Tarih: 27.02.2012 | Kategori:
Köşe Yazıları
Yeni başlayanlar için metrobüs - Burak Kuru
5 yıl önce başladığı İstanbul macerasında İstanbul'da günlük yaşamın vazgeçilmezlerinden biri haline gelen, güncel fıkralara konu olup işçi, öğrenci, emekli her İstanbullunun adı geçtiğinde mutlaka bir hikaye anlatabildiği "metrobüs" Radikal yazarlarından Burak Kuru'nun bir yazısının da ana konusu oldu. Burak Kuru'nun yazısını aşağıda paylaşıyoruz:
Yeni başlayanlar için metrobüs
2007 yılında hizmete girdiğinde ne büyük bir mutluluk kaplamıştı içimizi. Artık trafik çilemiz azalacak ve yolda daha az vakit kaybedecektik. 'Dünya tepsi gibi dümdüzdür' tezine en büyük dayanağı teşkil eden Hollanda'dan getirilen araçlar 'Yeditepeli' şehirde tıknefes olunca ulaşımımız sekteye uğramıştı ama kısa sürede 'geleneksel' yöntemlerimizle yine bir yolunu bulmuştuk. 2009'da ise güzergâh biraz daha genişletilmiş ve İstanbul'un iki yakası bir araya gelmişti. Artık Söğütlüçeşme-Avcılar arası 'sadece' 63 dakikaya inmişti. O günlerdeki hissiyatımızı da bu hizmet dönemine paralel olarak 'piyasaya' çıkan Serdar Ortaç'ın dillere pelesenk olan 'unutulmaz' eserinin şu cümlesi anlatıyordu: "Bebeğim oldun daha ilk günden!"
Evet, bu absürd girişin sebebi, seyahat konusunda İstanbul'un yavaş yavaş alametifarikası haline gelen 'her haliyle' enteresan toplu taşıma aracımız metrobüs. Baştan hatırlatayım işbu yazı 'İstanbullu'ya metrobüsü anlatmayı değil, naçizane, yolu İstanbul'a düşüp, metrobüs kullanmak zorunda kalacaklara yol yordam göstermeyi hedefleyen, bir nevi 'adabı muaşeret'i anlatmayı şiar edinmiştir. Tanık olduğum kadarıyla metrobüste 'sağlıklı' seyahat etmenin yollarını anlatırken, daha hızlı, daha sessiz ve daha sakin yolculuklar dilerim
Kılavuz noktalarınız olsun
İlk duraktan binecekseniz eğer metrobüste 'kapı'yı yakalamak 'Gauss'u solda sıfır bırakacak hesaplamalar yapmayı gerektirir. Çünkü eğer gelen araçta kapı önünüzde açılmazsa yer bulma şansınız azalır. Bu yüzden kılavuz noktaları belirlemelisiniz. Tabela, ışık vesaire gibi. Kapının açıldığı noktayı ertesi gün unutmamak için yere sakız yapıştırarak işaret bırakmak da kullanılan bir yöntem. Ve başarılı da oluyor.
Bekleme yapmayın
Kapı açıldı ve ilk siz bindiniz. Sakın 'Nereye oturayım' diye düşünmeyin. O kadar vaktiniz olmayacak çünkü. Gördüğünüz ilk yere oturun yoksa ayakta kalırsınız. İsterseniz 'düşünmeyi' deneyin ama kesinlikle tavsiye etmem.
Tek başınasınız, unutmayın
Metrobüste seyahat 'ekip çalışması' için uygun değildir. Bireysel hareket şart. Bu aracın en önemli özelliği de budur zaten. Hiç kimse ayrıcalıklı değildir, tamamen eşitlik vardır. Herkes kendinden sorumludur. Ama yine de arkadaşınızla beraberseniz binmeden hangi durakta ineceğinizi söyleyin, içeride bağınız kopabilir. Egoist olmayı unutmayın.
Gerekirse ters yönde gidin
Bazı duraklar iş çıkışında mahşer günü kalabalığı ihtiva eder. Haliyle o duraklarda (Edirnekapı, Mecidiyeköy, Zincirlikuyu gibi) araca binmek hayli zordur. Çözümlerden biri vakit kaybettirse de işe yarar. Gideceğiniz yönün tersine seyreden metrobüse biner ve kalabalığın az olduğu bir durakta inersiniz. Tekrar gideceğiniz yöne doğru hareket eden metrobüse binersiniz.
