Tarih: Kasım 2004 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:8
KUKLALARI DA YAKARLAR
İstanbul Üniversitesinde bir dönem kapandı. Bu döneme adını veren Kemal Alemdaroğlu rektörlük görevinden uzaklaştırıldı. Zaten çürümüş ve tükenme noktasına yaklaşmış akademiye adeta bir tekme daha atmak için gelmiş olan Alemdaroğlu yedi yılı bulan görev süresi boyunca eşine darbe dönemlerinde bile az rastlanacak olan uygulamaları hayata geçirdi.
Bu süre zarfında sadece öğrenci düşmanlığı yapmakla kalmayarak onlarca akademisyenin görevine de son verdi. Nasılsa kimse ona hesap sormıyordu. Üniversite bahçelerinde, yani kültürel kaynaşmanın, bilimin, sanatın, tartışmanın, kısacası özgür düşüncenin olması gereken yerde "tek bayrak, tek millet, tek dil!" diye nutuk atacak kadar işi ileri götürdü.
Yetinmedi: karanlık ilişkilere sahip paramiliter grupları kullanarak onları sol ve devrimci öğrencilere karşı örgütledi. 98 ve 99 yıllarında sonradan ADKF (Atatürkçü Düşünce Klüpleri Federasyonu) adını alan çeteyle devrimci öğrenciler arasında çıkan ve pek çok ilerici öğrencinin yaralanmasına sebep olan olaylar eserlerinden sadece biri. Aynı yıllarda bu gruplardan pek çok kişi hiçbir akademik yeterliliği olmamasına rağmen İstanbul Üniversitesinin Edebiyat ve Siyasal Bilgiler Fakültelerinin yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirildi. Oysaki aynı dönemde söz konusu programlara başvuran öğrencilerden pek çoğunun başvurusu Arap veya Ermeni olduğu yada daha önce herhangi bir eylemde gözaltına alındığı veya Kürtçe eğitim için dilekçe verdiği bilindiği için çöpe atılıyordu. Ama keşke yaptıkları bunlarla sınırlı kalsaydı.
Mafyaya Kaynak Öğrenciye Dayak
Üniversitede çatlak sesi bırakın kendisinin ki dışında ses duymaya dahi tahammülü olmayan Alemdaroğlu kendisi gibi düşünmeyen kimi Kemalist öğretim üyelerini bile üniversiteden uzaklaştırdı.Rektörlük seçimleri öncesinde Alemdaroğlu'nun desteklemiş olan Hukuk Fakültesi dekanı Aysel Çelikel bile "bu kadarı da olmaz!" dediği için görevinden uzaklaştırıldı ve istifaya zorlandı. Özellikle İktisat, Siyasal, Hukuk ve Edebiyat fakültesinde onlarca değerli akademisyen okuldan atıldı.
Hem 12 Mart'ta Hem 12 Eylül'de üniversiteden atılan ve yılarca yurtdışında yaşamak zorunda kalıp döndüğünde özel okulların tekliflerine aldırmaksızın Hukuk Fakültesine dönen Prof. Dr. Bülent Tanör de Alemdaroğlu'nu eleştirdiği için düzmece gerekçelerle soruşturulmaya uğradı. Bununla da yetinmeyen Alemdaroğlu kanser tedavisi gören Tanör'ün ilaç ödeneklerini dahi kesti.
Oysa ki İstanbul Üniversitesin de aynı tarihlerde kamuoyunun ne hikmetse hiç ilgi göstermediği başka bir şey daha oluyordu. Çok büyük bir bölümü asırlık binalardan oluşan büyük bir gayrimenkul serveti olan üniversitenin Beyazıt'ın arka sokaklarında bulunan binaları birer birer yanıyordu. Hemen hepsi aynı şekilde kundaklanarak yakılan binalar kısa süre sonra otopark yapıldı. ama aynı tarih aralığında İstanbul Üniversitesiyle ilgili olarak 16 Mart anmasında coplanan, 6 Kasımda okul bahçesinde yerlerde sürüklenen, yasal dilekçe hakkını kullandığı için okuldan atılan öğrenciler gazete ve televizyonlarda gösterilmekteydi. Bir hocasının ilaç parasına dahi tenezzül eden Alemdaroğlu ise niyeyse yanan onlarca bina ile ilgili ağzını açmadı. Öğrencilere gelince onlar gazete sayfalarından koparılan küpürler gerekçe gösterilerek okuldan atılmaya devam edildi.
Ve dahası...
Daha kapılarda çevrilip saçı uzun olduğu veya top sakallı olduğu için okula alınmayan "biz şimdi ne yapacağız" diye sorunca da arka sokaktaki mahalle berberine gitmeleri tavsiye edilen öğrencileri, başörtüsü taktığı için okuldan atılan onlarca öğrenciyi, atılmayanların nasıl onur kırıcı uygulamalara zorlandığını, özgürlükten demokrasiden sosyalizmden bahseden tezlerin reddedildiği bir üniversitede hırsızlık ürünü bir tezle nasıl rektör olunduğunu ve nicelerini anlatmış değiliz. Ama kusura bakmayın bizim midemiz ancak bu kadarını kaldırıyor. Gerisi sizin hayal gücünüze kalmış.
