Tarih: Eylül - Ekim 2006 | Sayı:
İlerici Gençlik Sayı:12
İsrail elçisi geri çağrılsın!
21. Yüzyılın hemen başında yer küre kan içinde. Filistin, Afganistan, Irak derken şimdi de Lübnan Halkı emperyalizmin kan emici yarasalarının saldırısına uğradı. Amerika Birleşik Devletleri'nin direktifleri Birleşmiş Milletler'in himayesi ve kukla İsrail'in silahlarıyla bir ayı aşan saldırılar sonucunda bebek, kadın, genç, yaşlı demeden binlerce Lübnan'lı katledildi. Saldırılar savaş karşıtı ilerici muhalefeti harekete geçirdi. Dünyanın dört bir yanında onlarca kuruluş, milyonlarca insan bu barbarlığa karşı sesini yükseltti. Daha da yükseltecek. İnsanlık "direnmeye" başladı! Ancak yine de yeterli değil. Savaş karşıtları bugün sadece kendilerini değil, susarak ya da timsah gözyaşları dökerek gizliden gizliye İsrail bombalarına geçit veren tüm hükümetleri ve iktidar kurumlarını bu hain saldırganın olası yeni girişimlerine tavır alamaya, karşı koymaya zorlamalı.
HALKA KASIMPAŞALI, İSRAİL'E GELİNCE KUZU OLANLAR DUYUN BU SESİ!
Peki ya ülkemizde durum bu kadar net mi? Maalesef hayır. AKP iktidarının işgalin ilk gününden buyana sergilediği tutarsız tavır bunun en açık göstergesi. Oysa ki siyasi iktidarlar önce halka karşı sorumludurlar. AKP iktidarı iş başına geldiği günden bu yana uygulamaya koyduğu sosyal ve ekonomik yıkım programlarıyla böylesi bir sorumluluk duygusu taşımadığını zaten defalarca gösterdi. Ancak iktidar sarhoşluğuna kapılıp gözleri kararanların görmediği bir gerçek var: bugün İsrail zulmüne sessiz kalmak demek aynı zamanda kendi halklarımızın kıyımına da davetiye çıkarmak, en azından bu onursuzluk halkasını bütün bir halkın boynuna geçirmek anlamına gelmektedir. Türkiye halkları ise insanlığı teslim almaya kalkan emperyalist katiller karşısında sessizliği kabul edemez.
İşte tam bu sebeple önce Filistin'de en son olarak da Lübnan'da, doğrudan terör uyguladığı ülkenin en üst kademesindeki idarecilerce beyan edilmiş olan İsrail'de Türkiye'yi temsilen kim hangi gerekçeyle bulundurulmakta ve dahası bu terörist devletin elçiliği bizim topraklarımızda nasıl barındırılmaktadır? Bu rezilliğe derhal bir son verilip ilk aşamada Türkiye'nin İsrail Büyükelçisi çağırılmalı ve de Türkiye'deki İsrail Elçisi ve Başkonsolosluğunun tüm faaliyetleri durdurulmalıdır.
Bu iş devlet sarayında oturduğun koltuktan ahkam kesmekle, akıl vermekle olmaz. Bugün İsrailli generallerle kapalı kapılar ardında el sıkışıp bizler adına sözler verenlere hatırlatırız. Naziler Moskova önlerinde nasıl durdurulduysa, halklarımız emperyalistleri Anadolu'dan nasıl söküp attıysa İsrail'de aynı şekilde Lübnan ve Filistin toprağından er geç atılacaktır. Eskilerin söylediği bir söz vardır: "Taraf olamayan bertaraf olur" diye. Türkiye halkları da zaten en başından bu savaşta bir taraftır. Elbette ki mazlumun, ezilenin tarafındadır. Şimdi onun siyasi temsilcisi sıfatını taşıyanlar da her ne kadar gerçekte böyle bir niyetleri olmasa da- halkın iradesine kayıtsız kalamazlar. Kalanları bu halk hiç affetmemiştir. Affetmeyecektir. İlerici gençler olarak tekrarlıyoruz:
-İsrail ile tüm ilişkiler kesilmelidir!
