Tarih: 13.12.2010 | Kategori:
Bildiriler
TÜM-İGD'Lİ GENÇLER'DEN ECE TEMELKURAN'A
Sayın Ece Temelkuran,
Sizin de yakından takip ettiğiniz gibi, geçtiğimiz hafta içerisinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde AKP ve CHP temsilcilerine yönelik olarak gerçekleştirilen protestolar kamuoyunda tartışılmaya devam ediliyor. Özellikle iktidara yakın basın yayın kuruluşlarınca, farklı muhalif gençlik gruplarının isimlerinin birbiriyle ve olaylarla ilintili olmayan bir şekilde gelişi güzel kullanıldığını görmekteyiz. Kimi zaman art niyet kimi zaman da cehalet ürünü bu gibi yorumlara tek tek açıklama getirmenin genelde faydasız olduğunu düşünenlerdeniz.
Belli ki AKP iktidarı tarafından, gençliğe yönelik olarak, kasten, sapla samanın iç içe geçirileceği yeni bir cadı avına zemin hazırlanıyor. Buraya kadar pek de şaşılacak bir durum yok aslında. Ancak 11 Aralık 2010 Cumartesi günü Haber Türk Gazetesi'nde yayınlanan ve bir bölümünde derneğimiz TÜM-İGD'nin adından da bahsedilen yazınızı okuduktan sonra konu hakkında birkaç söz söyleme ihtiyacı hissettik. Çünkü bizler için siz; inandıklarını korkusuzca söyleyebilen, F Tipi Hapishane zulmünden, TEKEL işçilerinin onurlu direnişine, Paşabahçe direnişçisi Türkan Albayrak'tan, YÖK'e karşı girişilen öğrenci protestolarına kadar pek çok farklı konuda bugüne kadar kaleminizle hep emekçilere ve gençlere tercüman olmuş "genç" bir yazarsınız.
Yazıya dönecek olursak: "Yumurtaları bol bulamaç atanlar Kolektif öğrencileriydi ama Süheyl Batum'u konuşturmayanlar TÜM-İGD diye bir öğrenci örgütlenmesi. Hatta kendi internet sitelerinde açıklamaları var. Süheyl Batum'a yaptıkları konuşturmama protestosu sırasında Öğrenci Kolektifleri'nin salonu terk ettiğini bile yazmışlar." demektesiniz. İlk bakışta doğru gibi gözüken ancak yazının bütünüyle bir arada değerlendirdiğinde alttan alta da olsa muhalif gençler arasında bir "ötekileştirmeye" neden olabilecek (Burada ayrım kelimesini kulanmak istemedik çünkü elbetteki ayrılıklarımız/farklılıklarımız var!) ve kimi "maddi hataları" içeren bu cümleye değinmek istedik. Biraz da bu vesileyle birkaç noktaya daha açıklama getirmek niyetindeyiz. Ama, değerlendirmeye geçmeden önce, TÜM-İGD'nin bir "öğrenci" örgütlenmesi olmadığını, "işçi, köylü ve öğrenci gençliğin sosyalist yığın örgütü" olmayı hedefleyen bir dernek olduğunu belirtelim. Mevcut öğrenci oluşumları arasında ön plana çıkan görüntümüz budur.
Gençlik "neyi protesto" ediyor?
Bilindiği gibi çarşamba günü SBF toplantı salonunda ilk olarak Süheyl Batum'un konuşması vardı. Süheyl Batum orada "CHP Genel Sekreteri" sıfatıyla bulunmaktaydı. İşte protesto da tam bu noktada başlamaktaydı. Belirtmek isteriz ki, kendisinin öğrencisi olup derslerine girmiş ya da daha önce katılımcısı olduğu çeşitli akademik konferanslara, panellerde bulunmuş arkadaşlarımız da var. Yani -bizim açımızdan- tepki bir kişiye değil temsil edilen siyasal duruşun kendisineydi! Tepkinin sebebi, en başta, CHP'nin ana muhalefet partisi olmasına rağmen tıpkı iktidar partisi gibi eğitimde özelleştirme ve piyasalaştırma çabalarını eleştirmemesi; baskıcı YÖK düzenine karşı tutarlı bir muhalefet getirmemesidir. Dahası CHP yıllardır açıktan bu politikalara ortak olmaya devam etmektedir ve salonu dolduran öğrenciler bu gerçeğe işaret etmişlerdir. Tabii ki bu "gerçek", şu anda iktidarda bulunan muktedirlerle, muhalefette olanlara eşit şekilde dağılmamaktadır; biz bunun da bilincindeyiz.
