Tarih: Kasım 2002 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:3
ÖNCESİ VE SONRASIYLA 3 KASIM SEÇİMLERİNDE TAVRIMIZ

3 Kasım seçimleri sonuçlandı. Şimdi sağından soluna herkesin gündeminde geride kalan seçimin sonuçları var. Özellikle sermaye çevrelerinin tespitlerini yine bunlara ait olan ve bizim burjuva medya olarak adlandırmayı tercih ettiğimiz kurumlar bol miktarda yapmakta. Kendini düzen dışı, ilerici ya da, daha farklı bir şekilde ifade etmek gerekirse, muhalif olarak tanımlayan çevrelerden de yavaş yavaş ilk değerlendirmeler gelmeye başladı.
Özelde gençliğin, genel olarak düşünüldüğünde ise emekçi halklarımızın, insanlarımızın kaderi üzerinde doğrudan etkisi olan böyle bir olay üzerine biz de İlerici Gençlik olarak çeşitli değerlendirmelerimizi dostlarımızla paylaşma ihtiyacı içindeyiz.
En başta belirtmek gerekir ki; bizler bu seçimde Emek Barış Demokrasi Bloku’nu aktif olarak destekledik. Yurdun çeşitli yerlerindeki İlerici Gençler bulundukları alanlarda imkânları ölçüsünde Blok çalışmalarına katıldı, destek sağladı.
Almış olduğumuz bu tavrın nedeninin anlaşılmasının pek de güç olmadığını düşünüyoruz. Bizler başından beri ülkemizdeki bütün ilerici kurum ve kişilerin gerici düzen güçleri karşısında en geniş işbirliğinden, dayanışmasından yanayız. Özellikle de kendini demokrat olarak niteleyenlerden, sosyalistlere kadar büyük bir gençlik yelpazesini içinde barındırması bizim açımızdan çok belirleyici bir rol oynadı. Ancak belirtmek gerekir ki tek başına “birlikten kuvvet doğar” sözü de bu tavrımızın gerekçesi olamaz. Hiçbir zaman da olmamıştır. İlerici bir güç birliği her şeyden önce asgari bir program ve düşünsel birliği dayatmaktadır. Türkiye gibi; politik atmosferin sağdan sola istikrarsız, kararsız oluşumlarca işgal edildiği bir ülkede bu ikinci unsurun çok daha ön planda olması gerektiğini görüyor ve söylüyoruz. Bu düşüncemizin kendisi de blok çalışmalarına katılmamızın bir diğer gerekçesini oluşturdu. Geçekten de bloğun ortaya koyduğu seçim programı -kimi eksiklikleri bulunabilecek olsa da- genel olarak ilerici güçlerin çalışmalarına zemin hazırlayan, onları daha da bütünleştiren; gençliğin sorunlarına gerçekçi ve kapsamlı yanıtlar veren bir niteliğe sahipti. Bizler bu tarz iş birliklerini “devrimci dayanışma” kalıbının çok ötesinde; devrimci, ilerici hareketi daha ötelere taşıyacak; onun kitlelerle kucaklaşmasına yardımcı olacak bir sıçrama tahtası olarak görüyoruz. Çalışmalarımızda da başından sonuna kadar bu bilinç hakim oldu. İşçi ve emekçi gençler arasındakiler başta olmak üzere; mahallelerde, üniversitelerde yürütülen faaliyetler bizlerin bu süreçteki temel çalışma alanlarımızı oluşturdu. Seçimlere Emek Barış Demokrasi Bloku’nun artıları yanında bir de birlikten ısrarla kaçınan, küçük olsun benim olsun diyen ve dahası onu kösteklemek için çaba sarf eden çeşitli “sol” oluşumların eksileri de yansımadı değil. Tek tek sayacak değiliz. Ancak sergilenen bu tavrın önümüzdeki günlerde de sürmesi halinde bu kesimlerin kitlelerden ve nihayetinde -zaten çok uzağında oldukları- işçi sınıfından kopmaları kaçınılmazdır. İlerici güçlere; demokrat, yurtsever gençliğe bu gibi “köylü kurnazı” politikacılardan uzak durulması gerektiğini bir kez daha hatırlatırız. Seçim öncesiyle ilgili söylenebilecekler kısaca bunlar. Asıl mesele 4 Kasım’dan bu yana karşımızda duran Türkiye tablosudur. Bu tabloya bakıp pek çok şey söylemek mümkün. Ancak özele girmek için daha vakit olduğunu düşünüyoruz. Şimdilik sadece genel görüntü ve bunun gençlik için önemini yorumlamaya çalışacağız. Bu seçimlerde İMF destekli CHP’yi de kattığımızda solun görünürdeki oy oranı %30’u bile bulmadı. Buna karşılık olarak da batıdaki deyimiyle Hıristiyan Demokrat, kendi