Bu süre zarfında sadece öğrenci düşmanlığı yapmakla kalmayarak onlarca akademisyenin görevine de son verdi. Nasılsa kimse ona hesap sormıyordu. Üniversite bahçelerinde, yani kültürel kaynaşmanın, bilimin, sanatın, tartışmanın, kısacası özgür düşüncenin olması gereken yerde "tek bayrak, tek millet, tek dil!" diye nutuk atacak kadar işi ileri götürdü.
Yetinmedi: karanlık ilişkilere sahip paramiliter grupları kullanarak onları sol ve devrimci öğrencilere karşı örgütledi. 98 ve 99 yıllarında sonradan ADKF (Atatürkçü Düşünce Klüpleri Federasyonu) adını alan çeteyle devrimci öğrenciler arasında çıkan ve pek çok ilerici öğrencinin yaralanmasına sebep olan olaylar eserlerinden sadece biri. Aynı yıllarda bu gruplardan pek çok kişi hiçbir akademik yeterliliği olmamasına rağmen İstanbul Üniversitesinin Edebiyat ve Siyasal Bilgiler Fakültelerinin yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirildi. Oysaki aynı dönemde söz konusu programlara başvuran öğrencilerden pek çoğunun başvurusu Arap veya Ermeni olduğu yada daha önce herhangi bir eylemde gözaltına alındığı veya Kürtçe eğitim için dilekçe verdiği bilindiği için çöpe atılıyordu. Ama keşke yaptıkları bunlarla sınırlı kalsaydı.
Mafyaya Kaynak Öğrenciye Dayak
Üniversitede çatlak sesi bırakın kendisinin ki dışında ses duymaya dahi tahammülü olmayan Alemdaroğlu kendisi gibi düşünmeyen kimi Kemalist öğretim üyelerini bile üniversiteden uzaklaştırdı.Rektörlük seçimleri öncesinde Alemdaroğlu'nun desteklemiş olan Hukuk Fakültesi dekanı Aysel Çelikel bile "bu kadarı da olmaz!" dediği için görevinden uzaklaştırıldı ve istifaya zorlandı. Özellikle İktisat, Siyasal, Hukuk ve Edebiyat fakültesinde onlarca değerli akademisyen okuldan atıldı.
Hem 12 Mart'ta Hem 12 Eylül'de üniversiteden atılan ve yılarca yurtdışında yaşamak zorunda kalıp döndüğünde özel okulların tekliflerine aldırmaksızın Hukuk Fakültesine dönen Prof. Dr. Bülent Tanör de Alemdaroğlu'nu eleştirdiği için düzmece gerekçelerle soruşturulmaya uğradı. Bununla da yetinmeyen Alemdaroğlu kanser tedavisi gören Tanör'ün ilaç ödeneklerini dahi kesti.
Oysa ki İstanbul Üniversitesin de aynı tarihlerde kamuoyunun ne hikmetse hiç ilgi göstermediği başka bir şey daha oluyordu. Çok büyük bir bölümü asırlık binalardan oluşan büyük bir gayrimenkul serveti olan üniversitenin Beyazıt'ın arka sokaklarında bulunan binaları birer birer yanıyordu. Hemen hepsi aynı şekilde kundaklanarak yakılan binalar kısa süre sonra otopark yapıldı. ama aynı tarih aralığında İstanbul Üniversitesiyle ilgili olarak 16 Mart anmasında coplanan, 6 Kasımda okul bahçesinde yerlerde sürüklenen, yasal dilekçe hakkını kullandığı için okuldan atılan öğrenciler gazete ve televizyonlarda gösterilmekteydi. Bir hocasının ilaç parasına dahi tenezzül eden Alemdaroğlu ise niyeyse yanan onlarca bina ile ilgili ağzını açmadı. Öğrencilere gelince onlar gazete sayfalarından koparılan küpürler gerekçe gösterilerek okuldan atılmaya devam edildi.
Ve dahası...
Daha kapılarda çevrilip saçı uzun olduğu veya top sakallı olduğu için okula alınmayan "biz şimdi ne yapacağız" diye sorunca da arka sokaktaki mahalle berberine gitmeleri tavsiye edilen öğrencileri, başörtüsü taktığı için okuldan atılan onlarca öğrenciyi, atılmayanların nasıl onur kırıcı uygulamalara zorlandığını, özgürlükten demokrasiden sosyalizmden bahseden tezlerin reddedildiği bir üniversitede hırsızlık ürünü bir tezle nasıl rektör olunduğunu ve nicelerini anlatmış değiliz. Ama kusura bakmayın bizim midemiz ancak bu kadarını kaldırıyor. Gerisi sizin hayal gücünüze kalmış.