Tarih: 29.07.2011 | Kategori:
Köşe Yazıları
Dokunan yanmalı - Zafer Aydın
Kıdem tazminatının fona devredilmesi, işgücü piyasasının esnekleştirilme, güvencesiz çalışma düzeninin sınırlarını genişletme hedefinin parçasıdır.
Uzunca bir süredir üzerinde çalışılan kıdem tazminatının fona devredilmesi mevzusu, 61. Hükümetin programına girdi. AKP, bir punduna getirip tırpan atmayı düşündüğü kıdem tazminatı için bir-iki ön hazırlık yapmış ve konuyu demlenmeye bırakmıştı. Şimdi hükümet programına girdiğine göre mevzu demini buldu, vaktikerahat geldi galiba...
Fona devredilmesi öngörülen kıdem tazminatı, 1936'dan bu yana çalışanların sahip olduğu çok önemli bir hak. Bugünkü düzenlemeye göre, suçlu çıkarmalar dışında işten çıkarılan veya erkekler askerlik, kadınlar evlenme nedeniyle (kendi isteğiyle) işten ayrıldığında ya da emekli olunduğunda, her bir hizmet yılı için bir aylık ücret tutarında aldıkları ödemeye deniyor kıdem tazminatı. 1936'da 3008 sayılı yasa ile mevzuata girdiğinde, beş yılı tamamlayan çalışanlara her bir yıl için 15 günlük ücret tutarında ödeniyordu. Kendi isteği ile işten ayrılanlar da bu haktan yararlanabiliyordu. 1950'de yapılan değişiklikle çalışan lehine bir adım daha atıldı ve beş yıllık süre üç yıla indirildi. 1967'de çıkarılan 931 sayılı yasa ile işçinin ölümü halinde kıdem tazminatının mirasçılarına ödenmesi yasa hükmü haline geldi. 1971'de çıkarılan 1475 sayılı yasa ile kıdem tazminatına ilişkin sürenin toplu iş sözleşmeleri yoluyla artırılabileceği benimsendi. 1975'te yapılan bir başka değişiklikle üç yıllık süre bir yıla indirildi, 15 günlük ücret karşılığı olan kıdem tazminatı miktarı ise 30 güne çıkarıldı.
Yerseniz!
1980'e kadar yapılan düzenlemelerin çoğu çalışanların kıdem tazminatından yararlanma koşullarını, çalışanların lehine genişletiyordu. Kıdem tazminatına ilk daraltıcı müdahale 12 Eylül askeri darbesi ile geldi. Darbenin üzerinden henüz bir ay geçmişti ki, kıdem tazminatına tavan getirildi, kıdem tazminatı asgari ücretin yedi buçuk katı ile sınırlandırıldı. Bununla da yetinilmedi: İki yıl sonra 11 Aralık 1982'de kıdem tazminatının asgari ücretle bağı kopartılarak kıdem tazminatının tavanını, en yüksek devlet memurunun bir hizmet yılı için alacağı azami emeklilik ikramiyesine endekslendi. Bu düzenlemede, çalışanlar ekonomik olarak küçümsenmeyecek bir kayba uğradı. (Eğer kıdem tazminatı tavanı asgari ücretin yedi buçuk katı olmaya devam ediyor olsaydı, kıdem tazminatı tavanının bugün 6,277 TL olması gerekirdi, oysa 1 Temmuz 2011 tarihi itibarıyla 2,731 TL.)
