Tarih: Haziran 2004 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:7
ÜNİVERSİTE “REFORMU” ve TALEPLERİMİZ ÜZERİNE...
Hepimiz üniversiteler üzerine koparılan fırtınayı
izliyoruz. Bir yanda 12 Eylül faşist darbesinin
artığı YÖK ve onun militarist kafalı, ordu
destekli rektörleri; diğer yanda ise gericiliği ile
nam salmış AKP iktidarı. İkisi de demokratik
üniversite modelinin kendilerinin önerdiğini
ileri sürerek -çıkar çelişkilerinden kaynaklıbir
gerginlik içine girdiler. Bu hainlerin, üniversitelerin
özerkliği adına, okullarımızı birer
şirket haline çevirmek ve bizleri birer müşteri
konumuna sokarak bütçeden üniversitelere
düşen payı azaltmak, mümkünse tamamen
ortadan kaldırmak noktasında da bir farkları
yok. İki odak da bilimin alınır satılır bir meta
olarak görülmesinde ortak. Öyleyse nedir bu
sürtüşmenin nedeni? Birincisi üniversitelerin
hangi sermaye gruplarına peşkeş çekileceğini
bu oyunu kazanan belirleyecek. İkincisi yeni
üniversite kadrolarının ve yöneticilerinin Kemalist
militaristlerden mi yoksa dinci gerici
odaklardan mı oluşacağı da bu kavganın konusu.
Öğrenciler ise bu birbirlerine hırlaşan
egemenlere karşın, yıllardır hiç bozmadıkları
duruşlarıyla, üniversitelerin kapılarının emekçi
çocuklara ardına kadar açılmasını savunan;
daha demokratik, daha özgür bir üniversite taleplerini
haykıran tavırları ile kale gibi dimdik
ayakta duruyor.
Aralarında çatışma yaşayan egemen güçlere bakarak,çatışma içinde üç taraftan bahsedilebilirmiş gibi algılanabilir. Oysa sorun bu algılanıştan farklıdır. Yıllardır tüm baskılara rağmen mücadelelerini sürdüren üniversite emekçilerin, akademisyenlerin ve öğrencilerin karşısına tek kutup olarak çıkabilmiş gerici baskıcı zihniyet, bu sefer biraz dağınık bir görüntü sergiliyorlar o kadar. Bu tartışmalara yol açan üniversite sisteminde "reform" tartışmaları yeni değil. Ortaya ilk atıldığında hiç de çatlak falan yaratmamıştı. Okulların birer şirket haline getirilmesinin yaratacağı tepki de hesaplanarak, fazlaca bir özerklik vurgusu yapılıyor ama bu özerklik, mali olarak kamu olanaklarından yararlanamamakla bir tutuluyordu. Böylece üniversitelere şirketler için AR-GE çalışmaları yapma, harçları belirleme, öğrencisinden işçi olarak yararlanma, yabancı öğrencileri yüksek ücretlerle kabul etme hakları veriliyordu.
Ne var bunda diye düşünülebilir. Ama üniversite har(a)çlarının astronomik düzeylere nasıl yavaş yavaş tırmandırıldığını hatırlarsak, ne kadar tehlikeli noktalara ulaşılabileceğini görebiliriz. Yasa bu haliyle bizlerin karşısına gelecekti fakat AKP hükümeti, yukarıda bahsettiğim nedenlerle, yasada birkaç değişiklik yaparak rektörlerin koltuklarını hedef aldı. İşte o vakit, yıllardır soruşturmalarla ilericilere saldıranlar "laiklik elden gidiyor!" feryadını basarak, demokrasi havariliğine soyundu. Genel Kurmay'dan alınan akıl -yoksa emir mi demek lazım- neticesinde, "demokratik haklarını" kullanarak yürüyüş yaparak, anıtkabire gittiler. Kısacası sistem her türlü olanağıyla, öğrencilere karşı gözle görülmeyen bir savaş açmış vaziyette. Bu tablo karşısında biraz da ilerici güçlerin neler yaptığına bakmak gerekli. Bu bahsettiğimiz güçler gündemin zorlamalarıyla ender olarak bir araya gelmektedir. Konu özellikle gençliği ilgilendiren, gençlik örgütlerinin çalışma alanları olduğunda; örgütsel çıkarlar, hedeflerin ve birlikteliklerin önüne geçerek kısır çekişmeler yaşanmakta, anlamlı beraberlikleroluşturulamamakta. Zaten alternatifler konusunda tam bir ortaklaşma mevcut olmadığından, geniş ve ilkeli birliktelikler, kalıcı platform ve cepheler oluşturmak zor iken, yukarı da değindiğim örgütsel konumlar da eylem birlikteliklerinin de önüne geçmektedir.
