Tarih: Haziran 2004 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:7
neo-liberalizm balonuna bir iğne de Almanyalı öğrencilerden
Dünya öğrenci gençlik hareketinde bir adım daha ileriye
Avrupa Birliği'nin dinamosu Almanya'da öğrenciler geçtiğimiz dönem ülke gündemini sarsan büyük bir boykot örgütlediler. Son yıllarda Batı Avrupa'da gerçekleştirilen bu en etkili öğrenci eylemi öncesi ve sonrasıyla bizler açısından pek çok dersi içinde barındırıyor.
Boykot kararı neden alınmıştı?
Özelleştirmeler ve neo-liberal politikalara çok sıcak bakan Schoder hükümeti daha iktidara gelmeden çok önceleri eğitim sisteminin pazar ekonomisine endeksleneceğinin sinyallerin veriyordu. Hükümetin bu tutumu federal yönetimlerce de destek bulunca Alman eğitim sistemi top yekün bir değişim sürecine girdi. "Paran kadar oku" değişiyle özetlenebilecek değişiklikler öğrencilerin sahip olduğu pek çok sosyal hakkın budanmasını da içeriyor. Buna göre bazı eyaletlerde öğrenim harçlarının sömestri başına bin Euro'ya kadar çıkması öngörülüyor. Bu da şu anki harç oranlarıyla karşılaştırıldığında yaklaşık olarak %500 oranında bir zam anlamına geliyor. Bunun yanı sıra öğrencilerin ücretsiz ulaşım hakkı, yurtlardan yararlanma olanaklarının ise yeni sistem içerisindeki yeri meçhul. Eyalet hükümetlerinin eğitim bütçelerinde yüz milyonlarca Euro'yu bulan kısıtlamalar yapılması öngörülüyor.
İşte bu tablo karşısında isyan bayrağını çeken öğrenciler ise eğitim haklarını korumak ve geliştirmek konusunda tutarlı ve militan bir çıkış yaptı. Hem de ne çıkış! Günler boyunca hükümet yetkililerini ve büyük medyayı kendilerinden konuşturacak kadar.
Öğreneceklerimiz var!
"Eğitim hakkı engellenemez" fikrinden yola çıkan on binlerce üniversiteli haftalar süren ve kısa sürede bütün Almanya'ya yayılan gösterilerle Almanya'da gündemin bir numaralı maddesi haline getirdiler.
Eylemlerde kitlesel olmasının bir sebebi sorunun ciddiyeti ise diğer nedeni ise hiç kuşkusuz ilk günden başlayarak kullanılan yeni ve etkileyici söylem oldu. Alışılageldik protesto yöntemlerinin çok ötesinde öğrenciler adeta kendi dillerini yaratarak basının ve sıradan halkın konuya ilgi göstermesini sağlayacak farklı bir üslup geliştirdi. Bunlar arsında belki de en ilgi çekici olanı öğrencilerin büyük devlet dairelerinin önünde, metro istasyonlarının girişlerinde ve kalabalık meydanlarda gerçekleştirdikleri "açık hava dersleri" oldu. Hükümetin kendilerine sokağı reva gördüğünü incelikli bir dille anlatan öğrenciler yeni sistemi de alaycı bir dille hicvetmiş oldular. Bir başka gün ise ülkenin en tanınmış mağazalarından birinin açılış kokteyline katılan (ya da bir diğer değişle basan!) öğrenciler buralarda da eylemlerinin gerekçelerini ve istemlerini anlattılar. Bir başka gün ise bakanlıklara ait olan çeşitli kamu kuruluşlarıyla, Kültür ve Bilim Senatörü Thomas Flier'in bürosunun da aralarında bulunduğu pek çok kurumu işgal ettiler. İşgaller esnasında yüzlerce öğrenci işgal edilen yerlerin önünde toplanarak polisin olası müdahalesini zorlaştırmak üzere sokaklarda bekledi. Kısaca öğrenciler sadece okul bahçelerinin değil istendiğinde sokakların, mağazaların ve hatta bütün bir ülkenin gençliğin sesini duyurabileceği bir platforma dönüştürülebileceğini göstermiş oldu.
Eylemlerde çok sayıda ilerici gençlik örgütü yer alırken ortaya çıkan görüntü bunların toplamından çok daha fazla sayıda insanın etkin bir şekilde gösterilere katıldığını ortaya koyuyor.
Almanya tıpkı Türkiye, Türkiye tıpkı Almanya
İktisadi gelişmişlik düzeyiyle olmasa da sosyal hak gasplarının boyutu itibariyle Almanya ve Türkiye arasında son dönemde korkunç bir benzerlik oluşmuş vaziyette. Türkiye'de doksanlı yılların başından itibaren TÜSİAD patentli "girişimci üniversite" modeliyle ardı ardına yapılan özelleştirme harekatlarıyla eğitim sistemini tamamıyla vahşi kapitalistlerin hizmetine sunmuş bulunuyor. Elbette ki Türkiye'de eğitimin sermayeleştirilmesinin tarihi çok eskilere dayansa da bugün gelinen noktayı geçmişle kıyaslamak mümkün değil. Bütün bunlar düşünülecek olduğunda Alman gençliğiyle Türkiye gençliği arasında pek de ciddi bir fark kalmıyor gibi. Bir şey dışında: Eylem! Şimdi o açığı kapatmanın zamanı.