İlginç gelebilir ama Batum konuşurken ona sözlü olarak cevap veren öğrenci arkadaşların hiçbiri derneğimiz üyesi değil. Kısaca, yazınızda ön plan çıktığı şekliyle ortada Batum'a yönelik TÜM-İGD'lilerin organize ettiği bir protesto gösterisi yok. Dahası ortada önceden ve özel olarak planlanmış, hazırlıklı bir eylem değil; genel ve birikmiş bir tepkinin dışa vurumu var. İşte, Batum'u protesto eden ve o gün salonda bulunan farklı gençlik örgütlerine üye veya bağımsız çok sayıdaki gencin ortak paydası da bu düşünce olmuştur.
Diğer yandan, daha sonraki saatlerde kürsüye çıkan AKP milletvekili Burhan Kuzu'ya yönelik olarak gerçekleştirilen bir diğer protesto ise Öğrenci Kollektifleri'nden arkadaşlarımızın özgün eylemidir. Bolca yumurtanın atıldığı bu eylem Kollektifçi arkadaşların kendi bağımsız eylemi olmakla birlikte bizce yukarıda bahsettiğimiz haklı ve meşru tepkinin farklı dille ifadesinden başka bir şey değildir. Gençler Mülkiye'nin onlarca yıllık onurlu geleneğine uymuşlar; iktidarıyla, muhalefetiyle "sermayenin" üniversiteler politikasını bir kez daha teşhir etmişlerdir. Yaşananlar özetle bundan ibarettir.
Gençleri "bir kahve içmeye gelmiş" misafir görenler kaybedecek!
Kısaca gençliğin derdi üniversiteyi "karlı ticarethane", öğrenciyi de "yağlı müşteri" gören zihniyetledir. Bizim yayınlarımızda zaman zaman yinelediğimiz bir şey var: "Üniversitesine sahip çıkamayan bir gençlik ülkesine ve geleceğine de sahip çıkamayacaktır." Sonuç olarak, ilerici gençler olarak ister iktidarda isterse muhalefette olsun üniversitelerimizi YÖK'ün kışla nizamı içerisinde birer ticarethaneye dönüştürmek isteyen veya bu politikalara doğrudan veya dolaylı destek veren "sermayenin tüm temsilcilerini" farklı dozlarda da olsa eleştirmeye devam edeceğiz. Üstelik sadece eleştirmekle kalmak gibi bir niyetimiz de yok. Hani Başbakan rektörlerle üniversitelerin geleceğini konuşurken orada bulunmak isteyen öğrencilere "biz sizi davet ettik mi?" diyebiliyor ya; işte biz de bu memlekette işçisiyle, öğrencisiyle, köylüsüyle gençlerin "misafir" değil; gerçek "evsahipleri" olduğunu kabul ettirene kadar mücadelemize devam edeceğiz. O yüzden iktidar sahiplerinin biz gençlere yönelik kimi zaman tatlı dil, güler yüz arkasına gizlenmiş övgülerine de; işlerine gelmeyince ortaya attıkları zorba tehditlerine de karnımız yeterince tok!
Sayın Temelkuran,
Derneğimiz hemen tüm kademelerinde kadınların ön planda olduğu, 5 kişilik yönetim kurulunun 4'ünü kadınların oluşturduğu özgün bir gençlik kuruluşudur. Kapitalizmin bu acımasız koşullarında bile, yeni bir insan tipi yaratmayı amaçlayan çeşitli çalışmalarımızı uygun bir fırsatta sizinle yüz yüze de konuşmayı umut ediyoruz.
Sizin Ortadoğu'dan Latin Amerika'ya kadar geniş bir yelpazede yazmakta olduğunuz "bizden" öyküleri, köşe yazılarını hep zevkle okuduk ve bundan sonra da okumaya devam edeceğimizi bilmenizi isteriz. Ancak kamuoyunun ve en başta da sizi takip eden arkadaşlarımızın yanlış bilgilenmemesi için kaleme aldığımız bu mektubu bilginize sunarız.