Kendinizi 'Rockstar' gibi hissedin
Kimi konserlerde solist sahneden seyircilerin üstüne atlar ve 'eller' üstünde belirli bir mesafe kat eder. Benzer durumu metrobüste yaşamak mümkün. Kalabalık saatlerde araca binmeye çalışırsanız, hareket etmeden sadece kalabalığın sizi itelemesiyle gideceğiniz yere varırsınız. Bir nevi "Su akar yolunu bulur" da denebilir.
'Son metrobüs'ü yakalayın!
İstanbul'da günün her saati herkesin acelesi vardır. Sürekli bir koşturma halinin içerisinde bulursunuz kendinizi. Uyarayım, kalabalığa "Sakin olun" diyerek itidal çağrısı yapmayın, geçmiş tecrübelerime dayanarak söylüyorum kimse dinlemeyecektir. Bu ruh hali yüzünden durağa gelen metrobüs, dünyadaki son metrobüs muamelesi görür. Yerkürede felaket yaşanacaktır ve siz o metrobüse binip duraktan uzaklaşmazsanız öleceksinizdir! O yüzden duraklarda eller cepte 'Bir sonrakini beklerim' havasında vakit geçirmenin âlemi yok. Hepsi aynı...
Kavgalara aldırmayın
Herkesin acelesi var demiştik. Bu durum çoğu zaman gerginlik yaratıyor. Misal sabahın köründe bindiğiniz metrobüste 'şiddetli' bir kavgaya tanık olabilirsiniz. Başlarda kavgalara müdahil olup 'ombudsman'lık deneyimi yaşayacaksınız ama daha sonra alışacaksınız. Zira kavgasız gün geçmez. Metrobüs müdavimleri bu kavgaları kanıksadıkları için olay 'gerçek şiddet'e varmadan 'sözde' boyutunda kalırsa müdahale ihtiyacı hissetmez ve yaşananları 'münferit' olarak değerlendirir. Bu olayı da bütün metrobüs camiasına mal etmez! Siz de ortamda yeni olduğunuzu hissettirmemek için kavgaları olağan karşılayın. Müziğinizi dinlemeye ya da gazetenizi (Mümkünse siz okuyun diye tabloid yapılan Radikal) okumaya devam edin. Belki yorgun kişiler gibi ayakta da uyuyabilirsiniz.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1079935&CategoryID=77
Yeni başlayanlar için metrobüs
2007 yılında hizmete girdiğinde ne büyük bir mutluluk kaplamıştı içimizi. Artık trafik çilemiz azalacak ve yolda daha az vakit kaybedecektik. 'Dünya tepsi gibi dümdüzdür' tezine en büyük dayanağı teşkil eden Hollanda'dan getirilen araçlar 'Yeditepeli' şehirde tıknefes olunca ulaşımımız sekteye uğramıştı ama kısa sürede 'geleneksel' yöntemlerimizle yine bir yolunu bulmuştuk. 2009'da ise güzergâh biraz daha genişletilmiş ve İstanbul'un iki yakası bir araya gelmişti. Artık Söğütlüçeşme-Avcılar arası 'sadece' 63 dakikaya inmişti. O günlerdeki hissiyatımızı da bu hizmet dönemine paralel olarak 'piyasaya' çıkan Serdar Ortaç'ın dillere pelesenk olan 'unutulmaz' eserinin şu cümlesi anlatıyordu: "Bebeğim oldun daha ilk günden!"
Evet, bu absürd girişin sebebi, seyahat konusunda İstanbul'un yavaş yavaş alametifarikası haline gelen 'her haliyle' enteresan toplu taşıma aracımız metrobüs. Baştan hatırlatayım işbu yazı 'İstanbullu'ya metrobüsü anlatmayı değil, naçizane, yolu İstanbul'a düşüp, metrobüs kullanmak zorunda kalacaklara yol yordam göstermeyi hedefleyen, bir nevi 'adabı muaşeret'i anlatmayı şiar edinmiştir. Tanık olduğum kadarıyla metrobüste 'sağlıklı' seyahat etmenin yollarını anlatırken, daha hızlı, daha sessiz ve daha sakin yolculuklar dilerim
Kılavuz noktalarınız olsun
İlk duraktan binecekseniz eğer metrobüste 'kapı'yı yakalamak 'Gauss'u solda sıfır bırakacak hesaplamalar yapmayı gerektirir. Çünkü eğer gelen araçta kapı önünüzde açılmazsa yer bulma şansınız azalır. Bu yüzden kılavuz noktaları belirlemelisiniz. Tabela, ışık vesaire gibi. Kapının açıldığı noktayı ertesi gün unutmamak için yere sakız yapıştırarak işaret bırakmak da kullanılan bir yöntem. Ve başarılı da oluyor.
