Tarih: 21.12.2005 | Kategori:
İnceleme - Yorum
Latin Amerika'da sol rüzgar Bolivya'yı da sardı!
Bolivya'da yapılan başkanlık seçimlerinin sonuçları belli oldu. Yapılan seçimler sonucu, Sosyalizme Yürüyüş Hareketi (MAS) lideri Evo Morales oyların yüzde 50'sini alarak devlet başkanı oldu. Morales'in rakibi olan yeni-liberal Jorge Quiroga ise oyların yüzde 31-34'ünü alabildi. Evo Morales aynı zamanda Bolivya'nın ilk yerli devlet başkanı oluyor. Seçim sonuçları ABD ve işbirlikçilerini endişelendiriyor
Bolivya'da Solun Yükselişi
Bolivyalılar, özellikle emperyalist sömürü ve yoksulluk karşıtı alanda önemli bir devrimci mücadele geleneğine sahip. Bolivya adını 1839'da yaşanan devrimle halkı esaretten kurtaran Bolivar den aldı. Tarihsel olarak mücadeleci bir geleneği olan Bolivya Che'nin gerilla mücadelesi oluşturmaya çalışırken Amerikalı para-militer gruplar tarafından katledildiği bir ülke olma özelliğini de taşıyor. Ayrıca Bolivya 1952, 1970-71, 1985 yıllarında güçlü toplumsal olaylara sahne olmuş, dönem dönem emperyalistlere geri adım attırabilmiş bir ülke olarak dikkatleri topluyor. Ülkede hâlâ önemli bir toplumsal muhalefet, devlet başkanını istifa ettirip ülkeden kaçmaya zorlayacak kadar da etkili boyutlara ulaşmış durumda. İşte son dönemlerde ülkede tırmanışa geçen sol, böylesi bir toplumsal dinamik üzerine kurulu.
Bu gün Morales'i iktidara taşıyan ayaklanmalara baktığımızda yine anti-emperyalist ve yoksulluk karşıtı bir temel görülmektedir. Olayları tetikleyen dipten gelen dalgalar ise, Bolivya hükümetinin, 2002 yılında, ülkenin doğalgaz kaynaklarını emperyalist tekellere peşkeş çeken bir anlaşma yapmasıyla başlamıştı. Bu anlaşmadan sonra 6 Ağustos 2002'de Gonzalo Sanchez de Lozada zayıf bir kongre desteğiyle devlet başkanı seçildi. Lozada emperyalist işbirliği politikaları doğrultusunda IMF'nin taleplerini uygulamaya başladı ve emekçilerin vergi yükünü arttıracak uygulamalara girdi. Bu karar 12-13 Şubat 2003'te, polislerin de katıldığı ayaklanmalara yol açtı ve bu ayaklanmalar Lozada'ya bağlı olan askerler tarafından 31 kişinin kanıyla bastırıldı. Bundan yaklaşık 7 ay sonra, 15 Eylül'de, köylülerin doğalgazın halkın yararına kullanılmasını sağlamak üzere, gaz satışını protesto etmek için yollara barikatlar kurdu. Eylül ayı boyunca ayaklanmalara, işçiler ve halk yığınları katılmaya başladı. 20 Eylül'de 7 köylü öldürüldü. 25 Eylül'de ülkenin en büyük işçi sendikası federasyonu Bolivian Workers Central (COB) ayaklanmalara katılarak başkanın istifasını istedi. Eylül ayının sonunda gösteriler bütün bir ulusu kapsadı. 13-14 Ekim'de başken La Paz'da şiddetli gösteriler yapıldı. Olaylarda 60 gösterici hayatını kaybetti. Yaşanan olaylar sonucunda devlet başkanı Lozada, 17 Ekim 2003'te istifa etmek zorunda kaldı. Carlos Mesa devlet başkanlığını devraldı. Lozada 18 Ekim'de bir helikopterle ABD'ye kaçtı.Yeni başkanın halka bazı vaatlerde bulunması üzerine ortalık biraz yatıştı. Fakat yeni başkanında ülkede emperyalist politikaları uygulama devam etmesi üzerine geçtiğimiz Mayıs ayında başlayan yeni ayaklanma dalgası, 7 Haziran 2005'te Mesa'yı da koltuğundan etti. Bunun üzerine ülkede erken seçime gidildi. İşte bu ayaklanmadaki en büyük grup olan MAS'ın lideri Morales, bu gün artık Bolivya devlet başkanı.
