Tarih: 25.12.2011 | Kategori:
Toplumsal Haberler
Maraş'ı unutma! Unutturma!
Günümüzden otuz üç yıl önce (19-26 Aralık 1978) Maraş'ta, ülkemiz tarihinin en büyük katliamlarından biri yaşandı. Kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk demeden 111 kişi hunharca katledildi. Olayın failleri ise bugün hala serbestçe sokaklarda dolaşabiliyor ve onların suç ortakları gerçekleri örtbas etmek ve katilleri aklamak için emekçi halkımızın gözünün içine baka baka yalan söylemeye devam ediyor.
Yetmişli yıllar Türkiye İşçi Sınıfı adına büyük atılım yıllarıydı. Bütün ülke bağlamında, işçi sınıfının ve emekçi halkın lehine edinilen politik ve sosyal kazanımlar artarken, iktidardaki burjuvazi, her zaman olduğu gibi yine şiddet ve baskı yoluyla durumu geriletmeye yöneliyordu. DGM'leri yeniden kurmak, tüm yurtta sıkıyönetim ilan etmek ve sendikal hak ve hürriyetleri engellemek isteyen burjuvazi için koşullar yeterince uygun değildi. Bütün bu gerici adımların halka, "haklı" ve "gerçekçi" gösterilmesi gerekiyordu.
Söz konusu dönemde ülkemiz işçi sınıfının bilinçlenme ve örgütlenme yoğunluğundaki artış aynı dönemde Maraş'ta da hissediliyordu. Maraş'ta, DİSK'e bağlı Tekstil-İş gibi sendikaların fabrikalarda, TÖB-DER gibi ilerici kurumların da okullarda örgütlülük düzeyi hızla yükseliyordu. Bunun yanında Maraş, Alevi ve Sünni yurttaşlarımızın bir arada yaşadığı ve bu bağlamda ülke genelinde halkın "güvenlik" kaygısını istismar etmek isteyen burjuvazi için kin ve düşmanlık fitilinin ateşlenebileceği ve katliamların teşvik edilebileceği bir laboratuvar konumundaydı. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek isteyen egemenler, her zaman olduğu gibi yine ve açıkça yaşama hakkımıza göz dikiyordu.
Bu çerçevede Maraş'ta önce Alevilerin yoğun olarak gittiği bir kahvehaneye saldırı düzenlendi. Ardından faşist çetelerin kara propaganda aracı haline gelen ve tarihi çarpıtarak aktaran bir filmin kentte bulunan Çiçek Sineması'nda gösterimi sırasında bir ses bombası patlatıldı. Bir kişinin topuğundan hafif yaralandığı olayın hemen ardından Ökkeş Kenger adındaki Ülkü Ocakları üyesi kişi "sinemaya komünistler bomba attı" şeklinde bir haberi hızla yaymaya başladı. Takip eden günlerde iki TÖB-DER'li öğretmen öldürüldü. Öldürülen öğretmenlerin cenazesi kaldırılırken olaylar daha da büyüdü. Cenazeyi kaldıran kitleye, başka bir grup saldırıda bulundu. Çıkan olaylarda üç kişi öldü. Ölen üç kişinin ertesi gün kaldırılan cenazesine katılan başka bir kalabalık, Alevilerin evlerine ve işyerlerine saldırmaya başladı. Üç gün üç gece boyunca kentte katliam yapıldı. Üç gün, üç gece boyunca kentin güvenliğinden sorumlu olan polis güçleri ve 5. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Mahmut Mahmut Boğuşlu komutasındaki askeri birlikler hiçbir müdahalede bulunmadı. Hamile kadınların karınları deşildi, onlarca insan ağaçlara asıldı, onlarca ev yakıldı
Maraş'ta meydana gelen katliamın boyutu neredeyse tüm yurtta sıkıyönetim ilan etmek için eşi bulunmaz bir bahane oldu. Ama bu da yetmedi! Maraş'ın ardından Çorum'da, Sivas'da yeni katliamlar tertiplendi ve sonuç olarak 12 Eylül faşist darbesini halka meşru ve gerekli göstermek adına onlarca yapay sebep yaratıldı.
Katliamın üzerinden otuz üç yıl geçti ve olayın baş sorumlularından biri olarak gösterilen Ökkeş Kenger bugün burjuvazinin yayın organlarında boy gösteriyor ve her fırsatta katliama ilişkin görülen davada aklandığını, 12 Eylül döneminde kurulan mahkemenin Dev-Savaş örgütü üyesi Hamit Kapan'ı suçlu bulduğunu ilan ediyor. Oysa Hamit Kapan'ın ifadesinin ağır işkence koşulları altında alındığını belirten 63823 sicil numaralı polis memuru Sedat Caner'in itirafları belge ve fotoğraflarıyla Nokta Dergisi'nin 2 Şubat 1986 tarihli sayısında yayımlanmıştı.
Bütün bunlar burjuvazinin, işçi sınıfının ilerleyişini, kendi koyduğu yasaların dışına çıkarak gizli örgütler ve devlet terörü yoluyla engellemek üzere dünyanın her yerinde kurduğu tuzak ve komplolara dair çarpıcı bir örnektir. NATO'nun cephe gerisi örgütleri olarak kurulan ve İtalya'da Gladyo, Fransa'da Rüzgar Gülü, Yunanistan'da Katadromon gibi adlarla anılan bu yapıların ülkemizdeki versiyonu olan Kontrgerilla ve onun iplerini elinde tutan burjuvazi Maraş olaylarının arkasındaki güçtür. Burjuvazi, Maraş katliamını unutturmaya, tarihi çarpıtmaya, halkı kandırmaya çalışanların, medyanın ve sahte aydınların da arkasındaki güçtür.