tabirleriyle de “muhafazakar demokrat” ya da “ılımlı İslamcı” olan AKP tek başına solun topladığı oydan fazlasını alabildi. Gericilikte diğerlerine nal toplatacak bir potansiyele sahip olan AKP, anti demokratik baraj sisteminin yardımıyla, çok büyük bir parlamento çoğunluğuna da sahip oldu. Bu gerçekten olumlanması güç bir tablo. Ne var ki biz bu sonuçlar karşısında ümitsizliğe kapılmak, karalar bağlamak için de bir neden de göremiyoruz. Yas tutma işini sınıflar mücadelesini, emek ile sermaye arasındaki amansız mücadeleyi kavrayamamış olanlara bırakmak en doğrusu. Son mecliste grubu bulunan partilerden tek bir tanesinin bile meclise girememesi önümüzdeki günlerin ilerici güçler için önemine işaret etmektedir. Şimdi işareti doğru okuyup ona uygun hareket etme zamanı. Tekrar Emek Barış ve Demokrasi Blok’una dönecek olduğumuzda; Bloğun almış olduğu 2 milyon oyun bir başarısızlık değil bir olanak göstergesi olduğunu söylemek herhalde hayalcilik olmayacaktır. Büyük kentlerin varoşlarından, Kürt ve Türk emekçilerinden, sosyalist, devrimci çevrelerden, Kars’tan Edirne’ye kadar binlerce ilerici gençten toplanmış olan bu oylar yaşanması kaçınılmaz olan yeni krizlerde büyük bir kaynak olarak şimdiden kollektif hanemize işlenmiş bulunmaktadır. Oylar ne tek başına DEHAP’a ne de diğer oluşumlara verilmiştir. Bu oylar yoksulluk, işsizlik, açlık ve savaş karşısında emeğe, barışa, kardeşliğe verilmiş oylardır. Bloğu destekleyen gençler de bir kez daha YÖK’e soruşturmalara, paralı eğitime, işsizliğe, çocuk işçi sömürüsüne v.b.’ne son demiştir. Bu nokta kesinlikle küçümsenemez. Tek başına iktidar koltuğuna oturmaya hazırlanan AKP daha seçimler olmadan çok önce TÜSİAD patronlarına ve ABD’ye verdiği sözlerle adeta; savaşa, sömürüye, IMF köleliğine ant içmiştir. Bu politikaların emekçilerin ve gençlerin taleplerini, sorunlarını karşılaması veya çözmesi düşünülemez. AKP iktidarı YÖK’ün daha baskıcı olacağı, eğitimde özelleştirmenin daha hızlanacağı, diplomalı, diplomasız işsizliğin daha da artacağı bir dönem olacaktır. Bunları tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. 3 Kasım seçimleri işçisi, köylüsü, öğrencisiyle gençliği; emek, barış ve demokrasi kavramlarına dünden daha fazla ihtiyaç duyar hale getirmiştir. Bu da üzülecek değil yarınlar için hem umutlarımızı hem de görevlerimizi arttıran bir durumdur. İlerici Gençlik haydi görev başına!
Almış olduğumuz bu tavrın nedeninin anlaşılmasının pek de güç olmadığını düşünüyoruz. Bizler başından beri ülkemizdeki bütün ilerici kurum ve kişilerin gerici düzen güçleri karşısında en geniş işbirliğinden, dayanışmasından yanayız. Özellikle de kendini demokrat olarak niteleyenlerden, sosyalistlere kadar büyük bir gençlik yelpazesini içinde barındırması bizim açımızdan çok belirleyici bir rol oynadı. Ancak belirtmek gerekir ki tek başına “birlikten kuvvet doğar” sözü de bu tavrımızın gerekçesi olamaz. Hiçbir zaman da olmamıştır. İlerici bir güç birliği her şeyden önce asgari bir program ve düşünsel birliği dayatmaktadır. Türkiye gibi; politik atmosferin sağdan sola istikrarsız, kararsız oluşumlarca işgal edildiği bir ülkede bu ikinci unsurun çok daha ön planda olması gerektiğini görüyor ve söylüyoruz. Bu düşüncemizin kendisi de blok çalışmalarına katılmamızın bir diğer gerekçesini oluşturdu. Geçekten de bloğun ortaya koyduğu seçim programı -kimi eksiklikleri bulunabilecek olsa da- genel olarak ilerici güçlerin çalışmalarına zemin hazırlayan, onları daha da bütünleştiren; gençliğin sorunlarına gerçekçi ve kapsamlı yanıtlar veren bir niteliğe sahipti. Bizler bu tarz iş birliklerini “devrimci dayanışma” kalıbının çok ötesinde; devrimci, ilerici hareketi daha ötelere taşıyacak; onun kitlelerle kucaklaşmasına