Aldığı darbelere rağmen çalışanlar için hâlâ önemini koruyan kıdem tazminatı, şimdi fona devredilmek isteniyor. Elbette bunu işverenleri zor duruma düşüp kıdem tazminatını alamayan çalışanlar için yapıyorlar! İstihdamı artırmak için yapıyorlar! Hükümet ve hükümetle aynı havayı çalanların söylediği türküye göre istihdamın önündeki en önemli engel, işten çıkarma maliyetlerinin yüksekliğiymiş. Bu muhteremlere göre, işverenlerin işçiye karşı taşıdıkları yükümlülükler azaltılırsa, emek piyasası -zaten daraltılmış olan güvencelerden de arındırılarak- daha da esnek hale getirilirse, istihdam fena halde artacak! Yerseniz, inanırsanız gerekçeler süper! Kıdem tazminatı fona devredilirse hem işvereni zor duruma düşen işçinin kıdem tazminatı garanti altına alınmış olacak hem de kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğünden kurtulan işverenler, istihdamı artıracak! "Peki, kıdem tazminatı yükünden kurtulan, dolayısıyla daha kolay işçi çıkarabilme imkânına kavuşan (çünkü kıdem tazminatının iş güvencesine olumlu katkısı var) işverenin işçilerinin iş ve gelir güvencesi tehlikeye girmez mi ?" sorusu ortada duruyor. Ortada duran bir diğer soru da şu: "Madem siz ödeme zorluğu içine düşen işverenin işçilerinin kıdem tazminatını garanti altına almak niyetindesiniz, tek amacınız bu, o halde işsizlik sigortası bünyesinde bulunan ve ödeme güçlüğü yaşayan işverenlerin çalışanlarının ücretlerini belli bir süre için ödeyen Ücret Garanti Fonu gibi, 'kıdem tazminatı garanti fonu' neden kurmuyorsunuz da kıdem tazminatını bütünüyle fona devretmeyi planlıyorsunuz?" Bu sorular sadece hükümete değil, televizyon ekranlarında hükümetin bu argümanına sıkı sıkı sarılan, AKP sevgisi, piyasa itikadı akademik kimliğinden, sendikacılığından daha önde gelenlere de sorulmalı.
Elma şekeri
Kıdem tazminatının fona devredilmesi, işgücü piyasasının esnekleştirilme, güvencesiz çalışma düzeninin sınırlarını genişletme hedefinin parçasıdır. Bu hedef için adım atanların "kazanılmış hakların korunacağı", "işçilerin kıdem tazminatı hakkını garantiye almak" gibi argümanları, bu süreçte çalışanların sessiz kalmasını sağlamak, hatta emek kesimi içinden kendine müttefik bulmak amacıyla ortaya sürdükleri elma şekerleridir. Elma şekeri yemeye dünden teşne olanlar, etten önce kazana düştüler bile. İşverenin üzerindeki yükün azaltılması ile, kıdem tazminatının fona devredilmesi gerektiği fikrinin birbirini takip eden cümleler biçiminde karşımıza çıkması, yapılan düzenlemenin kimin ve ne için yapıldığını açık açık gösteriyor. Buna rağmen, üstelik yakın tarihte Zorunlu Tasarruf Fonu ve Konut Edindirme Yardımı gibi iki fon deneyimi yaşanmışken, bugün İşsizlik Sigortası Fonu amaç dışı kullanılıyorken, hükümetin önerisine destek çıkan sendikacıların ya beyin ölümünün gerçekleşmiş olması gerek ya da...
Kıdem tazminatı; emekli ikramiyesi, emeğin yıpranma bedeli, ücretin ödenmeyen kısmının karşılığı, yaşlılık sigortası, işsizlik sigortası gibi nitelikler taşıyor. Bütün bu ve benzeri nitelikleriyle işçiye sosyal riskler karşısında güvence sağlayan bir gelir, işyerinde ömür tüketen, kas ve beyin gücünü, bilgisini birikimini o işyerinde harcayan çalışanın emeğinin yıpranma bedelidir. Bütün budanmışlığına rağmen hâlâ çalışanlar için önemli ve asla vazgeçilmemesi gereken bir haktır. Fona devredilmesi kıdem tazminatı hakkının tedrici olarak tasfiyesini amaçlıyor. Yarın bu hakkın varlığından söz edebilmek için bugün mevcut halinin savunulması zorunlu bir önkoşul. Bu zorunluluğun gereği "Kıdem tazminatını kırmızı çizgi" olarak ilan eden, "Kıdem Tazminatına dokunulmasını genel grev kararı sayarız" diye Genel Kurul kararı alan Türk-İş'in ve diğer emek örgütlerinin sırtındadır. Çalışanların elde kalmış en önemli hakkına dokunan yanmalı. Dokunanın yanında duran da, dokunana dokunamayan da yanmalı.
