Tarih: Kasım 2004 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:8
TARIMDA KADIN İŞÇİLİĞİ
kapitalizmin insanlara hiçbir şey sunmadığı, sunmayı bırakın var olan haklarımızın her geçen gün elimizden alınmaya çalışıldığı günümüzde insanlara bir dokunduğunuzda bin ah işitirsiniz. Biz de Çukurova da ki tarım işçileriyle küçük bir röportaj yaptık. Bu insanlar hem tarlada çalışan ırgat ve hem de kadınlar. Kadınlar diyoruz; çünkü kapitalist düzenin dayattığı ataerkil toplum yapısı içinde kadın olmak, insan olmayı iki kat zorlaştırır durumda. Bu insanların dertlerini, özlemlerini çok basit veya tekdüze bulanlar varsa eğer, bir kere daha düşünsünler deriz. Çünkü bu insanlar bizim insanlarımız. Şimdi onları dinleyelim
İlerici Gençlik:Kendinizi tanıtır mısınız?
Remziye Karataş: Diyarbakırlıyım. 42 yaşındayım. Dört kızım var. İki kızımı evlendirdim, evdekilerden biri benimle çalışıyor. En küçüğünü okutmak istedim ama okutamadım, çünkü tarım işçisiyim. Evlendim ama hiç koca ekmeği yemedim. Eşim çalışmıyor. Hastalığını bahane edip duruyor, alışmış çalışmamaya. Kızlarım için katlanmak zorundayım.
Fevziye Çiçek: Adıyamanlıyım. 37 yaşındayım. iki kızım, iki oğlum var. Eşim inşaat işçisi. Ailem beni okutmadı. Okuma-yazmayı kendi çabamla öğrendim. Yazın tarla işine okuyan gençler geliyor, onlardan istedim öğretmelerini. Bir gün işte, mola verdiğimizde bulduğum sararmış yırtık gazete parçasını alıp okumaya çalıştım. Hiç zorlanmadan okuyorum artık. Adıyaman'da köyde sınava girdim, ilkokul diploması aldım. Sanki kendimi doktorluk diploması almış gibi hissetim.
Ceylan Karataş: 21 yaşındayım. Annemle beraber çalışıyorum. İlkokul üçüncü sınıfa kadar okudum. Maddi durumumuz iyi olmadığı için okuyamadım.
İG: Ne zamandır tarım işçiliği yapıyorsunuz?
Remziye: On bir yaşımdan beri çalışıyorum.
Fevziye: Ben de on bir yaşımdan beri çalışıyorum. O zamanlar tarladan eve geldiğimde sepeti elimden atıp, ip atlamaya giderdim. Yani çocukluğumu bile doğru düzgün yaşayamadım.
Ceylan: Çalışmaya on üç yaşımda başladım.
İG: Ne kadar ücret alıyorsunuz, düzenli alabiliyor musunuz?
Fevziye: Günlük on bir milyon alıyoruz, erkekler bizden daha fazla alıyorlar. Oysa aynı işleri yapıyoruz.
Remziye: Düzenli çalıştığımız halde ücretlerimizi düzenli vermiyorlar. Hakkımızı arayınca da işten atıveriyorlar. Bu yetmezmiş gibi birde paramızın bir kısmını elci (aracı) alıyor.
İG: Günde kaç saat çalışıyorsunuz?
Remziye: On bir saat çalışıyoruz. Ben çok hastayım ama yaşamak için çalışmak zorundayım.
İG: Emeğinizin karşılığını aldığınızı düşünüyor musunuz?
Fevziye: Tabi ki almıyoruz. On bir saate on bir milyon. Ben kirayı mı ödeyeyim, çocukları mı okutayım yoksa karnımı mı doyurayım? Söyleyin ne yapayım. Hesaplasınlar hangi birine yeter bu para. Onlar yazın yatta, kışın Uludağ'da; ben yazın serada, bizim için cehennem gerçeğidir, kışın çamurda, yağmurun altında çalışıyorum. Hangi can dayanır bu zulme. Bir tanesi gelsin çalışsın aynı bizim gibi de, o zaman ona beş gün bedava çalışırım. Bize de günah değil mi? İnsanca yaşamak hepimizin hakkı değil mi?