Saygıyla.
Ece Temelkuran'ın ilgili yazısı için tıklayınız.
Sizin de yakından takip ettiğiniz gibi, geçtiğimiz hafta içerisinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde AKP ve CHP temsilcilerine yönelik olarak gerçekleştirilen protestolar kamuoyunda tartışılmaya devam ediliyor. Özellikle iktidara yakın basın yayın kuruluşlarınca, farklı muhalif gençlik gruplarının isimlerinin birbiriyle ve olaylarla ilintili olmayan bir şekilde gelişi güzel kullanıldığını görmekteyiz. Kimi zaman art niyet kimi zaman da cehalet ürünü bu gibi yorumlara tek tek açıklama getirmenin genelde faydasız olduğunu düşünenlerdeniz.
Belli ki AKP iktidarı tarafından, gençliğe yönelik olarak, kasten, sapla samanın iç içe geçirileceği yeni bir cadı avına zemin hazırlanıyor. Buraya kadar pek de şaşılacak bir durum yok aslında. Ancak 11 Aralık 2010 Cumartesi günü Haber Türk Gazetesi'nde yayınlanan ve bir bölümünde derneğimiz TÜM-İGD'nin adından da bahsedilen yazınızı okuduktan sonra konu hakkında birkaç söz söyleme ihtiyacı hissettik. Çünkü bizler için siz; inandıklarını korkusuzca söyleyebilen, F Tipi Hapishane zulmünden, TEKEL işçilerinin onurlu direnişine, Paşabahçe direnişçisi Türkan Albayrak'tan, YÖK'e karşı girişilen öğrenci protestolarına kadar pek çok farklı konuda bugüne kadar kaleminizle hep emekçilere ve gençlere tercüman olmuş "genç" bir yazarsınız.
Yazıya dönecek olursak: "Yumurtaları bol bulamaç atanlar Kolektif öğrencileriydi ama Süheyl Batum'u konuşturmayanlar TÜM-İGD diye bir öğrenci örgütlenmesi. Hatta kendi internet sitelerinde açıklamaları var. Süheyl Batum'a yaptıkları konuşturmama protestosu sırasında Öğrenci Kolektifleri'nin salonu terk ettiğini bile yazmışlar." demektesiniz. İlk bakışta doğru gibi gözüken ancak yazının bütünüyle bir arada değerlendirdiğinde alttan alta da olsa muhalif gençler arasında bir "ötekileştirmeye" neden olabilecek (Burada ayrım kelimesini kulanmak istemedik çünkü elbetteki ayrılıklarımız/farklılıklarımız var!) ve kimi "maddi hataları" içeren bu cümleye değinmek istedik. Biraz da bu vesileyle birkaç noktaya daha açıklama getirmek niyetindeyiz. Ama, değerlendirmeye geçmeden önce, TÜM-İGD'nin bir "öğrenci" örgütlenmesi olmadığını, "işçi, köylü ve öğrenci gençliğin sosyalist yığın örgütü" olmayı hedefleyen bir dernek olduğunu belirtelim. Mevcut öğrenci oluşumları arasında ön plana çıkan görüntümüz budur.
Gençlik "neyi protesto" ediyor?
Bilindiği gibi çarşamba günü SBF toplantı salonunda ilk olarak Süheyl Batum'un konuşması vardı. Süheyl Batum orada "CHP Genel Sekreteri" sıfatıyla bulunmaktaydı. İşte protesto da tam bu noktada başlamaktaydı. Belirtmek isteriz ki, kendisinin öğrencisi olup derslerine girmiş ya da daha önce katılımcısı olduğu çeşitli akademik konferanslara, panellerde bulunmuş arkadaşlarımız da var. Yani -bizim açımızdan- tepki bir kişiye değil temsil edilen siyasal duruşun kendisineydi! Tepkinin sebebi, en başta, CHP'nin ana muhalefet partisi olmasına rağmen tıpkı iktidar partisi gibi eğitimde özelleştirme ve piyasalaştırma çabalarını eleştirmemesi; baskıcı YÖK düzenine karşı tutarlı bir muhalefet getirmemesidir. Dahası CHP yıllardır açıktan bu politikalara ortak olmaya devam etmektedir ve salonu dolduran öğrenciler bu gerçeğe işaret etmişlerdir. Tabii ki bu "gerçek", şu anda iktidarda bulunan muktedirlerle, muhalefette olanlara eşit şekilde dağılmamaktadır; biz bunun da bilincindeyiz.