Açıktır ki, sol yan yana yürüyememe sıkıntısını aştıkça daha belirgin hale gelecek ve daha güçlü bir şekilde sisteme vurabilecektir. Bu kadar laf ettikten sonra TÜM-İGD'lilerin, alternatif üniversite talebine değinmemek olmaz herhalde.
Üniversiteler kapıları ardına kadar emekçi çocuklarına açık; insanların bilimsel bir eğitimi anadillerinde alabildiği; eğitimi toplumsal üretim süreçleriyle birleştirebilen bir noktadan; soruşturmaların olmadığı, gerici-faşist disiplin yönetmeliklerinin yırtılıp atıldığı; emekçi üniversitelerine dönüşmelidir. Üniversiteler bilimsel ve yönetsel açıdan özerk olmalıdır. Vakıf üniversiteleri derhal kamulaştırılmalı ve onlara ayrılan dev ödenekler devlet üniversitelerine bırakılmalıdır. Eğitim tamamen parasız olmalıdır. Öğrencilerin geçimleri için sağlanan '62urs ve krediler, insani bir düzeye yükseltilmelidir. Böylece bireyin kendini geliştirmesinin önündeki engellerin önemli bir kısmı kaldırılabilir.
Düşünen, sorgulayan ve karşılaşılan sorunları çözme iradesine sahip çok yönlü bireyler yetiştirebiliriz. Kapitalizmin mantığına ters bu değişikliklerin tamamı, sistemde köklü değişiklikler, toplumsal bir devrim olmadan olanaklı değildir. Böyle söyleyince, bütün sorunların devrime havale edildiği, soyut bir siyasal mücadeleden bahsettiğim sanılmasın. Aksine; belirli kazanımların gerçekleşebildiği, en azından alternatiflerimizin bir kısmını hayata geçirerek daha rahat propaganda imkanları elde edebileceğimiz bir siyaset öneriyorum. Böylece, hayatın ve siyasetin günlük sorunlarına da çözüm getirerek, kitlelerde güven sağlama olanakları yaratılabilen ve örgütlenme olanaklarının genişletilebildiği, tüm bunları gerçekleştirmeye çalışırken; sosyalizm hedefinden sapmayan bir mücadele hattı örülebilir.
Onur BALCI
Aralarında çatışma yaşayan egemen güçlere bakarak,çatışma içinde üç taraftan bahsedilebilirmiş gibi algılanabilir. Oysa sorun bu algılanıştan farklıdır. Yıllardır tüm baskılara rağmen mücadelelerini sürdüren üniversite emekçilerin, akademisyenlerin ve öğrencilerin karşısına tek kutup olarak çıkabilmiş gerici baskıcı zihniyet, bu sefer biraz dağınık bir görüntü sergiliyorlar o kadar. Bu tartışmalara yol açan üniversite sisteminde "reform" tartışmaları yeni değil. Ortaya ilk atıldığında hiç de çatlak falan yaratmamıştı. Okulların birer şirket haline getirilmesinin yaratacağı tepki de hesaplanarak, fazlaca bir özerklik vurgusu yapılıyor ama bu özerklik, mali olarak kamu olanaklarından yararlanamamakla bir tutuluyordu. Böylece üniversitelere şirketler için AR-GE çalışmaları yapma, harçları belirleme, öğrencisinden işçi olarak yararlanma, yabancı öğrencileri yüksek ücretlerle kabul etme hakları veriliyordu.