İG: Peki bu kadar ağır şartlara rağmen sosyal güvenceniz var mı?
Remziye: Hiçbir sosyal güvencem yok. Yeşil kartla uğraşıyorum ama onu da vermiyorlar. Tüm belgelerim tamam ama devlet dairelerine gittiğimde dosyan kaybolmuş diyorlar. Küçük kızım sara hastası, çocuğumu hangi parayla tedavi ettireceğim ? Devlet bize bunları reva görüyorsa kendileri bilir.
Fevziye: Sosyal güvencemiz olsa olsa günlük yevmiyemizdir. Arabadan düşsek, kürek sapı kadar yılan soksa alıp eve getirirler, paraya kıyıp insan deyip hastaneye falan götürmezler. Bunu herkes yapar, hiçbir güvencemiz yok, yani yaşayan ölüleriz.
İG: Zor koşullar altında çalışmanız sizde ne gibi sağlık sorunlarının doğmasına neden oldu? Ceylan: Şiddetli bel ağrıları çekiyorum, belimin ağrıları ayaklarıma vuruyor. Uzun süre ayakta kaldığımda ağrılarım artıyor ama ben çalışıp bu ağrıları çekmek zorundayım. Gözlerimde de ağrılar başladı.
Remziye: Tansiyon ve kalp hastasıyım. Şiddetli baş ağrılarım var. Çözümü dinlenmek ama nerde bizde dinlenmek. Çukurova'nın sıcağında çizme giymekten ayaklarımda alerji var.
Fevziye: Karaciğer hastasıyım. Ben de sıcaklarda çizme giydiğim için kaşıntıdan ölüyorum.
İG: Çalıştığınız işte kadın olmanızdan kaynaklı yaşadığınız zorluklar var mı?
Ceylan: Taciz olayları oluyor. Ben şimdiye kadar yaşamadım. Bunun olmasına izin vermeyince ertesi gün işe çağırmıyorlar. Birçok arkadaşımız işten çıkarıldı bu sebepten.
İG: Para kazandığınız halde ekonomik yönden özgürüm diyebilir misiniz? Remziye: Parayı kendim kazandığım halde özgür değilim. Parayı kocam elimden alıyor. Yevmiyelerimi hesaplıyor, harcadığım paranın hesabını soruyor.
Fevziye: Ben hakkımı kaptırmadım, kaptırmam da. Paramı kocama vermiyorum.
Ceylan: Ben de özgür değilim. Paramı babam alıyor. Yaşıtlarım çeyiz dizerken, ben ev geçindiriyorum.
İG: Ağır bir işte çalıştığınız için eşiniz ev işlerinde yardımcı oluyor mu?
Fevziye: Bazen, her zaman değil, ama yardım etmiyor desem yalan olur. Eşimle arkadaş gibiyiz. Tek sorunumuz fakirlik.
Remziye: Yardımcı olmuyor. Ben hem evde hem tarlada çalışıyorum.
İG: Hem evde hem tarlada çalışmak zor olsa gerek?
Remziye: Çok zor oluyor ama hasta olduğum halde çalışmak zorundayım. Namerde muhtaç olmak istemiyorum.
Ceylan: İşten geldikten sonra evde de çalışmak zorunda olduğum için kendime hiç zaman ayıramıyorum.
Fevziye: Çocuklarıma yeterli zaman ayıramıyorum. Bir anne olarak çocuklarımın başında olmak isterdim. Onların dersleriyle ilgilenmek isterdim. Küçük oğlum altı aylıkken ablasına anne demeye başlamıştı, ne acı bir durum değil mi? Bu durumumuzdan utanmıyorum asla, utanması gerekenler varsa oda bizi bu duruma düşürenlerdir. Devlet hiçbir şeyle ilgilenmiyor, sanki böyle olmamızı istiyor, o yüzden hesap vermeleri gerekir.
İG: Bir insan ve bir kadın olarak hayattan neler bekliyorsunuz?
Remziye: Daha rahat ve insanca bir yaşam istiyorum. Yaş ilerliyor, her işe de almıyorlar. Yarın ne yapacağım diye kara kara düşünüp duruyorum. En azından bir sigortamın olmasını isterdim.