Bolivya Önemli Olaylara Gebe Görünüyor!
Bolivya'nın, Dünya'nın en büyük ikinci doğalgaz rezervlerine sahip olduğu söyleniyor. Bu açıdan bakıldığında, ülke oldukça stratejik bir öneme sahip. Bunun dışında ülkede önemli ölçüde Koka üretimi yapılıyor. Ülke doğalgaz ve petrol dışındaki birkaç yeraltı zenginlikleri açısından önemli bir noktada. Fakat bu doğal zenginlikler halkın yararına kullanılamıyor. Halkın yüzde 70'i yoksulluk içinde yaşıyor. İşte böyle bir ülkede Morales'in devlet başkanı olması ve sosyal adaleti sağlayacak, halkçı politikaları uygulayacağını ilan etmesi ve Venezüella devlet başkanı Hugo Chavez ve Küba devlet başkanı Fidel Kastro'yu müttefikleri olarak tanımlaması bölge üzerindeki ABD çıkarlarını için oldukça tehlikeli bir durum yaratıyor. Ayrıca Morales'in, daha önce yasaklanan Koka ekimini serbest bırakması da bekleniyor. Bu da ABD'yi huzursuz edici bir gelişme…
Bölgede önemli bir olumlu hava yaratan seçim sonuçlarına yine de temkinli yaklaşmak lâzım. Çünkü Morales devrimci ayaklanmanın tüm unsurlarında, henüz, tamamen güven sağlayamıyor. Eylemleri yöneten örgütlerin bir kısmı Morales'i bazı noktalarda işbirlikçi olmakla itham ederek, yeni durumu olumlamakla birlikte, temkinli olacaklarını söylüyorlar. Böylesi bir tedirginliğin oluşmasında MAS'ın ayaklanmaları ilk başta desteklememesi ve seçimler yaklaştıkça söylemlerini merkez sola yakınlaştırmış olması önemli bir unsur gibi görünüyor. Fakat seçimlerden önce yaptığı bir açıklama da Chavez (Şavez) ve Kastro'yu dostları ve müttefikleri olarak belirtmesi ise olumlu bir eğilimi anlatıyor. En azından müttefik olarak Brezilya devlet başkanı Lula'yı seçmemesi güven verici. Fakat Morales, Kastro ve Chavez'le aynı politik programı uygulamayacağını da belirtiyor. Petrol, doğalgaz gibi doğal zenginlikleri kamulaştıracağını söyleyen Morale, özel mülkiyete saygılı davranacağını söylüyor. Özel girişimcilere garantiler vereceğini belirtiyor. Fakat unutmamak gerekir ki bu gibi durumlarda halkın ne yaptığı ve istediği oldukça önemli bir etken olmaktadır. Böylesi durumlarda halkın bilinçli müdahaleleri ve kitlelerin talepleri doğrultusunda politikalarda iyice sola kayma da yaşanabilir. Umarız Bolivyalı kardeşlerimiz bir hayâl kırıklığı yaşamaz.
Sonuç
Sonuç olarak Bolivya seçim sonuçlarını olumlu değerlendirmek gereklidir. Morales'in ülkeyi sosyalizme götürüp götürmeyeceği konusunda kesin bir şey söylemek mümkün gözükmüyor. Ama Bolivya'nın, eskiye göre, sosyalizme daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Bu konudaki eğilimleri, Bolivya halkı, uluslararası dengeler ve MAS'ın karşılıklı eğilimleri belirleyecektir. Ama bu konudaki belirsizliğe karşın seçim sonuçları bazı kesin durumlar yaratacaktır. Morales, ABD çıkarlarıyla çatışmak zorunda. Uygulamak istediği politikalar bunu gerektiriyor. Ayrıca kendine müttefik olarak Küba ve Venezüella'yı kabul etmesi de Latin Amerika'daki anti-emperyalist etkileşimleri hızlandırabilir. Bu etkileşimlerin bir anti-emperyalist blok/cephe yaratması mümkündür. Bu noktada Morales'in başkanlığı kazandıktan sonraki ilk açıklaması da oldukça önemli. Morales yaptığı açıklamada: ABD'nin, uyuşturucu ile mücadele adı altında, ülkesinde kurulan ABD üslerine karşı olduğunu; Küba'nın Latin Amerika ülkelerine önemli bir bağımsızlık dersi verdiğini; Küba'ya uygulanan ambargoya karşı olduğunu belirtti. Bu açıklama yukarıda belirttiğimiz olasılıkları güçlendirmektedir.