Ne var bunda diye düşünülebilir. Ama üniversite har(a)çlarının astronomik düzeylere nasıl yavaş yavaş tırmandırıldığını hatırlarsak, ne kadar tehlikeli noktalara ulaşılabileceğini görebiliriz. Yasa bu haliyle bizlerin karşısına gelecekti fakat AKP hükümeti, yukarıda bahsettiğim nedenlerle, yasada birkaç değişiklik yaparak rektörlerin koltuklarını hedef aldı. İşte o vakit, yıllardır soruşturmalarla ilericilere saldıranlar "laiklik elden gidiyor!" feryadını basarak, demokrasi havariliğine soyundu. Genel Kurmay'dan alınan akıl -yoksa emir mi demek lazım- neticesinde, "demokratik haklarını" kullanarak yürüyüş yaparak, anıtkabire gittiler. Kısacası sistem her türlü olanağıyla, öğrencilere karşı gözle görülmeyen bir savaş açmış vaziyette. Bu tablo karşısında biraz da ilerici güçlerin neler yaptığına bakmak gerekli. Bu bahsettiğimiz güçler gündemin zorlamalarıyla ender olarak bir araya gelmektedir. Konu özellikle gençliği ilgilendiren, gençlik örgütlerinin çalışma alanları olduğunda; örgütsel çıkarlar, hedeflerin ve birlikteliklerin önüne geçerek kısır çekişmeler yaşanmakta, anlamlı beraberlikleroluşturulamamakta. Zaten alternatifler konusunda tam bir ortaklaşma mevcut olmadığından, geniş ve ilkeli birliktelikler, kalıcı platform ve cepheler oluşturmak zor iken, yukarı da değindiğim örgütsel konumlar da eylem birlikteliklerinin de önüne geçmektedir.
Açıktır ki, sol yan yana yürüyememe sıkıntısını aştıkça daha belirgin hale gelecek ve daha güçlü bir şekilde sisteme vurabilecektir. Bu kadar laf ettikten sonra TÜM-İGD'lilerin, alternatif üniversite talebine değinmemek olmaz herhalde.
Üniversiteler kapıları ardına kadar emekçi çocuklarına açık; insanların bilimsel bir eğitimi anadillerinde alabildiği; eğitimi toplumsal üretim süreçleriyle birleştirebilen bir noktadan; soruşturmaların olmadığı, gerici-faşist disiplin yönetmeliklerinin yırtılıp atıldığı; emekçi üniversitelerine dönüşmelidir. Üniversiteler bilimsel ve yönetsel açıdan özerk olmalıdır. Vakıf üniversiteleri derhal kamulaştırılmalı ve onlara ayrılan dev ödenekler devlet üniversitelerine bırakılmalıdır. Eğitim tamamen parasız olmalıdır. Öğrencilerin geçimleri için sağlanan '62urs ve krediler, insani bir düzeye yükseltilmelidir. Böylece bireyin kendini geliştirmesinin önündeki engellerin önemli bir kısmı kaldırılabilir.
Düşünen, sorgulayan ve karşılaşılan sorunları çözme iradesine sahip çok yönlü bireyler yetiştirebiliriz. Kapitalizmin mantığına ters bu değişikliklerin tamamı, sistemde köklü değişiklikler, toplumsal bir devrim olmadan olanaklı değildir. Böyle söyleyince, bütün sorunların devrime havale edildiği, soyut bir siyasal mücadeleden bahsettiğim sanılmasın. Aksine; belirli kazanımların gerçekleşebildiği, en azından alternatiflerimizin bir kısmını hayata geçirerek daha rahat propaganda imkanları elde edebileceğimiz bir siyaset öneriyorum. Böylece, hayatın ve siyasetin günlük sorunlarına da çözüm getirerek, kitlelerde güven sağlama olanakları yaratılabilen ve örgütlenme olanaklarının genişletilebildiği, tüm bunları gerçekleştirmeye çalışırken; sosyalizm hedefinden sapmayan bir mücadele hattı örülebilir.
Onur BALCI