Tarih: 03.06.2010 | Kategori:
Kültür Sanat
Dillerimizde senin dizelerin, bayrağımızda umut, yürüyoruz güneşli ve güzel günler için!
Bugün 3 Haziran. Bugün Nazım Usta'mızın, mavi gözlü devin "İleri, güzel, iyi her şeyi hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır, çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım yarı aç, yarı tok yarı esir..." dediği halkından ayrılışının 47. yıl dönümü.
"1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşında Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insanlar otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların"
diyen Usta'mızın hayatı ayrılıklarla, sürgünlerle geçti. Kimi zaman çınarlarında kolan vurduğu, hapishanelerinde yattığı memleketi uzak oldu yıldızlar kadar kimi zamansa Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dediği için vatan haini ilan edildi, hapis yattı yıllarca.
Dün kasalarının ve çek defterlerinin içine vatanı sığdıranların onu vatan haini ilan ederek bugün onu vatandaşlığa kabul etmesine dizeleriyle bir kez daha cevap verdi Usta: "Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor." diyerek. Dizelerini satabilirdi mor binliklere ama Usta devam etti gündüzlerinde sömürülmeyen gecelerinde aç yatırılmayan günleri, güzel günleri ellerinde taşıyan Türkiye İşçi Sınıfı'nın sesini mahpusluklara, ayrılıklara, sürgünlere rağmen haykırmaya.
O'nu işçi sınıfından, emekçi halklardan koparamayacağını anlayanlar bankaların yayınlarına hapsetmeye çalıştılar bu sefer. Ama sökmedi. Umut insanda diyen Usta'nın dizeleri direniş çadırlarında, türküleriyle meydanları zapt edenlerin dillerinde, topraktan öğrenip kitapsız bilenlerde, varoşlarda çınlayan şarkılarımızda bayraklaşıyor.
"ölürsem o günden önce yani,
öyle gibi de görünüyor
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani..."
diyen Usta ne Anadolu'da bir köy mezarlığında yatıyor ne de başında bir çınar var. Usta Moskova'da bir gömütlükte yatıyor ve bugün satılık kalemler, san'atı okkayla satan san'atkarlar, işadamları ziyaret ediyorlar onun mezarını yalanlar söyleyerek, Usta'nın "çek elini sanatın yakasından, çek!" sözlerine kulaklarını kapayarak, zincirlerinden başka kaybedecekleri olmayanların yaratacakları hürriyet günlerinden korkarak.
Nazım Usta senin de dediğin gibi bugün ne bir ormanız, ne şose boyunda tek tük kavak ağacı, bir tarlayız tohumu saçılmış. Attık yüreğimizi yüreğinin yanına. Yürüyoruz düşmanı yenecek işçi sınıfının yolunda. Ve karanlığın gözüne bakarak, yürümeyenleri boş sokaklar gibi ardımızda bırakarak yürüyoruz ileri. Ekmek ve hürriyet günlerimiz senin gözlerin gibi güneşli olacak.
"1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşında Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insanlar otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların"
diyen Usta'mızın hayatı ayrılıklarla, sürgünlerle geçti. Kimi zaman çınarlarında kolan vurduğu, hapishanelerinde yattığı memleketi uzak oldu yıldızlar kadar kimi zamansa Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dediği için vatan haini ilan edildi, hapis yattı yıllarca.
Dün kasalarının ve çek defterlerinin içine vatanı sığdıranların onu vatan haini ilan ederek bugün onu vatandaşlığa kabul etmesine dizeleriyle bir kez daha cevap verdi Usta: "Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor." diyerek. Dizelerini satabilirdi mor binliklere ama Usta devam etti gündüzlerinde sömürülmeyen gecelerinde aç yatırılmayan günleri, güzel günleri ellerinde taşıyan Türkiye İşçi Sınıfı'nın sesini mahpusluklara, ayrılıklara, sürgünlere rağmen haykırmaya.
O'nu işçi sınıfından, emekçi halklardan koparamayacağını anlayanlar bankaların yayınlarına hapsetmeye çalıştılar bu sefer. Ama sökmedi. Umut insanda diyen Usta'nın dizeleri direniş çadırlarında, türküleriyle meydanları zapt edenlerin dillerinde, topraktan öğrenip kitapsız bilenlerde, varoşlarda çınlayan şarkılarımızda bayraklaşıyor.
"ölürsem o günden önce yani,
öyle gibi de görünüyor
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani..."
diyen Usta ne Anadolu'da bir köy mezarlığında yatıyor ne de başında bir çınar var. Usta Moskova'da bir gömütlükte yatıyor ve bugün satılık kalemler, san'atı okkayla satan san'atkarlar, işadamları ziyaret ediyorlar onun mezarını yalanlar söyleyerek, Usta'nın "çek elini sanatın yakasından, çek!" sözlerine kulaklarını kapayarak, zincirlerinden başka kaybedecekleri olmayanların yaratacakları hürriyet günlerinden korkarak.
Nazım Usta senin de dediğin gibi bugün ne bir ormanız, ne şose boyunda tek tük kavak ağacı, bir tarlayız tohumu saçılmış. Attık yüreğimizi yüreğinin yanına. Yürüyoruz düşmanı yenecek işçi sınıfının yolunda. Ve karanlığın gözüne bakarak, yürümeyenleri boş sokaklar gibi ardımızda bırakarak yürüyoruz ileri. Ekmek ve hürriyet günlerimiz senin gözlerin gibi güneşli olacak.