Emperyalistlerin, Dünya genelinde bir sıkışma yaşadıklarını da düşünürsek Latin Amerika'da yaşanan son gelişmelerin bir ucunun da sosyalizme doğru açık olduğunu söyleyebiliriz.
Bolivya'da Solun Yükselişi
Bolivyalılar, özellikle emperyalist sömürü ve yoksulluk karşıtı alanda önemli bir devrimci mücadele geleneğine sahip. Bolivya adını 1839'da yaşanan devrimle halkı esaretten kurtaran Bolivar den aldı. Tarihsel olarak mücadeleci bir geleneği olan Bolivya Che'nin gerilla mücadelesi oluşturmaya çalışırken Amerikalı para-militer gruplar tarafından katledildiği bir ülke olma özelliğini de taşıyor. Ayrıca Bolivya 1952, 1970-71, 1985 yıllarında güçlü toplumsal olaylara sahne olmuş, dönem dönem emperyalistlere geri adım attırabilmiş bir ülke olarak dikkatleri topluyor. Ülkede hâlâ önemli bir toplumsal muhalefet, devlet başkanını istifa ettirip ülkeden kaçmaya zorlayacak kadar da etkili boyutlara ulaşmış durumda. İşte son dönemlerde ülkede tırmanışa geçen sol, böylesi bir toplumsal dinamik üzerine kurulu.
Bu gün Morales'i iktidara taşıyan ayaklanmalara baktığımızda yine anti-emperyalist ve yoksulluk karşıtı bir temel görülmektedir. Olayları tetikleyen dipten gelen dalgalar ise, Bolivya hükümetinin, 2002 yılında, ülkenin doğalgaz kaynaklarını emperyalist tekellere peşkeş çeken bir anlaşma yapmasıyla başlamıştı. Bu anlaşmadan sonra 6 Ağustos 2002'de Gonzalo Sanchez de Lozada zayıf bir kongre desteğiyle devlet başkanı seçildi. Lozada emperyalist işbirliği politikaları doğrultusunda IMF'nin taleplerini uygulamaya başladı ve emekçilerin vergi yükünü arttıracak uygulamalara girdi. Bu karar 12-13 Şubat 2003'te, polislerin de katıldığı ayaklanmalara yol açtı ve bu ayaklanmalar Lozada'ya bağlı olan askerler tarafından 31 kişinin kanıyla bastırıldı. Bundan yaklaşık 7 ay sonra, 15 Eylül'de, köylülerin doğalgazın halkın yararına kullanılmasını sağlamak üzere, gaz satışını protesto etmek için yollara barikatlar kurdu. Eylül ayı boyunca ayaklanmalara, işçiler ve halk yığınları katılmaya başladı. 20 Eylül'de 7 köylü öldürüldü. 25 Eylül'de ülkenin en büyük işçi sendikası federasyonu Bolivian Workers Central (COB) ayaklanmalara katılarak başkanın istifasını istedi. Eylül ayının sonunda gösteriler bütün bir ulusu kapsadı. 13-14 Ekim'de başken La Paz'da şiddetli gösteriler yapıldı. Olaylarda 60 gösterici hayatını kaybetti. Yaşanan olaylar sonucunda devlet başkanı Lozada, 17 Ekim 2003'te istifa etmek zorunda kaldı. Carlos Mesa devlet başkanlığını devraldı. Lozada 18 Ekim'de bir helikopterle ABD'ye kaçtı.Yeni başkanın halka bazı vaatlerde bulunması üzerine ortalık biraz yatıştı. Fakat yeni başkanında ülkede emperyalist politikaları uygulama devam etmesi üzerine geçtiğimiz Mayıs ayında başlayan yeni ayaklanma dalgası, 7 Haziran 2005'te Mesa'yı da koltuğundan etti. Bunun üzerine ülkede erken seçime gidildi. İşte bu ayaklanmadaki en büyük grup olan MAS'ın lideri Morales, bu gün artık Bolivya devlet başkanı.
Bolivya Önemli Olaylara Gebe Görünüyor!