Maraş katliamı bir insanlık suçudur. İnsanlık suçları zaman aşımına uğramaz. Burjuvazinin emekçi halkı baskı altında tutmak adına işlediği insanlık suçlarının unutturulmaya çalışılmasına göz yumulmayacak; katillerden hesabı emekçiler soracak!
Yetmişli yıllar Türkiye İşçi Sınıfı adına büyük atılım yıllarıydı. Bütün ülke bağlamında, işçi sınıfının ve emekçi halkın lehine edinilen politik ve sosyal kazanımlar artarken, iktidardaki burjuvazi, her zaman olduğu gibi yine şiddet ve baskı yoluyla durumu geriletmeye yöneliyordu. DGM'leri yeniden kurmak, tüm yurtta sıkıyönetim ilan etmek ve sendikal hak ve hürriyetleri engellemek isteyen burjuvazi için koşullar yeterince uygun değildi. Bütün bu gerici adımların halka, "haklı" ve "gerçekçi" gösterilmesi gerekiyordu.
Söz konusu dönemde ülkemiz işçi sınıfının bilinçlenme ve örgütlenme yoğunluğundaki artış aynı dönemde Maraş'ta da hissediliyordu. Maraş'ta, DİSK'e bağlı Tekstil-İş gibi sendikaların fabrikalarda, TÖB-DER gibi ilerici kurumların da okullarda örgütlülük düzeyi hızla yükseliyordu. Bunun yanında Maraş, Alevi ve Sünni yurttaşlarımızın bir arada yaşadığı ve bu bağlamda ülke genelinde halkın "güvenlik" kaygısını istismar etmek isteyen burjuvazi için kin ve düşmanlık fitilinin ateşlenebileceği ve katliamların teşvik edilebileceği bir laboratuvar konumundaydı. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek isteyen egemenler, her zaman olduğu gibi yine ve açıkça yaşama hakkımıza göz dikiyordu.
Bu çerçevede Maraş'ta önce Alevilerin yoğun olarak gittiği bir kahvehaneye saldırı düzenlendi. Ardından faşist çetelerin kara propaganda aracı haline gelen ve tarihi çarpıtarak aktaran bir filmin kentte bulunan Çiçek Sineması'nda gösterimi sırasında bir ses bombası patlatıldı. Bir kişinin topuğundan hafif yaralandığı olayın hemen ardından Ökkeş Kenger adındaki Ülkü Ocakları üyesi kişi "sinemaya komünistler bomba attı" şeklinde bir haberi hızla yaymaya başladı. Takip eden günlerde iki TÖB-DER'li öğretmen öldürüldü. Öldürülen öğretmenlerin cenazesi kaldırılırken olaylar daha da büyüdü. Cenazeyi kaldıran kitleye, başka bir grup saldırıda bulundu. Çıkan olaylarda üç kişi öldü. Ölen üç kişinin ertesi gün kaldırılan cenazesine katılan başka bir kalabalık, Alevilerin evlerine ve işyerlerine saldırmaya başladı. Üç gün üç gece boyunca kentte katliam yapıldı. Üç gün, üç gece boyunca kentin güvenliğinden sorumlu olan polis güçleri ve 5. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Mahmut Mahmut Boğuşlu komutasındaki askeri birlikler hiçbir müdahalede bulunmadı. Hamile kadınların karınları deşildi, onlarca insan ağaçlara asıldı, onlarca ev yakıldı
Maraş'ta meydana gelen katliamın boyutu neredeyse tüm yurtta sıkıyönetim ilan etmek için eşi bulunmaz bir bahane oldu. Ama bu da yetmedi! Maraş'ın ardından Çorum'da, Sivas'da yeni katliamlar tertiplendi ve sonuç olarak 12 Eylül faşist darbesini halka meşru ve gerekli göstermek adına onlarca yapay sebep yaratıldı.
Katliamın üzerinden otuz üç yıl geçti ve olayın baş sorumlularından biri olarak gösterilen Ökkeş Kenger bugün burjuvazinin yayın organlarında boy gösteriyor ve her fırsatta katliama ilişkin görülen davada aklandığını, 12 Eylül döneminde kurulan mahkemenin Dev-Savaş örgütü üyesi Hamit Kapan'ı suçlu bulduğunu ilan ediyor. Oysa Hamit Kapan'ın ifadesinin ağır işkence koşulları altında alındığını belirten 63823 sicil numaralı polis memuru Sedat Caner'in itirafları belge ve fotoğraflarıyla Nokta Dergisi'nin 2 Şubat 1986 tarihli sayısında yayımlanmıştı.
Bütün bunlar burjuvazinin, işçi sınıfının ilerleyişini, kendi koyduğu yasaların dışına çıkarak gizli örgütler ve devlet terörü yoluyla engellemek üzere dünyanın her yerinde kurduğu tuzak ve komplolara dair çarpıcı bir örnektir. NATO'nun cephe gerisi örgütleri olarak kurulan ve İtalya'da Gladyo, Fransa'da Rüzgar Gülü, Yunanistan'da Katadromon gibi adlarla anılan bu yapıların ülkemizdeki versiyonu olan Kontrgerilla ve onun iplerini elinde tutan burjuvazi Maraş olaylarının arkasındaki güçtür. Burjuvazi, Maraş katliamını unutturmaya, tarihi çarpıtmaya, halkı kandırmaya çalışanların, medyanın ve sahte aydınların da arkasındaki güçtür.
Maraş katliamı bir insanlık suçudur. İnsanlık suçları zaman aşımına uğramaz. Burjuvazinin emekçi halkı baskı altında tutmak adına işlediği insanlık suçlarının unutturulmaya çalışılmasına göz yumulmayacak; katillerden hesabı emekçiler soracak!