Zafer Aydın - Radikal 2 - 24.07.2011
Uzunca bir süredir üzerinde çalışılan kıdem tazminatının fona devredilmesi mevzusu, 61. Hükümetin programına girdi. AKP, bir punduna getirip tırpan atmayı düşündüğü kıdem tazminatı için bir-iki ön hazırlık yapmış ve konuyu demlenmeye bırakmıştı. Şimdi hükümet programına girdiğine göre mevzu demini buldu, vaktikerahat geldi galiba...
Fona devredilmesi öngörülen kıdem tazminatı, 1936'dan bu yana çalışanların sahip olduğu çok önemli bir hak. Bugünkü düzenlemeye göre, suçlu çıkarmalar dışında işten çıkarılan veya erkekler askerlik, kadınlar evlenme nedeniyle (kendi isteğiyle) işten ayrıldığında ya da emekli olunduğunda, her bir hizmet yılı için bir aylık ücret tutarında aldıkları ödemeye deniyor kıdem tazminatı. 1936'da 3008 sayılı yasa ile mevzuata girdiğinde, beş yılı tamamlayan çalışanlara her bir yıl için 15 günlük ücret tutarında ödeniyordu. Kendi isteği ile işten ayrılanlar da bu haktan yararlanabiliyordu. 1950'de yapılan değişiklikle çalışan lehine bir adım daha atıldı ve beş yıllık süre üç yıla indirildi. 1967'de çıkarılan 931 sayılı yasa ile işçinin ölümü halinde kıdem tazminatının mirasçılarına ödenmesi yasa hükmü haline geldi. 1971'de çıkarılan 1475 sayılı yasa ile kıdem tazminatına ilişkin sürenin toplu iş sözleşmeleri yoluyla artırılabileceği benimsendi. 1975'te yapılan bir başka değişiklikle üç yıllık süre bir yıla indirildi, 15 günlük ücret karşılığı olan kıdem tazminatı miktarı ise 30 güne çıkarıldı.
Yerseniz!
1980'e kadar yapılan düzenlemelerin çoğu çalışanların kıdem tazminatından yararlanma koşullarını, çalışanların lehine genişletiyordu. Kıdem tazminatına ilk daraltıcı müdahale 12 Eylül askeri darbesi ile geldi. Darbenin üzerinden henüz bir ay geçmişti ki, kıdem tazminatına tavan getirildi, kıdem tazminatı asgari ücretin yedi buçuk katı ile sınırlandırıldı. Bununla da yetinilmedi: İki yıl sonra 11 Aralık 1982'de kıdem tazminatının asgari ücretle bağı kopartılarak kıdem tazminatının tavanını, en yüksek devlet memurunun bir hizmet yılı için alacağı azami emeklilik ikramiyesine endekslendi. Bu düzenlemede, çalışanlar ekonomik olarak küçümsenmeyecek bir kayba uğradı. (Eğer kıdem tazminatı tavanı asgari ücretin yedi buçuk katı olmaya devam ediyor olsaydı, kıdem tazminatı tavanının bugün 6,277 TL olması gerekirdi, oysa 1 Temmuz 2011 tarihi itibarıyla 2,731 TL.)
