanışmak için Silivri'ye gittik. Gittiğimizde direnişte 39. gündü. Böylesi bir direniş için hiç de az olmayan bir süre. Bu yüzden işçi arkadaşların biraz yorgun olabileceğini hesap ediyorduk. Dile kolay kavurucu yaz sıcağı altında tam otuz dokuz gün. Ancak daha otobüsten inmeye fırsat bulamadan yanıldığımızı gördük. Onlarca işçi çadırdan birlikte kalkarak aracın etrafında kümelenmiş ve tek bir ağızdan "İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!" sloganları atmaya başlamıştı bile. Fabrikanın girişinde hep birlikte haykırılan sloganlar kuşkusuz henüz sendikalı olmayan vardiyadaki işçilere de ulaşıyordu.
Bizler de orada bulunma amacımızı anlatan kısa bir konuşma yaptık. Ardından yine sloganlar eşliğinde direniş çadırına geçildi ve koyu bir sohbet başladı. Direnişçi kardeşlerimiz konuştukça, geçen 39 günün onları yıpratmak şöyle dursun daha da inançlandırdığını gördük. Bazılarının başlarda tereddüdü varmış! Acaba işe yarar mı diye düşünmüşler. Ama her gün ziyarete gelen onlarca kişiyi, basında kendileri hakkında çıkan haberleri, iletilen mesajları okuduktan sonra "bizi yenemeyeceklerini anladık şimdi" diyorlar. "Sonuna kadar götüreceğiz direnişi."
Konuşmaları kamyon ve otobüslerin klaksonları sık sık bölüyor. Sonradan öğreniyoruz ki yoldan gelip geçen araç sürücüleri dayanışma için kornaya basıyorlarmış. Bu durum patronu çok rahatsız etmiş olsa gerek ki bazı firmaların şoförlerini bizzat onların patronlarına şikayet etmeye kadar vardırmış işi. Ama ne çare! Esnafı, yazlıkçısı, gelen geçen yol boyunca kornalarla selamlıyor direnişçileri.
İşçilerden öğrendiğimiz kadarıyla firma iyice köşeye sıkışmış vaziyette. Üretim kapasitesi çok düşmüş olduğu için ihtiyaca cevap veremeyerek stoklarını kullanmaya başlamış. Tabi stoklar da bir yere kadar. Sohbet esnasında fabrikanın içlerinden uğultu şeklinde gelen bir makine sesi dikkatimizi çekiyor. Konuştuğumuz işçi arkadaş: "O sesi çıkartan makineyi işte ben çalıştırıyordum. Şimdi kullanmasını bilen olmamasına rağmen sırf üretim devam ediyor işte demek için makineyi açık tutuyorlar" diyor ve ekliyor: "Çoğumuz içerideki tıbbi cihazları kullanmak için ciddi eğitimler, kurslar aldık; ilaç üretimi başka şeye benzemez çok hassas iştir. Şu anda kimler nasıl bu üretimi devam ettiriyor belli değil." Hemen yanında bulunan bir başka işçi arkadaş söze giriyor, o da: "Valla ben şu anda Sanovel'in ürettiği hiçbir ilacı çocuğuma içirmem, ne olduğu belli değil ki" diye söylüyor. Zaten Tabipler Odası da doktorlara Sanovel'in üretttiği ilaçları yazmamalarını tavsiye etmiş.
Bu Direniş Sonuçsuz Kalmaz!
Sanovel işçisinin fedakarca ve özveriyle yürüttüğü bu direniş mutlak amacına ulaşacaktır. Aslında Sanovel işçisi bir yandan "direnmeyi" öğrenirken diğer yandan kendisi de öğretmenlik yapıyor. Seçim safsatası içerisinde düzen partilerinin yalan yarışına girdiği şu günlerde en büyük gücün üretimden gelen güç olduğunu ve bunu elinde tutan işçi sınıfımızın birlik olduğunda nelere kadir olabileceğini herkese gösteriyor. Bizler inanıyoruz ki işçi sınıfının örgütlü ve sendikal mücadelesi her türlü engeli aşacak güçtedir. Bugün Sanovel'de yarın heryerde!
İşçi Düşmanı Sanovel İlaçlarını Kullanmayalım
Sanovel patronu atılan işçileri geri alana ve sendikal haklarını tanıyana kadar bu firmanın ürettiği ilaçları kullanmayalım. Kullananları bilgilendirip, uyaralım. İşte Sanovel'in ürettiği ilaçlardan bazılarının adları:
Analjezik Grubu (ağrı kesici)
Majezik, Zikaral, Paroma, Nimes, Exen, Dolphin
Antibiyotikler
Baktisef, Macrol, Macrol MR, Pitoxil, Sanocef, Sanset, Tremac, Viron, Tigal, Zolax,
Sinir Sitemi İlaçları
Anksen, Cedrina, Doenza, Oferta