Tarih: Eylül 2007 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:14
bize her gün 1mayıs!
Yeni bir sayıyla daha birlikteyiz. Bu sayımızın hazırlanış sürecinde dolu dolu bir gündem ile karşı karşıyaydık. Hatırlayacağınız gibi bir önceki sayımızın ana gündemi Amerikan emperyalizminin ve İsrail siyonizminin kukla müttefikleri ile işbirliği içerisinde Ortadoğu halklarına yönelik düzenlediği insanlık dışı saldırılardı. Aradan geçen zamana karşın Lübnan'da, Filistin'de ve Irak'ta emperyalist saldırganlığa karşı mücadele eden onurlu halkların azimli ve direngen gençleri ile aynı şeyleri düşündüğümüzü, hissettiğimizi ilerici gençler alanlarda da göstermeye devam ediyor.
Hatırlanacağı gibi 24 Nisan'da Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı adaylığının ilanından sadece üç gün sonra gece yarısı Genelkurmay'ın internet sitesinde bir muhtıra metni yayınlanmış ve bu 22 Temmuz erken seçimlerine giden yolu aralamıştı. Ancak darbecilerin hesabı yine tutmadı. AKP yaklaşık %46,5'luk bir oy oranıyla tek başına iktidar oldu. Seçimlere "Bin Umut" sloganı altında giren bağımsız adaylar ise mecliste grup kuracak sayıyı yakalayarak gelecek için hiç de küçümsenmeyecek bir başarıyı elde etti. Seçimlere ultra militarist ve şovenist bir söylem eşliğinde giren CHP'nin içine düştüğü acz tablosu karşısında ise söylenebilecek tek bir söz var herhalde: Beter olsunlar! Faşist MHP'nin barajı aşması ise bir diğer olumsuzluk. Ancak bütün bu saydığımız unsurlara rağmen duruma bir bütün olarak bakacak olduğumuzda AKP'nin sosyal ve ekonomik yıkım politikaları karşısında şimdi bir önceki döneme göre daha avantajlı bir durumdayız. Tabii ki yeni ve eskisine göre daha çetin görevlerin arkasında duran bir umut.
Ülkemizde, özellikle burjuva medya tarafından devamlı çarpıtılan bir konu emekçi mahallelerindeki gençliğin durumu. İlerici gençler olarak, açlık sınırı altında günlük 10-12 saat çalışmak zorunda kalan ya da akşama kadar kahve köşelerinde iş bekleyen, iş aradığı süreç içerisinde kendine, topluma yabancılaşan mahalle gençliğinin sorunlarına daha fazla eğilmeliyiz. Emekçi, yoksul mahallelerinin artan milliyetçi ve gerici rüzgârlara savrularak yozlaşmasına karşı örgütlü mücadelemizi yükseltiyoruz.
Önümüzde yeni eğitim öğretim yılı duruyor. Bu bağlamda üniversite sorunu hakkında yeniden bir silkinişi şimdiden yaratmalıyız. Zira üniversitelerdeki baskılar artık doğrudan muhalif öğrencilerin hareket alanını hedef almış vaziyette. Okul yönetimleri aykırı her sesi şiddetli bir şekilde bastırmak için her yolu deniyor. Keyfi ve usulsüz soruşturmalarla öğrenciler yıldırılmaya çalışılıyor, bunlar yetmediğinde çeşit çeşit polis provokasyonları ve ülkücü, faşist çetelerin satırlı, muştalı organize saldırıları devreye sokuluyor. Üniversitelerde sistemin yarattığı bu bezirgân saltanatlığına ve faşizm dönemi uygulamalarına karşı her alanda sesimizi yükseltmenin zamanıdır. Önümüzdeki yeni dönemde "Nerede bir ilerici genç varsa orada bir anti-faşist vardır" sloganını kitleselleştirerek İstanbul Üniversitesi'nden Ankara Üniversitesi'ne Mersin Üniversitesi'nden Karadeniz Teknik Üniversitesine bulunduğumuz her alanda mümkün olan en geniş cephede faşist çetelere, soruşturmalara, paralı eğitime, özelleştirmelere karşı mücadele edeceğiz.
İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs'ı geride bırakalı bir hayli zaman geçti. Ancak bu tarihi eylemle ilgili de bir iki ek ve hatırlatma yapmakta büyük fayda var. İlerici gençler her sene olduğu gibi 2007 1 Mayıs'ı için de yine haftalar önceden çalışmaya başlamıştı. Ancak özellikle TÜM-İGD afişlemelerinin yapılması sırasında yoğun bir gözaltı saldırısına maruz kalındı. Onlarca TÜM-İGD üyesi sadece yasal propaganda haklarını kullandıkları için keyfi ve hukuksuz bir şekilde gözaltına alındı, yüzlerce ytl'lik para cezalarına çarptırıldı. Sadece bu yaşananlar bile bir kez daha liberallerin "demokratik hukuk devleti" söyleminin ne kadar ucuz bir yalandan ibaret olduğunu göstermeye yetti. Bütün engellemelere rağmen TÜM-İGD'li gençler geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da kararlı bir şekilde 1 Mayıs alanında yani Taksim'de yerini aldı. Tüm olanaklarını kullanarak İstanbul'u yarı açık bir cezaevine çeviren faşist zihniyete rağmen devrimci dayanışmanın en güzel örneklerinin yaşandığı Taksim yürüyüşü; hazırlanışı, biçimi ve kararlılığıyla zafer ile sonuçlandı. On binlerce özel teçhizatlı polis ve asker gücüne, atılan sayısız gaz bombasına ve olağanüstü "engelleme" girişimlerine rağmen gelenek bozulmadı: 1 Mayıs yine devrimci kaldı, devrimciler kazandı.
AKP'nin seçim balonunun patlaması kaçınılmazdır. İçinde bulunduğumuz koşullar altında Türkiye'nin gençlik örgütü olma iddiasındaki gençlere tarihin ciddi bir sorumluluk yüklediği açık bir gerçek. Şimdi 1 Mayıs 2007 günü Taksim'de ortaya konulan devrimci kararlılığı ve inancı, gençliğin dinamizmini hayatın geri kalan günlerinde de sergileme zamanıdır.!
Bir sonraki sayıda buluşmak üzere...
Hatırlanacağı gibi 24 Nisan'da Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı adaylığının ilanından sadece üç gün sonra gece yarısı Genelkurmay'ın internet sitesinde bir muhtıra metni yayınlanmış ve bu 22 Temmuz erken seçimlerine giden yolu aralamıştı. Ancak darbecilerin hesabı yine tutmadı. AKP yaklaşık %46,5'luk bir oy oranıyla tek başına iktidar oldu. Seçimlere "Bin Umut" sloganı altında giren bağımsız adaylar ise mecliste grup kuracak sayıyı yakalayarak gelecek için hiç de küçümsenmeyecek bir başarıyı elde etti. Seçimlere ultra militarist ve şovenist bir söylem eşliğinde giren CHP'nin içine düştüğü acz tablosu karşısında ise söylenebilecek tek bir söz var herhalde: Beter olsunlar! Faşist MHP'nin barajı aşması ise bir diğer olumsuzluk. Ancak bütün bu saydığımız unsurlara rağmen duruma bir bütün olarak bakacak olduğumuzda AKP'nin sosyal ve ekonomik yıkım politikaları karşısında şimdi bir önceki döneme göre daha avantajlı bir durumdayız. Tabii ki yeni ve eskisine göre daha çetin görevlerin arkasında duran bir umut.