Ceylan: İyi bir iş isterdim. Çalışmaktan kendime zaman ayıramıyorum, kendime de zaman ayırabileceğim bir iş isterdim.
Fevziye: Karşılığında gençliğimi verdiğim bu işte sigortalı olarak çalışmak isterdim. Döktüğüm terin karşılığını isterdim. Aslında zaten bunları hak ediyoruz. Ücretlerimizi yükseltmek için iki gün iş bıraksak biz sadece 22 milyon kaybederiz. Ama iki gün işi aksayan toprak ağası milyarlar kaybeder, kaybetmemek içinse ücretleri iyileştirirdi. Kimseye sesimizi duyuramıyoruz, dünyaya duyururduk sesimizi ama bir araya gelemiyoruz. Kimseyi küçümsemek istemiyorum ama insanlarım çok korkutulmuş. Eğer hakkımızı savunuyor olsaydık Tayyip Erdoğan bizim için çalışmak zorunda olurdu, kendisi için değil. Ama bir gerçek var bu ülkede; hakkını savundun mu sana terörist diyorlar. Hakkını savunmayla olunuyorsa ben en koyu teröristim o zaman. Biz hayatın farkındayız. Eğer bir kurban bayramından diğerine et yiyebiliyorsak, bu ülkede bir şeyler yolunda değil demektir. Bizim tek istediğimiz sadece emeğimizin karşılığını alabildiğimiz insanca bir düzende yaşamak.
Bu insanlar bizim analarımız, eşimiz, kızımız. Sadece insanca yaşam özlemlerinden bahsediyorlar. Ama gelin görün ki kapitalizm insanları ısrarla insan olmaktan uzaklaştırmaya çalışıyor. Bu insanlar yeri geldiğinde düzene karşı bireysel çıkışlarda bulunup, yeri geldiğinde tek kurtuluş yolu olarak evliliği düşünüyorlar. Ancak ne bireysel çıkışlar ne de evlilik onların çözümü değil. Çözüm de, kurtuluş da; devrimde, sosyalizmde. Bize düşen bireysel çıkışları örgütlü bir başkaldırıya evirmek ve sosyalizm mücadelesinde insanların birliğini sağlamak. İşimiz zor ama imkansız değil. İnsanca yaşamak, yani sosyalizmi yaşamak insanların yaşamsal ihtiyacı olduğu sürece, sosyalizm fikri de her zaman yaşamda karşılığını bulacaktır.
İlerici Gençlik:Kendinizi tanıtır mısınız?
Remziye Karataş: Diyarbakırlıyım. 42 yaşındayım. Dört kızım var. İki kızımı evlendirdim, evdekilerden biri benimle çalışıyor. En küçüğünü okutmak istedim ama okutamadım, çünkü tarım işçisiyim. Evlendim ama hiç koca ekmeği yemedim. Eşim çalışmıyor. Hastalığını bahane edip duruyor, alışmış çalışmamaya. Kızlarım için katlanmak zorundayım.
Fevziye Çiçek: Adıyamanlıyım. 37 yaşındayım. iki kızım, iki oğlum var. Eşim inşaat işçisi. Ailem beni okutmadı. Okuma-yazmayı kendi çabamla öğrendim. Yazın tarla işine okuyan gençler geliyor, onlardan istedim öğretmelerini. Bir gün işte, mola verdiğimizde bulduğum sararmış yırtık gazete parçasını alıp okumaya çalıştım. Hiç zorlanmadan okuyorum artık. Adıyaman'da köyde sınava girdim, ilkokul diploması aldım. Sanki kendimi doktorluk diploması almış gibi hissetim.
Ceylan Karataş: 21 yaşındayım. Annemle beraber çalışıyorum. İlkokul üçüncü sınıfa kadar okudum. Maddi durumumuz iyi olmadığı için okuyamadım.
İG: Ne zamandır tarım işçiliği yapıyorsunuz?
Remziye: On bir yaşımdan beri çalışıyorum.