-Türkiye ve İsrail arasındaki tüm ekonomik, askeri ve siyasi anlaşmalar fes edilmelidir!
-Türkiye ve İsrail arasındaki her türlü "dostluk" kurumu dağıtılmalıdır!
HALKA KASIMPAŞALI, İSRAİL'E GELİNCE KUZU OLANLAR DUYUN BU SESİ!
Peki ya ülkemizde durum bu kadar net mi? Maalesef hayır. AKP iktidarının işgalin ilk gününden buyana sergilediği tutarsız tavır bunun en açık göstergesi. Oysa ki siyasi iktidarlar önce halka karşı sorumludurlar. AKP iktidarı iş başına geldiği günden bu yana uygulamaya koyduğu sosyal ve ekonomik yıkım programlarıyla böylesi bir sorumluluk duygusu taşımadığını zaten defalarca gösterdi. Ancak iktidar sarhoşluğuna kapılıp gözleri kararanların görmediği bir gerçek var: bugün İsrail zulmüne sessiz kalmak demek aynı zamanda kendi halklarımızın kıyımına da davetiye çıkarmak, en azından bu onursuzluk halkasını bütün bir halkın boynuna geçirmek anlamına gelmektedir. Türkiye halkları ise insanlığı teslim almaya kalkan emperyalist katiller karşısında sessizliği kabul edemez.
İşte tam bu sebeple önce Filistin'de en son olarak da Lübnan'da, doğrudan terör uyguladığı ülkenin en üst kademesindeki idarecilerce beyan edilmiş olan İsrail'de Türkiye'yi temsilen kim hangi gerekçeyle bulundurulmakta ve dahası bu terörist devletin elçiliği bizim topraklarımızda nasıl barındırılmaktadır? Bu rezilliğe derhal bir son verilip ilk aşamada Türkiye'nin İsrail Büyükelçisi çağırılmalı ve de Türkiye'deki İsrail Elçisi ve Başkonsolosluğunun tüm faaliyetleri durdurulmalıdır.
Bu iş devlet sarayında oturduğun koltuktan ahkam kesmekle, akıl vermekle olmaz. Bugün İsrailli generallerle kapalı kapılar ardında el sıkışıp bizler adına sözler verenlere hatırlatırız. Naziler Moskova önlerinde nasıl durdurulduysa, halklarımız emperyalistleri Anadolu'dan nasıl söküp attıysa İsrail'de aynı şekilde Lübnan ve Filistin toprağından er geç atılacaktır. Eskilerin söylediği bir söz vardır: "Taraf olamayan bertaraf olur" diye. Türkiye halkları da zaten en başından bu savaşta bir taraftır. Elbette ki mazlumun, ezilenin tarafındadır. Şimdi onun siyasi temsilcisi sıfatını taşıyanlar da her ne kadar gerçekte böyle bir niyetleri olmasa da- halkın iradesine kayıtsız kalamazlar. Kalanları bu halk hiç affetmemiştir. Affetmeyecektir. İlerici gençler olarak tekrarlıyoruz:
-İsrail ile tüm ilişkiler kesilmelidir!
-Türkiye ve İsrail arasındaki tüm ekonomik, askeri ve siyasi anlaşmalar fes edilmelidir!
-Türkiye ve İsrail arasındaki her türlü "dostluk" kurumu dağıtılmalıdır!
Diğer Haberler
Lübnan'da düşene dövüşene bin selam!Şiddet Yükselirken:Kürt SorunuNÜKLEERİN KARANLIK TARİHİKOLEKTİF BİLİNÇ-HAREKET FORUMKapitalizmin işçi sınıfına ve emekçi halklara saldırısının adı: Özelleştirmeİşte dünyaya seslenen bir kadının vahşeti durdurun çığlığıİsrail elçisi geri çağrılsın!Direnmenin Tarihi yeniden yazılırken...Devrim Ateşi Ortadoğu'dan Yükselecek!DDGF'NİN LÜBNAN'DA YAŞANAN VAHŞETE İLİŞKİN AÇIKLAMASI: