Tarih: 16.03.2011 | Kategori:
Bildiriler
16 Mart Beyazıt Katliamı'nı unutmadık unutturmayacağız!
Tarih:16 Mart 1978, Yer: Beyazıt Meydanı;
İstanbul Üniversitesi'nde okuyan ilerici, devrimci öğrenciler okularındaki faşist baskılar yüzünden 10 günden beri üniversitelerine toplu giriş-çıkış yapmaktaydılar. Ancak o gün her zamankinden farklıydı. Normalde toplu çıkışlar yan kapıdan olurken, o gün polis onları ana kapıdan çıkmaya zorlamıştı ve hep yaptığı gibi kordona alıp çıkarmaktansa, ana kapıdan geri dönmüştü. Öğrenciler meydana çıkıp, 100 metre yürüdükten sonra faşistlerin sesi duyuldu uzaktan "Beyazıt komünistlere mezar olacak" ve ardından atılan ABD damgalı tahrip gücü yüksek bir TNT bombası! Bombanın patlaması sonucunda yürekleri eşitlik ve özgürlük için atan üçü İGD'li yoldaşımız olan 7 genç (İGD'li; Ahmet Turan Ören, Baki Ekiz, Murat Kurt yoldaşlarımızla, TİP'li; Cemil Sönmez, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl, Dev-Genç'li; Hatice Özen) Beyazıt Meydanı'nda can verdi. Bu katliam, ülkemizdeki en büyük öğrenci katliamlarından biri olarak tarihe geçerken, mahkemeye ulaşmayan evraklar, bir türlü sanık sandalyesine oturtul(a)mayan faillerle, dava üç yıl önce zaman aşımına uğradı.
16 Mart ne ilkti, ne de son olacaktı
16 Mart'tan sonra, Çorum, Maraş, Sivas, Gazi katliamlarında da olduğu gibi sorumlular açıkça ortadayken, her zamanki gibi ne bulundu ne de bulma yönünde bir teşebbüs oldu. Hatta deliller birer birer örtbas edildi. Katillerse devlet tarafından döktükleri kanlardan dolayı ödüllendirildi. Örneğin; katliam günü orada olan ve öğrencilerin üzerine bomba atanların peşinden koşan birkaç polise "geri dönün" diye emir veren komiser yardımcısı Reşat Altay. İlk önce Terörle Mücadele Şube Müdür'lüğüne, daha sonra birçok katliamda da görevini yerine getirdikten sonra Gaziantep, Bursa ve en son Trabzon Emniyet Müdürlüğü'ne terfi ettirildi.
Trabzon Emniyet Müdürlüğü görevindeyken, Hrant Dink cinayetinde ihmali olduğu ortaya çıkınca (göstermelik olarak) görevinden alındı. Dink'in katledilmesinin üzerinden geçen 4 yılın ardından, mahkemeler Altay'ın sadece ifadesinin alınmasının önündeki engeli kaldırdı. Ancak Dink'in katledilmesinde oynadığı rol şuana kadar hiç araştırılmadı.
16 Mart Katliamı ve bugüne kadar yaşanan bütün katliamlar bize gösteriyor ki kanı dökülen hep, işçiler, emekçiler, ilericiler, devrimciler, farklı dinlere, dillere, milletlere sahip oldukları için ötekileştirilenler. Katledenlerse; emperyalizm işbirlikçisi, bir avuç zenginin sahip olduğu devlet ve ona hizmet eden resmi, sivil faşistler.
Katliamların hesabını sormak için safları sıklaştır, örgütlü mücadeleye katıl!
Beyazıt'ta, Çorum'da, Maraş'ta, Sivas'ta katledilenler; "sen yanmasan ben yanmasam biz yanmasak" diyerek sokaklara çıkan Yunanistan halkına, Filistin'de tanka taş atan çocuklara, Irak'ta binlerce direnişçiye, diktatörlere başkaldıran Mısır ve Tunus halklarına, ülkemizde işine, aşına, ekmeğine, okuluna sahip çıkan yüzlerce ilericiye, devrimciye dönüştüler.
Ve hala grev çadırlarında, miting meydanlarında, emekçilerin mücadesinde yaşıyorlar...
Bir kez daha haykırıyoruz; Mustafa Suphi ve 14 yoldaşını katledenleri, Kızıldere'yi, 1977 Mayıs'ını kana bulayanları, Çorum, Maraş, Sivas, Beyazıt, Halepçe ve Gazi Mahallesi katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız! Bu katliamları unutmamak, devrim ve sosyalizm bayrağını yükseltmektir. Katliamı yapanlardan hesap sormaktır. Anıları artık yürüyenlerin bayrağıdır!