Bolivya'nın, Dünya'nın en büyük ikinci doğalgaz rezervlerine sahip olduğu söyleniyor. Bu açıdan bakıldığında, ülke oldukça stratejik bir öneme sahip. Bunun dışında ülkede önemli ölçüde Koka üretimi yapılıyor. Ülke doğalgaz ve petrol dışındaki birkaç yeraltı zenginlikleri açısından önemli bir noktada. Fakat bu doğal zenginlikler halkın yararına kullanılamıyor. Halkın yüzde 70'i yoksulluk içinde yaşıyor. İşte böyle bir ülkede Morales'in devlet başkanı olması ve sosyal adaleti sağlayacak, halkçı politikaları uygulayacağını ilan etmesi ve Venezüella devlet başkanı Hugo Chavez ve Küba devlet başkanı Fidel Kastro'yu müttefikleri olarak tanımlaması bölge üzerindeki ABD çıkarlarını için oldukça tehlikeli bir durum yaratıyor. Ayrıca Morales'in, daha önce yasaklanan Koka ekimini serbest bırakması da bekleniyor. Bu da ABD'yi huzursuz edici bir gelişme…
Bölgede önemli bir olumlu hava yaratan seçim sonuçlarına yine de temkinli yaklaşmak lâzım. Çünkü Morales devrimci ayaklanmanın tüm unsurlarında, henüz, tamamen güven sağlayamıyor. Eylemleri yöneten örgütlerin bir kısmı Morales'i bazı noktalarda işbirlikçi olmakla itham ederek, yeni durumu olumlamakla birlikte, temkinli olacaklarını söylüyorlar. Böylesi bir tedirginliğin oluşmasında MAS'ın ayaklanmaları ilk başta desteklememesi ve seçimler yaklaştıkça söylemlerini merkez sola yakınlaştırmış olması önemli bir unsur gibi görünüyor. Fakat seçimlerden önce yaptığı bir açıklama da Chavez (Şavez) ve Kastro'yu dostları ve müttefikleri olarak belirtmesi ise olumlu bir eğilimi anlatıyor. En azından müttefik olarak Brezilya devlet başkanı Lula'yı seçmemesi güven verici. Fakat Morales, Kastro ve Chavez'le aynı politik programı uygulamayacağını da belirtiyor. Petrol, doğalgaz gibi doğal zenginlikleri kamulaştıracağını söyleyen Morale, özel mülkiyete saygılı davranacağını söylüyor. Özel girişimcilere garantiler vereceğini belirtiyor. Fakat unutmamak gerekir ki bu gibi durumlarda halkın ne yaptığı ve istediği oldukça önemli bir etken olmaktadır. Böylesi durumlarda halkın bilinçli müdahaleleri ve kitlelerin talepleri doğrultusunda politikalarda iyice sola kayma da yaşanabilir. Umarız Bolivyalı kardeşlerimiz bir hayâl kırıklığı yaşamaz.
Sonuç
Sonuç olarak Bolivya seçim sonuçlarını olumlu değerlendirmek gereklidir. Morales'in ülkeyi sosyalizme götürüp götürmeyeceği konusunda kesin bir şey söylemek mümkün gözükmüyor. Ama Bolivya'nın, eskiye göre, sosyalizme daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Bu konudaki eğilimleri, Bolivya halkı, uluslararası dengeler ve MAS'ın karşılıklı eğilimleri belirleyecektir. Ama bu konudaki belirsizliğe karşın seçim sonuçları bazı kesin durumlar yaratacaktır. Morales, ABD çıkarlarıyla çatışmak zorunda. Uygulamak istediği politikalar bunu gerektiriyor. Ayrıca kendine müttefik olarak Küba ve Venezüella'yı kabul etmesi de Latin Amerika'daki anti-emperyalist etkileşimleri hızlandırabilir. Bu etkileşimlerin bir anti-emperyalist blok/cephe yaratması mümkündür. Bu noktada Morales'in başkanlığı kazandıktan sonraki ilk açıklaması da oldukça önemli. Morales yaptığı açıklamada: ABD'nin, uyuşturucu ile mücadele adı altında, ülkesinde kurulan ABD üslerine karşı olduğunu; Küba'nın Latin Amerika ülkelerine önemli bir bağımsızlık dersi verdiğini; Küba'ya uygulanan ambargoya karşı olduğunu belirtti. Bu açıklama yukarıda belirttiğimiz olasılıkları güçlendirmektedir.
Emperyalistlerin, Dünya genelinde bir sıkışma yaşadıklarını da düşünürsek Latin Amerika'da yaşanan son gelişmelerin bir ucunun da sosyalizme doğru açık olduğunu söyleyebiliriz.