yardımcı olacak bir sıçrama tahtası olarak görüyoruz. Çalışmalarımızda da başından sonuna kadar bu bilinç hakim oldu. İşçi ve emekçi gençler arasındakiler başta olmak üzere; mahallelerde, üniversitelerde yürütülen faaliyetler bizlerin bu süreçteki temel çalışma alanlarımızı oluşturdu. Seçimlere Emek Barış Demokrasi Bloku’nun artıları yanında bir de birlikten ısrarla kaçınan, küçük olsun benim olsun diyen ve dahası onu kösteklemek için çaba sarf eden çeşitli “sol” oluşumların eksileri de yansımadı değil. Tek tek sayacak değiliz. Ancak sergilenen bu tavrın önümüzdeki günlerde de sürmesi halinde bu kesimlerin kitlelerden ve nihayetinde -zaten çok uzağında oldukları- işçi sınıfından kopmaları kaçınılmazdır. İlerici güçlere; demokrat, yurtsever gençliğe bu gibi “köylü kurnazı” politikacılardan uzak durulması gerektiğini bir kez daha hatırlatırız. Seçim öncesiyle ilgili söylenebilecekler kısaca bunlar. Asıl mesele 4 Kasım’dan bu yana karşımızda duran Türkiye tablosudur. Bu tabloya bakıp pek çok şey söylemek mümkün. Ancak özele girmek için daha vakit olduğunu düşünüyoruz. Şimdilik sadece genel görüntü ve bunun gençlik için önemini yorumlamaya çalışacağız. Bu seçimlerde İMF destekli CHP’yi de kattığımızda solun görünürdeki oy oranı %30’u bile bulmadı. Buna karşılık olarak da batıdaki deyimiyle Hıristiyan Demokrat, kendi tabirleriyle de “muhafazakar demokrat” ya da “ılımlı İslamcı” olan AKP tek başına solun topladığı oydan fazlasını alabildi. Gericilikte diğerlerine nal toplatacak bir potansiyele sahip olan AKP, anti demokratik baraj sisteminin yardımıyla, çok büyük bir parlamento çoğunluğuna da sahip oldu. Bu gerçekten olumlanması güç bir tablo. Ne var ki biz bu sonuçlar karşısında ümitsizliğe kapılmak, karalar bağlamak için de bir neden de göremiyoruz. Yas tutma işini sınıflar mücadelesini, emek ile sermaye arasındaki amansız mücadeleyi kavrayamamış olanlara bırakmak en doğrusu. Son mecliste grubu bulunan partilerden tek bir tanesinin bile meclise girememesi önümüzdeki günlerin ilerici güçler için önemine işaret etmektedir. Şimdi işareti doğru okuyup ona uygun hareket etme zamanı. Tekrar Emek Barış ve Demokrasi Blok’una dönecek olduğumuzda; Bloğun almış olduğu 2 milyon oyun bir başarısızlık değil bir olanak göstergesi olduğunu söylemek herhalde hayalcilik olmayacaktır. Büyük kentlerin varoşlarından, Kürt ve Türk emekçilerinden, sosyalist, devrimci çevrelerden, Kars’tan Edirne’ye kadar binlerce ilerici gençten toplanmış olan bu oylar yaşanması kaçınılmaz olan yeni krizlerde büyük bir kaynak olarak şimdiden kollektif hanemize işlenmiş bulunmaktadır. Oylar ne tek başına DEHAP’a ne de diğer oluşumlara verilmiştir. Bu oylar yoksulluk, işsizlik, açlık ve savaş karşısında emeğe, barışa, kardeşliğe verilmiş oylardır. Bloğu destekleyen gençler de bir kez daha YÖK’e soruşturmalara, paralı eğitime, işsizliğe, çocuk işçi sömürüsüne v.b.’ne son demiştir. Bu nokta kesinlikle küçümsenemez. Tek başına iktidar koltuğuna oturmaya hazırlanan AKP daha seçimler olmadan çok önce TÜSİAD patronlarına ve ABD’ye verdiği sözlerle adeta; savaşa, sömürüye, IMF köleliğine ant içmiştir. Bu politikaların emekçilerin ve gençlerin taleplerini, sorunlarını karşılaması veya çözmesi düşünülemez. AKP iktidarı YÖK’ün daha baskıcı olacağı, eğitimde özelleştirmenin daha hızlanacağı, diplomalı, diplomasız işsizliğin daha da artacağı bir dönem olacaktır. Bunları tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. 3 Kasım seçimleri işçisi, köylüsü, öğrencisiyle gençliği; emek, barış ve demokrasi kavramlarına dünden daha fazla ihtiyaç duyar hale getirmiştir. Bu da üzülecek değil yarınlar için hem umutlarımızı hem de görevlerimizi arttıran bir durumdur. İlerici Gençlik haydi görev başına!