Tarih: Kasım 2004 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:8
SAVAŞIN KANAYAN RENGİ: KADIN
Yerini erkeğin yanı olarak tanımlayan zihniyet yarattı işte vasıfsız kadın siluetini. Ağır sorumluluklarla belirsizleştirildi, dayak ve tacizle vasıflandırıldı. Sonra yavaş yavaş emeğini gösterme, kendini var edebilme çabası bürüdü silueti. Her şey değişti sandı. Ama izin çıkmadı. Her yerde, yaptığı her işte umuduna, çabasına darbeler yedi kırbaçlarla, bakışlarla. Her zaman farklı karşılandı. Ne de olsa kadındı. Zaten anadan doğma farklıydı, kendisine göre hisleriyle, ötekilere göre cismiyle. Artık sığmıyordu içi içine, ne zaman diğerleri kadar özgür olabilecek, ne zaman diğerleriyle aynı şartlarda çalışabilecekti. Gülen gözlerle oyaladı yemeni uçlarını, çeyizlik örtülerini. Sabırla anlattı kızına neler çekebileceğini, dünyada kadının yerini. Bir annenin kızına nasihatiydi bunlar, büyükannelerimizdi bu solan yüzler. Ancak günümüze baktığımızda aslında değişen hiçbir şey olmamıştı.
Kadının sosyal yaşam ve sorunlarda sahip olduğu konum ve fikirleri her ne kadar gelişmekte ve önem kazandığı görülmekteyse de bir o kadar "şükret! duyulmayan bir ses olsa da var bir sesin" politikasından başka bir şey değildir. Belirlenmiş koşullarda yaşamaları doğrultusunda güdülenmiş, koşullarını değiştirme çabaları bastırılıp yok edilmeye çalışılmıştır. Her zaman edilgen vasıflı duruşları tercih edilmektedir. Kimliksiz ve hayatta kendi belirledikleri bir duruşa sahip olmayan kadınlar; devletlerarası savaşta kullanılacak stratejilerde birer piyon olarak ezilmeye, yok olmaya en uygun öznedir. Bu şekilde kadın fikir üretiminden koparılırken, kaba kuvvet ve hayvansal içgüdülerle en açık örneğini Irak'ta gördüğümüz gibi özlük ve insanlık haklarına saldırılmaktadır. 1946'dan günümüze kadar bölgesel ve iç savaşlarda yaklaşık 25 milyon insan öldürülmüş, 40 milyona yakın insan da yaşadıkları yerlerden zorla çıkarılmıştır. Bu soykırımlar ve insan haklarına yapılan tacizler günümüzde de sürmektedir. Bugün dünyada barış için harcanan her 1 dolara karşılık, silahlanmaya 2000 dolar harcanmaktadır. Bununla birlikte her 10 dolardan 4 doları ABD silahlanmasına harcanmakta, her 4 Amerikalıdan biri tabanca taşımakta ve silahlanmanın bu denli yaygın olduğu bu yerde her 7 saniyede bir kadının ırzına geçilmektedir.
Dünya silah tekellerine giden her 1 dolar Sudan'a , Afganistan'a, Bangladeş'e, Filistin'e, Irak'a birer kurşun olarak geri dönmektedir. Ve her bir kurşun insanların kültürlerini, mahremiyetlerini ve yüreklerini yaralamaktadır.
Bugün ülkemizde, sınır komşumuz Irak'ta ABD emperyalizmi hüküm sürmektedir. Dünyanın her köşesinden insanlar ABD'nin öncülüğünde süren soykırımlara, katliamlara, tecavüzlere dur demek için barış çığlıklarını yükseltmektedirler. Savaşlarda bir strateji olarak tecavüzlere uğrayan, fahişeliğe zorlanan ve bunların sonucunda onlarca gayrı meşru çocukla bırakılan kadınlar onursuzca yaşamayı kabul etmeyerek, savaş karşıtları olarak renklerini en fazla gösteren kesimdir. Tüm bunlar hala size yapay mı geliyor? İşte bu sessiz çığlıklardan sadece biri:
"Ben Nur, size Ebu Garip hapishanesinden yazıyorum. Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Burada neler yaşadığımızı size anlatabilir miyim? Siz uyurken uykusuzluğun ne demek olduğunu, siz giyinikken çıplaklığı anlatabilir miyim? Sadece onurumuzu korumak için işkence ve şiddete maruz kalıyoruz. Bu mesaj Allahın adaletine inanan dini liderlerin eline geçerse, kürsülerinden bunu herkese okusunlar... İçki içip bize hayvanlar gibi tecavüz ederken büyük ıstırap çekiyoruz. Her gün yeniden ölüyoruz. Tecavüze uğruyor, işkence görüyoruz. Giysilerimiz paramparça, karnımız aç. Bizi kim kurtarmaya gelecek?