Fevziye: Ben de on bir yaşımdan beri çalışıyorum. O zamanlar tarladan eve geldiğimde sepeti elimden atıp, ip atlamaya giderdim. Yani çocukluğumu bile doğru düzgün yaşayamadım.
Ceylan: Çalışmaya on üç yaşımda başladım.
İG: Ne kadar ücret alıyorsunuz, düzenli alabiliyor musunuz?
Fevziye: Günlük on bir milyon alıyoruz, erkekler bizden daha fazla alıyorlar. Oysa aynı işleri yapıyoruz.
Remziye: Düzenli çalıştığımız halde ücretlerimizi düzenli vermiyorlar. Hakkımızı arayınca da işten atıveriyorlar. Bu yetmezmiş gibi birde paramızın bir kısmını elci (aracı) alıyor.
İG: Günde kaç saat çalışıyorsunuz?
Remziye: On bir saat çalışıyoruz. Ben çok hastayım ama yaşamak için çalışmak zorundayım.
İG: Emeğinizin karşılığını aldığınızı düşünüyor musunuz?
Fevziye: Tabi ki almıyoruz. On bir saate on bir milyon. Ben kirayı mı ödeyeyim, çocukları mı okutayım yoksa karnımı mı doyurayım? Söyleyin ne yapayım. Hesaplasınlar hangi birine yeter bu para. Onlar yazın yatta, kışın Uludağ'da; ben yazın serada, bizim için cehennem gerçeğidir, kışın çamurda, yağmurun altında çalışıyorum. Hangi can dayanır bu zulme. Bir tanesi gelsin çalışsın aynı bizim gibi de, o zaman ona beş gün bedava çalışırım. Bize de günah değil mi? İnsanca yaşamak hepimizin hakkı değil mi?
İG: Peki bu kadar ağır şartlara rağmen sosyal güvenceniz var mı?
Remziye: Hiçbir sosyal güvencem yok. Yeşil kartla uğraşıyorum ama onu da vermiyorlar. Tüm belgelerim tamam ama devlet dairelerine gittiğimde dosyan kaybolmuş diyorlar. Küçük kızım sara hastası, çocuğumu hangi parayla tedavi ettireceğim ? Devlet bize bunları reva görüyorsa kendileri bilir.
Fevziye: Sosyal güvencemiz olsa olsa günlük yevmiyemizdir. Arabadan düşsek, kürek sapı kadar yılan soksa alıp eve getirirler, paraya kıyıp insan deyip hastaneye falan götürmezler. Bunu herkes yapar, hiçbir güvencemiz yok, yani yaşayan ölüleriz.
İG: Zor koşullar altında çalışmanız sizde ne gibi sağlık sorunlarının doğmasına neden oldu? Ceylan: Şiddetli bel ağrıları çekiyorum, belimin ağrıları ayaklarıma vuruyor. Uzun süre ayakta kaldığımda ağrılarım artıyor ama ben çalışıp bu ağrıları çekmek zorundayım. Gözlerimde de ağrılar başladı.
Remziye: Tansiyon ve kalp hastasıyım. Şiddetli baş ağrılarım var. Çözümü dinlenmek ama nerde bizde dinlenmek. Çukurova'nın sıcağında çizme giymekten ayaklarımda alerji var.
Fevziye: Karaciğer hastasıyım. Ben de sıcaklarda çizme giydiğim için kaşıntıdan ölüyorum.
İG: Çalıştığınız işte kadın olmanızdan kaynaklı yaşadığınız zorluklar var mı?
Ceylan: Taciz olayları oluyor. Ben şimdiye kadar yaşamadım. Bunun olmasına izin vermeyince ertesi gün işe çağırmıyorlar. Birçok arkadaşımız işten çıkarıldı bu sebepten.
İG: Para kazandığınız halde ekonomik yönden özgürüm diyebilir misiniz? Remziye: Parayı kendim kazandığım halde özgür değilim. Parayı kocam elimden alıyor. Yevmiyelerimi hesaplıyor, harcadığım paranın hesabını soruyor.
Fevziye: Ben hakkımı kaptırmadım, kaptırmam da. Paramı kocama vermiyorum.
