Tarih: 28.11.2010 | Kategori:
Kadın
"25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü" kapsamında bugün (28 Kasım 2010) ilerici kadınlar düzenledikleri etkinlikle İstanbul'da buluştu. İki bölümden oluşan etkinliğin ilk bölümünde bir skeç gösterimi, "Neden=KADIN?" ve "Şiddetin meşrulaştırılması ve medya" konulu bir panel gerçekleştirildi. Etkinliğin ikinci bölümünde ise kısa film gösterimi ve hep bir ağızdan tek bir yürek olup söylenen şarkılar yer aldı.
TÜM-İGD Genel Merkezi'nde saat 14.00'da "Kadınım ben" adlı bir skeçle başlayan etkinlikte skecin sonunda Ahmet Arif'in "Anadolu" adlı şiirinin bir bölümü hep bir ağızdan okundu.
"Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile,
Tırnak ile, düş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
"
Ardından Emine arkadaşımız bize kısaca 25 Kasım'ın tarihçesinden bahsetti ve programın akışını sundu. Etkinlik, "Neden=KADIN?" ve "Şiddetin meşrulaştırılması ve medya" konularının ele alındığı panelle devam etti.
"Şiddet kadınların kaderi değildir!"
Ecem arkadaşımız "Neden=KADIN?" başlığı altında önce şiddetin tanımını, kadınlara yönelik şiddet çeşitlerini ve şiddetin kaynağının ne olduğunu anlattı. Ardından Türkiye ve dünya çapında kadına yönelik şiddet ile ilgili bazı araştırmaları aktardı. Yapılan araştırmalara bakıldığında kadına yönelik şiddetin her yıl arttığını ve sanıklardan ancak üçte birinin cezalandırıldığını, cezalandırılanların da "haksız tahrik" indiriminden yararlanarak hafif cezalar aldıklarını belirtti. Toplumun her kesiminde, devlet kontrolüyle de şiddetin asıl kaynağının kadın olarak görüldüğünü vurguladı. Ecem arkadaşımız, "Kadının ölmeyi nasıl hak ettiğini anlatmak üzerine kurulmuş bu eşitsiz, adaletsiz, cinsiyet körü sistem varlığını sürdürdüğü ve kadına yönelik ayrımcılığın sona ermesi için gereken önlemler alınmadığı sürece cinayetler ve tecavüzler de sürecektir. 1960'ta Mirabel kardeşler öldürülmüştü. Bir amaç uğruna, onurlu bir gelecek için öldüler. Bugün tarih 2010 Kasım'ını gösterirken kim sorumlu bu ölümlerden? ... Unutulmamalıdır ki kadına yönelik şiddet normal değildir, yasal değildir ve kabul edilebilir değildir. Ve şiddet kadınların kaderi değildir!" dedi.
"Medya tecavüzü meşrulaştırıyor"
Ardından Pınar arkadaşımız da "Şiddetin meşrulaştırılması ve medya" konulu sunum gerçekleştirdi. Medyanın kadına yönelik şiddeti nasıl meşrulaştırdığını, kadınların medyada ne amaçlarla kullanıldıklarını, medyanın sorunları çözmek yerine kadınları reyting malzemesi olarak nasıl kullandığını anlattı. Pınar arkadaşımız konuşmasında, medya aracılığıyla erkek egemen bakış açısının desteklendiğini ve kadına yönelik şiddetle ilgili medyada yer alan haberlerde kadının bunu "hak ettiğine dair" bir algı oluşturulduğuna değindi. Son zamanlarda bir TV kanalında yer alan "Fatmagül'ün suçu ne?" adlı dizide tecavüz sahnesinin cinsel bir saldırı olarak değil de, cinsellikle özdeşleştirilerek verilmesinin, toplum tarafından da meşrulaşıp sıradanlaşmasına neden olduğuna ve tecavüzün, medya tarafından meşrulaştırılmasının toplumsal tepkilerde de ortaya çıktığına değindi.
Ayrıca Pınar arkadaşımız, kadınların ev içi emeğinin görünmemesine, kadının ucuz işgücü olarak çalıştırılması, sigortasız, güvencesiz çalıştırılmasının da bir şiddet türü olduğunu, SSGSS yasası ile de sosyal şiddet gördüklerini, bu yasanın, kadınlar için "eve dönüş yasası" olarak adlandırılabileceğini söyledi.
Sunumların ardından yapılan değerlendirmede tüm bu sorunların çözümü için, mücadele ağını kadınların ve erkeklerin birlikte örmesi gerekliliği vurgulandı. Ardından kısa bir ara verildi.
Etkinliğin ikinci kısmında Ümit Kıvanç'ın yönetmenliğini yaptığı, Van'da, köylerinden göçmek zorunda kalmış çocuk ve genç kızların, ailelerine bakmak için kilim dokuduğu bir atölyeyi konu alan, "Kızlar ve Kökler" adlı belgesel gösterimi yapıldı.