Bekleme yapmayın
Kapı açıldı ve ilk siz bindiniz. Sakın 'Nereye oturayım' diye düşünmeyin. O kadar vaktiniz olmayacak çünkü. Gördüğünüz ilk yere oturun yoksa ayakta kalırsınız. İsterseniz 'düşünmeyi' deneyin ama kesinlikle tavsiye etmem.
Tek başınasınız, unutmayın
Metrobüste seyahat 'ekip çalışması' için uygun değildir. Bireysel hareket şart. Bu aracın en önemli özelliği de budur zaten. Hiç kimse ayrıcalıklı değildir, tamamen eşitlik vardır. Herkes kendinden sorumludur. Ama yine de arkadaşınızla beraberseniz binmeden hangi durakta ineceğinizi söyleyin, içeride bağınız kopabilir. Egoist olmayı unutmayın.
Gerekirse ters yönde gidin
Bazı duraklar iş çıkışında mahşer günü kalabalığı ihtiva eder. Haliyle o duraklarda (Edirnekapı, Mecidiyeköy, Zincirlikuyu gibi) araca binmek hayli zordur. Çözümlerden biri vakit kaybettirse de işe yarar. Gideceğiniz yönün tersine seyreden metrobüse biner ve kalabalığın az olduğu bir durakta inersiniz. Tekrar gideceğiniz yöne doğru hareket eden metrobüse binersiniz.
Kendinizi 'Rockstar' gibi hissedin
Kimi konserlerde solist sahneden seyircilerin üstüne atlar ve 'eller' üstünde belirli bir mesafe kat eder. Benzer durumu metrobüste yaşamak mümkün. Kalabalık saatlerde araca binmeye çalışırsanız, hareket etmeden sadece kalabalığın sizi itelemesiyle gideceğiniz yere varırsınız. Bir nevi "Su akar yolunu bulur" da denebilir.
'Son metrobüs'ü yakalayın!
İstanbul'da günün her saati herkesin acelesi vardır. Sürekli bir koşturma halinin içerisinde bulursunuz kendinizi. Uyarayım, kalabalığa "Sakin olun" diyerek itidal çağrısı yapmayın, geçmiş tecrübelerime dayanarak söylüyorum kimse dinlemeyecektir. Bu ruh hali yüzünden durağa gelen metrobüs, dünyadaki son metrobüs muamelesi görür. Yerkürede felaket yaşanacaktır ve siz o metrobüse binip duraktan uzaklaşmazsanız öleceksinizdir! O yüzden duraklarda eller cepte 'Bir sonrakini beklerim' havasında vakit geçirmenin âlemi yok. Hepsi aynı...
Kavgalara aldırmayın
Herkesin acelesi var demiştik. Bu durum çoğu zaman gerginlik yaratıyor. Misal sabahın köründe bindiğiniz metrobüste 'şiddetli' bir kavgaya tanık olabilirsiniz. Başlarda kavgalara müdahil olup 'ombudsman'lık deneyimi yaşayacaksınız ama daha sonra alışacaksınız. Zira kavgasız gün geçmez. Metrobüs müdavimleri bu kavgaları kanıksadıkları için olay 'gerçek şiddet'e varmadan 'sözde' boyutunda kalırsa müdahale ihtiyacı hissetmez ve yaşananları 'münferit' olarak değerlendirir. Bu olayı da bütün metrobüs camiasına mal etmez! Siz de ortamda yeni olduğunuzu hissettirmemek için kavgaları olağan karşılayın. Müziğinizi dinlemeye ya da gazetenizi (Mümkünse siz okuyun diye tabloid yapılan Radikal) okumaya devam edin. Belki yorgun kişiler gibi ayakta da uyuyabilirsiniz.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1079935&CategoryID=77