Ağlama Sevgili Nur. Yeryüzünün biz tüm onurlu kadınları ve erkekleri olarak çok iyi biliyoruz ki, tecavüz, mağduru değil, tecavüz edeni onursuzlaştırır.
Kadının sosyal yaşam ve sorunlarda sahip olduğu konum ve fikirleri her ne kadar gelişmekte ve önem kazandığı görülmekteyse de bir o kadar "şükret! duyulmayan bir ses olsa da var bir sesin" politikasından başka bir şey değildir. Belirlenmiş koşullarda yaşamaları doğrultusunda güdülenmiş, koşullarını değiştirme çabaları bastırılıp yok edilmeye çalışılmıştır. Her zaman edilgen vasıflı duruşları tercih edilmektedir. Kimliksiz ve hayatta kendi belirledikleri bir duruşa sahip olmayan kadınlar; devletlerarası savaşta kullanılacak stratejilerde birer piyon olarak ezilmeye, yok olmaya en uygun öznedir. Bu şekilde kadın fikir üretiminden koparılırken, kaba kuvvet ve hayvansal içgüdülerle en açık örneğini Irak'ta gördüğümüz gibi özlük ve insanlık haklarına saldırılmaktadır. 1946'dan günümüze kadar bölgesel ve iç savaşlarda yaklaşık 25 milyon insan öldürülmüş, 40 milyona yakın insan da yaşadıkları yerlerden zorla çıkarılmıştır. Bu soykırımlar ve insan haklarına yapılan tacizler günümüzde de sürmektedir. Bugün dünyada barış için harcanan her 1 dolara karşılık, silahlanmaya 2000 dolar harcanmaktadır. Bununla birlikte her 10 dolardan 4 doları ABD silahlanmasına harcanmakta, her 4 Amerikalıdan biri tabanca taşımakta ve silahlanmanın bu denli yaygın olduğu bu yerde her 7 saniyede bir kadının ırzına geçilmektedir.
Dünya silah tekellerine giden her 1 dolar Sudan'a , Afganistan'a, Bangladeş'e, Filistin'e, Irak'a birer kurşun olarak geri dönmektedir. Ve her bir kurşun insanların kültürlerini, mahremiyetlerini ve yüreklerini yaralamaktadır.
Bugün ülkemizde, sınır komşumuz Irak'ta ABD emperyalizmi hüküm sürmektedir. Dünyanın her köşesinden insanlar ABD'nin öncülüğünde süren soykırımlara, katliamlara, tecavüzlere dur demek için barış çığlıklarını yükseltmektedirler. Savaşlarda bir strateji olarak tecavüzlere uğrayan, fahişeliğe zorlanan ve bunların sonucunda onlarca gayrı meşru çocukla bırakılan kadınlar onursuzca yaşamayı kabul etmeyerek, savaş karşıtları olarak renklerini en fazla gösteren kesimdir. Tüm bunlar hala size yapay mı geliyor? İşte bu sessiz çığlıklardan sadece biri:
"Ben Nur, size Ebu Garip hapishanesinden yazıyorum. Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Burada neler yaşadığımızı size anlatabilir miyim? Siz uyurken uykusuzluğun ne demek olduğunu, siz giyinikken çıplaklığı anlatabilir miyim? Sadece onurumuzu korumak için işkence ve şiddete maruz kalıyoruz. Bu mesaj Allahın adaletine inanan dini liderlerin eline geçerse, kürsülerinden bunu herkese okusunlar... İçki içip bize hayvanlar gibi tecavüz ederken büyük ıstırap çekiyoruz. Her gün yeniden ölüyoruz. Tecavüze uğruyor, işkence görüyoruz. Giysilerimiz paramparça, karnımız aç. Bizi kim kurtarmaya gelecek?
Ağlama Sevgili Nur. Yeryüzünün biz tüm onurlu kadınları ve erkekleri olarak çok iyi biliyoruz ki, tecavüz, mağduru değil, tecavüz edeni onursuzlaştırır.