Rıza KÖSE
Avrupa Birliği'nin dinamosu Almanya'da öğrenciler geçtiğimiz dönem ülke gündemini sarsan büyük bir boykot örgütlediler. Son yıllarda Batı Avrupa'da gerçekleştirilen bu en etkili öğrenci eylemi öncesi ve sonrasıyla bizler açısından pek çok dersi içinde barındırıyor.
Boykot kararı neden alınmıştı?
Özelleştirmeler ve neo-liberal politikalara çok sıcak bakan Schoder hükümeti daha iktidara gelmeden çok önceleri eğitim sisteminin pazar ekonomisine endeksleneceğinin sinyallerin veriyordu. Hükümetin bu tutumu federal yönetimlerce de destek bulunca Alman eğitim sistemi top yekün bir değişim sürecine girdi. "Paran kadar oku" değişiyle özetlenebilecek değişiklikler öğrencilerin sahip olduğu pek çok sosyal hakkın budanmasını da içeriyor. Buna göre bazı eyaletlerde öğrenim harçlarının sömestri başına bin Euro'ya kadar çıkması öngörülüyor. Bu da şu anki harç oranlarıyla karşılaştırıldığında yaklaşık olarak %500 oranında bir zam anlamına geliyor. Bunun yanı sıra öğrencilerin ücretsiz ulaşım hakkı, yurtlardan yararlanma olanaklarının ise yeni sistem içerisindeki yeri meçhul. Eyalet hükümetlerinin eğitim bütçelerinde yüz milyonlarca Euro'yu bulan kısıtlamalar yapılması öngörülüyor.
İşte bu tablo karşısında isyan bayrağını çeken öğrenciler ise eğitim haklarını korumak ve geliştirmek konusunda tutarlı ve militan bir çıkış yaptı. Hem de ne çıkış! Günler boyunca hükümet yetkililerini ve büyük medyayı kendilerinden konuşturacak kadar.
Öğreneceklerimiz var!
"Eğitim hakkı engellenemez" fikrinden yola çıkan on binlerce üniversiteli haftalar süren ve kısa sürede bütün Almanya'ya yayılan gösterilerle Almanya'da gündemin bir numaralı maddesi haline getirdiler.
Eylemlerde kitlesel olmasının bir sebebi sorunun ciddiyeti ise diğer nedeni ise hiç kuşkusuz ilk günden başlayarak kullanılan yeni ve etkileyici söylem oldu. Alışılageldik protesto yöntemlerinin çok ötesinde öğrenciler adeta kendi dillerini yaratarak basının ve sıradan halkın konuya ilgi göstermesini sağlayacak farklı bir üslup geliştirdi. Bunlar arsında belki de en ilgi çekici olanı öğrencilerin büyük devlet dairelerinin önünde, metro istasyonlarının girişlerinde ve kalabalık meydanlarda gerçekleştirdikleri "açık hava dersleri" oldu. Hükümetin kendilerine sokağı reva gördüğünü incelikli bir dille anlatan öğrenciler yeni sistemi de alaycı bir dille hicvetmiş oldular. Bir başka gün ise ülkenin en tanınmış mağazalarından birinin açılış kokteyline katılan (ya da bir diğer değişle basan!) öğrenciler buralarda da eylemlerinin gerekçelerini ve istemlerini anlattılar. Bir başka gün ise bakanlıklara ait olan çeşitli kamu kuruluşlarıyla, Kültür ve Bilim Senatörü Thomas Flier'in bürosunun da aralarında bulunduğu pek çok kurumu işgal ettiler. İşgaller esnasında yüzlerce öğrenci işgal edilen yerlerin önünde toplanarak polisin olası müdahalesini zorlaştırmak üzere sokaklarda bekledi. Kısaca öğrenciler sadece okul bahçelerinin değil istendiğinde sokakların, mağazaların ve hatta bütün bir ülkenin gençliğin sesini duyurabileceği bir platforma dönüştürülebileceğini göstermiş oldu.
Eylemlerde çok sayıda ilerici gençlik örgütü yer alırken ortaya çıkan görüntü bunların toplamından çok daha fazla sayıda insanın etkin bir şekilde gösterilere katıldığını ortaya koyuyor.
Almanya tıpkı Türkiye, Türkiye tıpkı Almanya
İktisadi gelişmişlik düzeyiyle olmasa da sosyal hak gasplarının boyutu itibariyle Almanya ve Türkiye arasında son dönemde korkunç bir benzerlik oluşmuş vaziyette. Türkiye'de doksanlı yılların başından itibaren TÜSİAD patentli "girişimci üniversite" modeliyle ardı ardına yapılan özelleştirme harekatlarıyla eğitim sistemini tamamıyla vahşi kapitalistlerin hizmetine sunmuş bulunuyor. Elbette ki Türkiye'de eğitimin sermayeleştirilmesinin tarihi çok eskilere dayansa da bugün gelinen noktayı geçmişle kıyaslamak mümkün değil. Bütün bunlar düşünülecek olduğunda Alman gençliğiyle Türkiye gençliği arasında pek de ciddi bir fark kalmıyor gibi. Bir şey dışında: Eylem! Şimdi o açığı kapatmanın zamanı.
Rıza KÖSE