Belgeselin ardından kısa bir müzik dinletisi yapıldı. Şarkılar hep bir ağızdan söylendi. Müzik dinletisinin ardından etkinlik sona erdi.
"
suskunduk ve bekledik
yaşandı seyrettik
sonunda yeter dedik
bir daha susmayacağız
kadınlar vardır, kadınlar vardır
kadınlar her yerde
"
TÜM-İGD Genel Merkezi'nde saat 14.00'da "Kadınım ben" adlı bir skeçle başlayan etkinlikte skecin sonunda Ahmet Arif'in "Anadolu" adlı şiirinin bir bölümü hep bir ağızdan okundu.
"Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile,
Tırnak ile, düş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
"
Ardından Emine arkadaşımız bize kısaca 25 Kasım'ın tarihçesinden bahsetti ve programın akışını sundu. Etkinlik, "Neden=KADIN?" ve "Şiddetin meşrulaştırılması ve medya" konularının ele alındığı panelle devam etti.
"Şiddet kadınların kaderi değildir!"
Ecem arkadaşımız "Neden=KADIN?" başlığı altında önce şiddetin tanımını, kadınlara yönelik şiddet çeşitlerini ve şiddetin kaynağının ne olduğunu anlattı. Ardından Türkiye ve dünya çapında kadına yönelik şiddet ile ilgili bazı araştırmaları aktardı. Yapılan araştırmalara bakıldığında kadına yönelik şiddetin her yıl arttığını ve sanıklardan ancak üçte birinin cezalandırıldığını, cezalandırılanların da "haksız tahrik" indiriminden yararlanarak hafif cezalar aldıklarını belirtti. Toplumun her kesiminde, devlet kontrolüyle de şiddetin asıl kaynağının kadın olarak görüldüğünü vurguladı. Ecem arkadaşımız, "Kadının ölmeyi nasıl hak ettiğini anlatmak üzerine kurulmuş bu eşitsiz, adaletsiz, cinsiyet körü sistem varlığını sürdürdüğü ve kadına yönelik ayrımcılığın sona ermesi için gereken önlemler alınmadığı sürece cinayetler ve tecavüzler de sürecektir. 1960'ta Mirabel kardeşler öldürülmüştü. Bir amaç uğruna, onurlu bir gelecek için öldüler. Bugün tarih 2010 Kasım'ını gösterirken kim sorumlu bu ölümlerden? ... Unutulmamalıdır ki kadına yönelik şiddet normal değildir, yasal değildir ve kabul edilebilir değildir. Ve şiddet kadınların kaderi değildir!" dedi.
"Medya tecavüzü meşrulaştırıyor"
Ardından Pınar arkadaşımız da "Şiddetin meşrulaştırılması ve medya" konulu sunum gerçekleştirdi. Medyanın kadına yönelik şiddeti nasıl meşrulaştırdığını, kadınların medyada ne amaçlarla kullanıldıklarını, medyanın sorunları çözmek yerine kadınları reyting malzemesi olarak nasıl kullandığını anlattı. Pınar arkadaşımız konuşmasında, medya aracılığıyla erkek egemen bakış açısının desteklendiğini ve kadına yönelik şiddetle ilgili medyada yer alan haberlerde kadının bunu "hak ettiğine dair" bir algı oluşturulduğuna değindi. Son zamanlarda bir TV kanalında yer alan "Fatmagül'ün suçu ne?" adlı dizide tecavüz sahnesinin cinsel bir saldırı olarak değil de, cinsellikle özdeşleştirilerek verilmesinin, toplum tarafından da meşrulaşıp sıradanlaşmasına neden olduğuna ve tecavüzün, medya tarafından meşrulaştırılmasının toplumsal tepkilerde de ortaya çıktığına değindi.
Ayrıca Pınar arkadaşımız, kadınların ev içi emeğinin görünmemesine, kadının ucuz işgücü olarak çalıştırılması, sigortasız, güvencesiz çalıştırılmasının da bir şiddet türü olduğunu, SSGSS yasası ile de sosyal şiddet gördüklerini, bu yasanın, kadınlar için "eve dönüş yasası" olarak adlandırılabileceğini söyledi.
Sunumların ardından yapılan değerlendirmede tüm bu sorunların çözümü için, mücadele ağını kadınların ve erkeklerin birlikte örmesi gerekliliği vurgulandı. Ardından kısa bir ara verildi.
Etkinliğin ikinci kısmında Ümit Kıvanç'ın yönetmenliğini yaptığı, Van'da, köylerinden göçmek zorunda kalmış çocuk ve genç kızların, ailelerine bakmak için kilim dokuduğu bir atölyeyi konu alan, "Kızlar ve Kökler" adlı belgesel gösterimi yapıldı.
Belgeselin ardından kısa bir müzik dinletisi yapıldı. Şarkılar hep bir ağızdan söylendi. Müzik dinletisinin ardından etkinlik sona erdi.
"
suskunduk ve bekledik
yaşandı seyrettik
sonunda yeter dedik
bir daha susmayacağız
kadınlar vardır, kadınlar vardır
kadınlar her yerde
"