Tarih: 24.11.2011 | Kategori:
İşçi - Sendika
Öğretmenler Günü'nde hak gaspları devam ediyor!
Öğretmenler Günü'nün tarihine baktığımızda, 5 Ekim 1996 ILO-UNESCO ortak belgesi ile "Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı" nın yer alması ile öğretmenlerin toplumsal statüsü ile ilgili önemli bir adım atıldı. Bu kararın alınması ile 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü olarak ilan edilerek kabul edildi.
Bu kabul edilen tavsiye kararında, genel olarak öğretmenlerin haklarını korumak amaçlanmıştır. Yani uluslararası düzeyde belirlenmiş bir toplu sözleşme niteliğindedir. 145 paragraftan oluşan bu belgede; işe alınma, meslek sorunları, öğretmenlerin hak ve sorumlulukları, tatil, ücret, özel izinler, sağlık, sosyal güvenlik, emeklilik gibi eğitim emekçilerinin haklarını koruyan konuları içermektedir. Bu belge Türkiye tarafından da imzalanmıştır. Fakat bu imzalanan belgeye, eğitim emekçilerinin, öğretmenlerin hayat standartlarına, yaşam koşullarına baktığımızda hiçbir şekilde uyulmadığını görmekteyiz.
Tam tersine eğitim emekçilerinin yeni süreçte daha da fazla hakları gaspedilmeye çalışılıyor. Çalışma yaşamının her alanına yerleştirilmeye çalışılan güvencesiz esnek ve kuralsız çalışma biçimi eğitim alanına da yerleştirilerek eğitim emekçileri zor durumda bırakılıyor. Özellikle son dönem Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in yaptığı açıklamalar bu durumu daha da belirginleştiriyor. Dinçer, "Öğretmenler üç ay tatil yapmayacaklar, ihtiyaç duydukları kadar tatil yapacaklar, onun dışında eğitime tabi tutulacaklar. Saygınlık kazanmamız için bu durumu öğretmenlerde kabul edecekler. 08.00-17.00 çalışacaklar..." açıklamaları eğitimi ve öğretmenleri piyasalaştıran, esnek, güvencesiz, kuralsız çalışmayı daha da yaygınlaştıran bir durumdur.
Böyle bir süreç yaşanırken, eğitim emekçilerinin sorunları görmezden gelinerek, 12 Eylül zihniyetinin ortaya çıkardığı 24 Kasım Öğretmenler Günü'nün bayram havası içerisinde kutlanması bekleniyor ve dayatılıyor.
Eğitim emekçileri biliyor ki, sorunlar ortak, sorunların çözümü de ortak. Bu doğrultuda birleşir örgütlü güç olursak, haklarımızı koruyabilir ve mücadelemizi güçlendirebiliriz.
Haklarımızın daraltılmasına, kadrolaşmaya, güvencesiz çalıştırılmaya, sürgünlere, keyfi atamalara yoksulluk sınırının altındaki maaşlara, niteliksiz eğitime karşı birlikte sesimizi yükseltelim! Mesleki ve özlük haklarımıza sahip çıkalım. İnsanca yaşabileceğimiz çalışma ve yaşam koşulları için mücadelemizi daha da yukarıya taşıyalım!
Bu kabul edilen tavsiye kararında, genel olarak öğretmenlerin haklarını korumak amaçlanmıştır. Yani uluslararası düzeyde belirlenmiş bir toplu sözleşme niteliğindedir. 145 paragraftan oluşan bu belgede; işe alınma, meslek sorunları, öğretmenlerin hak ve sorumlulukları, tatil, ücret, özel izinler, sağlık, sosyal güvenlik, emeklilik gibi eğitim emekçilerinin haklarını koruyan konuları içermektedir. Bu belge Türkiye tarafından da imzalanmıştır. Fakat bu imzalanan belgeye, eğitim emekçilerinin, öğretmenlerin hayat standartlarına, yaşam koşullarına baktığımızda hiçbir şekilde uyulmadığını görmekteyiz.
Tam tersine eğitim emekçilerinin yeni süreçte daha da fazla hakları gaspedilmeye çalışılıyor. Çalışma yaşamının her alanına yerleştirilmeye çalışılan güvencesiz esnek ve kuralsız çalışma biçimi eğitim alanına da yerleştirilerek eğitim emekçileri zor durumda bırakılıyor. Özellikle son dönem Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in yaptığı açıklamalar bu durumu daha da belirginleştiriyor. Dinçer, "Öğretmenler üç ay tatil yapmayacaklar, ihtiyaç duydukları kadar tatil yapacaklar, onun dışında eğitime tabi tutulacaklar. Saygınlık kazanmamız için bu durumu öğretmenlerde kabul edecekler. 08.00-17.00 çalışacaklar..." açıklamaları eğitimi ve öğretmenleri piyasalaştıran, esnek, güvencesiz, kuralsız çalışmayı daha da yaygınlaştıran bir durumdur.
Böyle bir süreç yaşanırken, eğitim emekçilerinin sorunları görmezden gelinerek, 12 Eylül zihniyetinin ortaya çıkardığı 24 Kasım Öğretmenler Günü'nün bayram havası içerisinde kutlanması bekleniyor ve dayatılıyor.
Eğitim emekçileri biliyor ki, sorunlar ortak, sorunların çözümü de ortak. Bu doğrultuda birleşir örgütlü güç olursak, haklarımızı koruyabilir ve mücadelemizi güçlendirebiliriz.
Haklarımızın daraltılmasına, kadrolaşmaya, güvencesiz çalıştırılmaya, sürgünlere, keyfi atamalara yoksulluk sınırının altındaki maaşlara, niteliksiz eğitime karşı birlikte sesimizi yükseltelim! Mesleki ve özlük haklarımıza sahip çıkalım. İnsanca yaşabileceğimiz çalışma ve yaşam koşulları için mücadelemizi daha da yukarıya taşıyalım!