Ülkemizde, özellikle burjuva medya tarafından devamlı çarpıtılan bir konu emekçi mahallelerindeki gençliğin durumu. İlerici gençler olarak, açlık sınırı altında günlük 10-12 saat çalışmak zorunda kalan ya da akşama kadar kahve köşelerinde iş bekleyen, iş aradığı süreç içerisinde kendine, topluma yabancılaşan mahalle gençliğinin sorunlarına daha fazla eğilmeliyiz. Emekçi, yoksul mahallelerinin artan milliyetçi ve gerici rüzgârlara savrularak yozlaşmasına karşı örgütlü mücadelemizi yükseltiyoruz.
Önümüzde yeni eğitim öğretim yılı duruyor. Bu bağlamda üniversite sorunu hakkında yeniden bir silkinişi şimdiden yaratmalıyız. Zira üniversitelerdeki baskılar artık doğrudan muhalif öğrencilerin hareket alanını hedef almış vaziyette. Okul yönetimleri aykırı her sesi şiddetli bir şekilde bastırmak için her yolu deniyor. Keyfi ve usulsüz soruşturmalarla öğrenciler yıldırılmaya çalışılıyor, bunlar yetmediğinde çeşit çeşit polis provokasyonları ve ülkücü, faşist çetelerin satırlı, muştalı organize saldırıları devreye sokuluyor. Üniversitelerde sistemin yarattığı bu bezirgân saltanatlığına ve faşizm dönemi uygulamalarına karşı her alanda sesimizi yükseltmenin zamanıdır. Önümüzdeki yeni dönemde "Nerede bir ilerici genç varsa orada bir anti-faşist vardır" sloganını kitleselleştirerek İstanbul Üniversitesi'nden Ankara Üniversitesi'ne Mersin Üniversitesi'nden Karadeniz Teknik Üniversitesine bulunduğumuz her alanda mümkün olan en geniş cephede faşist çetelere, soruşturmalara, paralı eğitime, özelleştirmelere karşı mücadele edeceğiz.
İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs'ı geride bırakalı bir hayli zaman geçti. Ancak bu tarihi eylemle ilgili de bir iki ek ve hatırlatma yapmakta büyük fayda var. İlerici gençler her sene olduğu gibi 2007 1 Mayıs'ı için de yine haftalar önceden çalışmaya başlamıştı. Ancak özellikle TÜM-İGD afişlemelerinin yapılması sırasında yoğun bir gözaltı saldırısına maruz kalındı. Onlarca TÜM-İGD üyesi sadece yasal propaganda haklarını kullandıkları için keyfi ve hukuksuz bir şekilde gözaltına alındı, yüzlerce ytl'lik para cezalarına çarptırıldı. Sadece bu yaşananlar bile bir kez daha liberallerin "demokratik hukuk devleti" söyleminin ne kadar ucuz bir yalandan ibaret olduğunu göstermeye yetti. Bütün engellemelere rağmen TÜM-İGD'li gençler geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da kararlı bir şekilde 1 Mayıs alanında yani Taksim'de yerini aldı. Tüm olanaklarını kullanarak İstanbul'u yarı açık bir cezaevine çeviren faşist zihniyete rağmen devrimci dayanışmanın en güzel örneklerinin yaşandığı Taksim yürüyüşü; hazırlanışı, biçimi ve kararlılığıyla zafer ile sonuçlandı. On binlerce özel teçhizatlı polis ve asker gücüne, atılan sayısız gaz bombasına ve olağanüstü "engelleme" girişimlerine rağmen gelenek bozulmadı: 1 Mayıs yine devrimci kaldı, devrimciler kazandı.
AKP'nin seçim balonunun patlaması kaçınılmazdır. İçinde bulunduğumuz koşullar altında Türkiye'nin gençlik örgütü olma iddiasındaki gençlere tarihin ciddi bir sorumluluk yüklediği açık bir gerçek. Şimdi 1 Mayıs 2007 günü Taksim'de ortaya konulan devrimci kararlılığı ve inancı, gençliğin dinamizmini hayatın geri kalan günlerinde de sergileme zamanıdır.!
Bir sonraki sayıda buluşmak üzere...