Aldığı darbelere rağmen çalışanlar için hâlâ önemini koruyan kıdem tazminatı, şimdi fona devredilmek isteniyor. Elbette bunu işverenleri zor duruma düşüp kıdem tazminatını alamayan çalışanlar için yapıyorlar! İstihdamı artırmak için yapıyorlar! Hükümet ve hükümetle aynı havayı çalanların söylediği türküye göre istihdamın önündeki en önemli engel, işten çıkarma maliyetlerinin yüksekliğiymiş. Bu muhteremlere göre, işverenlerin işçiye karşı taşıdıkları yükümlülükler azaltılırsa, emek piyasası -zaten daraltılmış olan güvencelerden de arındırılarak- daha da esnek hale getirilirse, istihdam fena halde artacak! Yerseniz, inanırsanız gerekçeler süper! Kıdem tazminatı fona devredilirse hem işvereni zor duruma düşen işçinin kıdem tazminatı garanti altına alınmış olacak hem de kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğünden kurtulan işverenler, istihdamı artıracak! "Peki, kıdem tazminatı yükünden kurtulan, dolayısıyla daha kolay işçi çıkarabilme imkânına kavuşan (çünkü kıdem tazminatının iş güvencesine olumlu katkısı var) işverenin işçilerinin iş ve gelir güvencesi tehlikeye girmez mi ?" sorusu ortada duruyor. Ortada duran bir diğer soru da şu: "Madem siz ödeme zorluğu içine düşen işverenin işçilerinin kıdem tazminatını garanti altına almak niyetindesiniz, tek amacınız bu, o halde işsizlik sigortası bünyesinde bulunan ve ödeme güçlüğü yaşayan işverenlerin çalışanlarının ücretlerini belli bir süre için ödeyen Ücret Garanti Fonu gibi, 'kıdem tazminatı garanti fonu' neden kurmuyorsunuz da kıdem tazminatını bütünüyle fona devretmeyi planlıyorsunuz?" Bu sorular sadece hükümete değil, televizyon ekranlarında hükümetin bu argümanına sıkı sıkı sarılan, AKP sevgisi, piyasa itikadı akademik kimliğinden, sendikacılığından daha önde gelenlere de sorulmalı.
Elma şekeri
Kıdem tazminatının fona devredilmesi, işgücü piyasasının esnekleştirilme, güvencesiz çalışma düzeninin sınırlarını genişletme hedefinin parçasıdır. Bu hedef için adım atanların "kazanılmış hakların korunacağı", "işçilerin kıdem tazminatı hakkını garantiye almak" gibi argümanları, bu süreçte çalışanların sessiz kalmasını sağlamak, hatta emek kesimi içinden kendine müttefik bulmak amacıyla ortaya sürdükleri elma şekerleridir. Elma şekeri yemeye dünden teşne olanlar, etten önce kazana düştüler bile. İşverenin üzerindeki yükün azaltılması ile, kıdem tazminatının fona devredilmesi gerektiği fikrinin birbirini takip eden cümleler biçiminde karşımıza çıkması, yapılan düzenlemenin kimin ve ne için yapıldığını açık açık gösteriyor. Buna rağmen, üstelik yakın tarihte Zorunlu Tasarruf Fonu ve Konut Edindirme Yardımı gibi iki fon deneyimi yaşanmışken, bugün İşsizlik Sigortası Fonu amaç dışı kullanılıyorken, hükümetin önerisine destek çıkan sendikacıların ya beyin ölümünün gerçekleşmiş olması gerek ya da...
Kıdem tazminatı; emekli ikramiyesi, emeğin yıpranma bedeli, ücretin ödenmeyen kısmının karşılığı, yaşlılık sigortası, işsizlik sigortası gibi nitelikler taşıyor. Bütün bu ve benzeri nitelikleriyle işçiye sosyal riskler karşısında güvence sağlayan bir gelir, işyerinde ömür tüketen, kas ve beyin gücünü, bilgisini birikimini o işyerinde harcayan çalışanın emeğinin yıpranma bedelidir. Bütün budanmışlığına rağmen hâlâ çalışanlar için önemli ve asla vazgeçilmemesi gereken bir haktır. Fona devredilmesi kıdem tazminatı hakkının tedrici olarak tasfiyesini amaçlıyor. Yarın bu hakkın varlığından söz edebilmek için bugün mevcut halinin savunulması zorunlu bir önkoşul. Bu zorunluluğun gereği "Kıdem tazminatını kırmızı çizgi" olarak ilan eden, "Kıdem Tazminatına dokunulmasını genel grev kararı sayarız" diye Genel Kurul kararı alan Türk-İş'in ve diğer emek örgütlerinin sırtındadır. Çalışanların elde kalmış en önemli hakkına dokunan yanmalı. Dokunanın yanında duran da, dokunana dokunamayan da yanmalı.
Zafer Aydın - Radikal 2 - 24.07.2011