İstanbul Üniversitesi'nde okuyan ilerici, devrimci öğrenciler okularındaki faşist baskılar yüzünden 10 günden beri üniversitelerine toplu giriş-çıkış yapmaktaydılar. Ancak o gün her zamankinden farklıydı. Normalde toplu çıkışlar yan kapıdan olurken, o gün polis onları ana kapıdan çıkmaya zorlamıştı ve hep yaptığı gibi kordona alıp çıkarmaktansa, ana kapıdan geri dönmüştü. Öğrenciler meydana çıkıp, 100 metre yürüdükten sonra faşistlerin sesi duyuldu uzaktan "Beyazıt komünistlere mezar olacak" ve ardından atılan ABD damgalı tahrip gücü yüksek bir TNT bombası! Bombanın patlaması sonucunda yürekleri eşitlik ve özgürlük için atan üçü İGD'li yoldaşımız olan 7 genç (İGD'li; Ahmet Turan Ören, Baki Ekiz, Murat Kurt yoldaşlarımızla, TİP'li; Cemil Sönmez, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl, Dev-Genç'li; Hatice Özen) Beyazıt Meydanı'nda can verdi. Bu katliam, ülkemizdeki en büyük öğrenci katliamlarından biri olarak tarihe geçerken, mahkemeye ulaşmayan evraklar, bir türlü sanık sandalyesine oturtul(a)mayan faillerle, dava üç yıl önce zaman aşımına uğradı.
16 Mart ne ilkti, ne de son olacaktı
16 Mart'tan sonra, Çorum, Maraş, Sivas, Gazi katliamlarında da olduğu gibi sorumlular açıkça ortadayken, her zamanki gibi ne bulundu ne de bulma yönünde bir teşebbüs oldu. Hatta deliller birer birer örtbas edildi. Katillerse devlet tarafından döktükleri kanlardan dolayı ödüllendirildi. Örneğin; katliam günü orada olan ve öğrencilerin üzerine bomba atanların peşinden koşan birkaç polise "geri dönün" diye emir veren komiser yardımcısı Reşat Altay. İlk önce Terörle Mücadele Şube Müdür'lüğüne, daha sonra birçok katliamda da görevini yerine getirdikten sonra Gaziantep, Bursa ve en son Trabzon Emniyet Müdürlüğü'ne terfi ettirildi.
Trabzon Emniyet Müdürlüğü görevindeyken, Hrant Dink cinayetinde ihmali olduğu ortaya çıkınca (göstermelik olarak) görevinden alındı. Dink'in katledilmesinin üzerinden geçen 4 yılın ardından, mahkemeler Altay'ın sadece ifadesinin alınmasının önündeki engeli kaldırdı. Ancak Dink'in katledilmesinde oynadığı rol şuana kadar hiç araştırılmadı.
16 Mart Katliamı ve bugüne kadar yaşanan bütün katliamlar bize gösteriyor ki kanı dökülen hep, işçiler, emekçiler, ilericiler, devrimciler, farklı dinlere, dillere, milletlere sahip oldukları için ötekileştirilenler. Katledenlerse; emperyalizm işbirlikçisi, bir avuç zenginin sahip olduğu devlet ve ona hizmet eden resmi, sivil faşistler.
Katliamların hesabını sormak için safları sıklaştır, örgütlü mücadeleye katıl!
Beyazıt'ta, Çorum'da, Maraş'ta, Sivas'ta katledilenler; "sen yanmasan ben yanmasam biz yanmasak" diyerek sokaklara çıkan Yunanistan halkına, Filistin'de tanka taş atan çocuklara, Irak'ta binlerce direnişçiye, diktatörlere başkaldıran Mısır ve Tunus halklarına, ülkemizde işine, aşına, ekmeğine, okuluna sahip çıkan yüzlerce ilericiye, devrimciye dönüştüler.
Ve hala grev çadırlarında, miting meydanlarında, emekçilerin mücadesinde yaşıyorlar...
Bir kez daha haykırıyoruz; Mustafa Suphi ve 14 yoldaşını katledenleri, Kızıldere'yi, 1977 Mayıs'ını kana bulayanları, Çorum, Maraş, Sivas, Beyazıt, Halepçe ve Gazi Mahallesi katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız! Bu katliamları unutmamak, devrim ve sosyalizm bayrağını yükseltmektir. Katliamı yapanlardan hesap sormaktır. Anıları artık yürüyenlerin bayrağıdır!