Ceylan: Ben de özgür değilim. Paramı babam alıyor. Yaşıtlarım çeyiz dizerken, ben ev geçindiriyorum.
İG: Ağır bir işte çalıştığınız için eşiniz ev işlerinde yardımcı oluyor mu?
Fevziye: Bazen, her zaman değil, ama yardım etmiyor desem yalan olur. Eşimle arkadaş gibiyiz. Tek sorunumuz fakirlik.
Remziye: Yardımcı olmuyor. Ben hem evde hem tarlada çalışıyorum.
İG: Hem evde hem tarlada çalışmak zor olsa gerek?
Remziye: Çok zor oluyor ama hasta olduğum halde çalışmak zorundayım. Namerde muhtaç olmak istemiyorum.
Ceylan: İşten geldikten sonra evde de çalışmak zorunda olduğum için kendime hiç zaman ayıramıyorum.
Fevziye: Çocuklarıma yeterli zaman ayıramıyorum. Bir anne olarak çocuklarımın başında olmak isterdim. Onların dersleriyle ilgilenmek isterdim. Küçük oğlum altı aylıkken ablasına anne demeye başlamıştı, ne acı bir durum değil mi? Bu durumumuzdan utanmıyorum asla, utanması gerekenler varsa oda bizi bu duruma düşürenlerdir. Devlet hiçbir şeyle ilgilenmiyor, sanki böyle olmamızı istiyor, o yüzden hesap vermeleri gerekir.
İG: Bir insan ve bir kadın olarak hayattan neler bekliyorsunuz?
Remziye: Daha rahat ve insanca bir yaşam istiyorum. Yaş ilerliyor, her işe de almıyorlar. Yarın ne yapacağım diye kara kara düşünüp duruyorum. En azından bir sigortamın olmasını isterdim.
Ceylan: İyi bir iş isterdim. Çalışmaktan kendime zaman ayıramıyorum, kendime de zaman ayırabileceğim bir iş isterdim.
Fevziye: Karşılığında gençliğimi verdiğim bu işte sigortalı olarak çalışmak isterdim. Döktüğüm terin karşılığını isterdim. Aslında zaten bunları hak ediyoruz. Ücretlerimizi yükseltmek için iki gün iş bıraksak biz sadece 22 milyon kaybederiz. Ama iki gün işi aksayan toprak ağası milyarlar kaybeder, kaybetmemek içinse ücretleri iyileştirirdi. Kimseye sesimizi duyuramıyoruz, dünyaya duyururduk sesimizi ama bir araya gelemiyoruz. Kimseyi küçümsemek istemiyorum ama insanlarım çok korkutulmuş. Eğer hakkımızı savunuyor olsaydık Tayyip Erdoğan bizim için çalışmak zorunda olurdu, kendisi için değil. Ama bir gerçek var bu ülkede; hakkını savundun mu sana terörist diyorlar. Hakkını savunmayla olunuyorsa ben en koyu teröristim o zaman. Biz hayatın farkındayız. Eğer bir kurban bayramından diğerine et yiyebiliyorsak, bu ülkede bir şeyler yolunda değil demektir. Bizim tek istediğimiz sadece emeğimizin karşılığını alabildiğimiz insanca bir düzende yaşamak.
Bu insanlar bizim analarımız, eşimiz, kızımız. Sadece insanca yaşam özlemlerinden bahsediyorlar. Ama gelin görün ki kapitalizm insanları ısrarla insan olmaktan uzaklaştırmaya çalışıyor. Bu insanlar yeri geldiğinde düzene karşı bireysel çıkışlarda bulunup, yeri geldiğinde tek kurtuluş yolu olarak evliliği düşünüyorlar. Ancak ne bireysel çıkışlar ne de evlilik onların çözümü değil. Çözüm de, kurtuluş da; devrimde, sosyalizmde. Bize düşen bireysel çıkışları örgütlü bir başkaldırıya evirmek ve sosyalizm mücadelesinde insanların birliğini sağlamak. İşimiz zor ama imkansız değil. İnsanca yaşamak, yani sosyalizmi yaşamak insanların yaşamsal ihtiyacı olduğu sürece, sosyalizm fikri de her zaman yaşamda karşılığını bulacaktır.