İlginç gelebilir ama Batum konuşurken ona sözlü olarak cevap veren öğrenci arkadaşların hiçbiri derneğimiz üyesi değil. Kısaca, yazınızda ön plan çıktığı şekliyle ortada Batum'a yönelik TÜM-İGD'lilerin organize ettiği bir protesto gösterisi yok. Dahası ortada önceden ve özel olarak planlanmış, hazırlıklı bir eylem değil; genel ve birikmiş bir tepkinin dışa vurumu var. İşte, Batum'u protesto eden ve o gün salonda bulunan farklı gençlik örgütlerine üye veya bağımsız çok sayıdaki gencin ortak paydası da bu düşünce olmuştur.
Diğer yandan, daha sonraki saatlerde kürsüye çıkan AKP milletvekili Burhan Kuzu'ya yönelik olarak gerçekleştirilen bir diğer protesto ise Öğrenci Kollektifleri'nden arkadaşlarımızın özgün eylemidir. Bolca yumurtanın atıldığı bu eylem Kollektifçi arkadaşların kendi bağımsız eylemi olmakla birlikte bizce yukarıda bahsettiğimiz haklı ve meşru tepkinin farklı dille ifadesinden başka bir şey değildir. Gençler Mülkiye'nin onlarca yıllık onurlu geleneğine uymuşlar; iktidarıyla, muhalefetiyle "sermayenin" üniversiteler politikasını bir kez daha teşhir etmişlerdir. Yaşananlar özetle bundan ibarettir.
Gençleri "bir kahve içmeye gelmiş" misafir görenler kaybedecek!
Kısaca gençliğin derdi üniversiteyi "karlı ticarethane", öğrenciyi de "yağlı müşteri" gören zihniyetledir. Bizim yayınlarımızda zaman zaman yinelediğimiz bir şey var: "Üniversitesine sahip çıkamayan bir gençlik ülkesine ve geleceğine de sahip çıkamayacaktır." Sonuç olarak, ilerici gençler olarak ister iktidarda isterse muhalefette olsun üniversitelerimizi YÖK'ün kışla nizamı içerisinde birer ticarethaneye dönüştürmek isteyen veya bu politikalara doğrudan veya dolaylı destek veren "sermayenin tüm temsilcilerini" farklı dozlarda da olsa eleştirmeye devam edeceğiz. Üstelik sadece eleştirmekle kalmak gibi bir niyetimiz de yok. Hani Başbakan rektörlerle üniversitelerin geleceğini konuşurken orada bulunmak isteyen öğrencilere "biz sizi davet ettik mi?" diyebiliyor ya; işte biz de bu memlekette işçisiyle, öğrencisiyle, köylüsüyle gençlerin "misafir" değil; gerçek "evsahipleri" olduğunu kabul ettirene kadar mücadelemize devam edeceğiz. O yüzden iktidar sahiplerinin biz gençlere yönelik kimi zaman tatlı dil, güler yüz arkasına gizlenmiş övgülerine de; işlerine gelmeyince ortaya attıkları zorba tehditlerine de karnımız yeterince tok!
Sayın Temelkuran,
Derneğimiz hemen tüm kademelerinde kadınların ön planda olduğu, 5 kişilik yönetim kurulunun 4'ünü kadınların oluşturduğu özgün bir gençlik kuruluşudur. Kapitalizmin bu acımasız koşullarında bile, yeni bir insan tipi yaratmayı amaçlayan çeşitli çalışmalarımızı uygun bir fırsatta sizinle yüz yüze de konuşmayı umut ediyoruz.
Sizin Ortadoğu'dan Latin Amerika'ya kadar geniş bir yelpazede yazmakta olduğunuz "bizden" öyküleri, köşe yazılarını hep zevkle okuduk ve bundan sonra da okumaya devam edeceğimizi bilmenizi isteriz. Ancak kamuoyunun ve en başta da sizi takip eden arkadaşlarımızın yanlış bilgilenmemesi için kaleme aldığımız bu mektubu bilginize sunarız.
Saygıyla.
Ece Temelkuran'ın ilgili yazısı için tıklayınız.