• ANASAYFA
  • LİNKLER
  • FOTOĞRAFLAR
  • HABER GÖNDER
  • MÜZİK
  • VİDEOLAR
  • ZİYARETÇİ DEFTERİ
  •  
  • YENİ SİTE

Kategoriler

Toplumsal HaberlerKültür SanatKöşe YazılarıKadınİşçi - Sendikaİnceleme - YorumGençlikEmekçi ÜniversitesiDış HaberlerBildiriler




Temel Metinler

İşçi, köylü, öğrenci gençlik görev başına Çağrı, Tüm İlerici, Yurtsever, Gençler Görev Başına ilerici gençlik derneğine kavuştu TÜM-İGD Kuruldu İlerici gençler 1. olağan genel kurul'da buluştu! Alternatif süreç gazetesi'nin TÜM-İGD ile yaptığı röportajın tam metni
Tarih: 29.08.2011 | Kategori: İşçi - Sendika

Metal İşçilerinin öğrettikleri

Metal İşçilerinin öğrettikleri Birleşik Metal-İş sendikası aracılığıyla 21 yıl sonra gerçekleşen metal grevlerinin ve direnişlerinin getirdiği işçi sınıfı hareketlenmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle Birleşik Metal-İş Sendikası eğitim uzmanı Gökhan Düren ile TİS sürecini değerlendirdik.

İlericigençlik: 22 Mart'ta Eskişehir'de başlayan grevler 15 Nisan'da MESS'in anlaşmayı kabul etmesiyle kazanımla sonuçlandı. Tüm bu süreci ve işverenlerin tutumu anlatır mısınız?

Gökhan Düren: İşverenlerin tavrı biz grev aşamasındayken ve greve gelene kadar olarak aslında iki türlü değerlendirilebilir. Başta işverenlerin bir kısmı bizim greve çıkacağımıza pek inanmadılar. İkinci aşamada ise grevin başladığını ve işin şakası olmadığını anlamaya başladılar. Bunun üzerine işverenlerde bir panik başladı. Doğal olarak grevleri engellemeye çalıştılar. Fakat bütün işverenler aynı şekilde davranmadı. Grevler 30'a yakın işyeri için sözkonusuydu. Bu süreçte bir kısmı oyalayıcı taktiklere başvurdular. Sanki Birleşik Metal-İş sendikasıyla hiçbir sorunları yokmuş gibi, Mess bu işi böyle yapıyor gibi ve bir şeyleri vermeye eğilimliymiş gibi davrandılar. Asıl amaçları ise işçilerden bu süreçte istedikleri verimi alma konusundaki sıkıntıları aşmaktı. İşçilerde de zaman zaman "bizim işverenimiz aslında verecek ama Mess karşı çıkıyor.'' gibi ikileme düşüldü. Ama biz sendika olarak çok iyi biliyorduk ki, işverenlerin iradesi ile Mess'in iradesi arasında çok ciddi bir makas açıklığı yok. İşverenlerin buradaki amacı işçiyi oyalamak, grevi önlemek ve toplu iş sözleşmesi konularında kendi istediklerini yerine getirmekti.

İlericigençlik: Sınıf hareketlenmesinin asıl başarıya ulaşmasında genel grev genel direnişin büyük bir rölü var. Tekel sürecinde bunu yaşadık ve gerçekleştirmeye çalıştık. Fakat tam olarak gerçekleşmedi.
Birleşik Metal-İş'in yürüttüğü mücadele diğer işkollarındaki işçilerle birleşerek bir genel grev genel direnişe dönüşebilir miydi?


Gökhan Düren: Bu soruyu şöyle anlıyorum; Yani o aşamada ve sonraki gelişmelerde grevler devam etseydi diye ele alabiliriz.
Grevlerin özellikle seçim öncesi olması nedeni ile, (tabii bu benim kişisel görüşüm, kişilere göre değişir.) kamu oyundan beklediğimizin ötesinde bir ilgi gördük. Grev aşamasında, AREVA'da greve çıkılacağı gün "grev treni" oluşturuldu.
Söğütlüçeşme'den kalkıp gelen yüzlerce insan vardı. Bunun dışında Türk-İş'e bağlı bir çok sendikadan ve Türk-İş'e bağlı bugüne kadar birlikte yürüdüğümüz sendikaların dışındaki sendikalardan da çok ciddi bir şekilde destek gördük.
Belki grevler bizim işkolu grevimize dönüşseydi, diğer fabrikalar da grev kararlarını uygulamak durumunda kalabilirlerdi. Tekel'de direkt hükümete karşı bir duruş sözkonusuydu. Bizim yaptığımız hükümeti direkt olarak etkilemeyebilir ama, Türkiye'de genel bir harekete geçişin öncüsü olabilirdi. Seçim öncesinde olması, siyasi boyutunu da etkileyebilirdi. Ama bunu söylemek çok kolay olmayabilir. Çünkü Tekel, direkt Kamu İktisadi Özelleştirme sonucu ortaya çıkmış, hükümetin politikasına yönelik bir eylemdi. Bizimki dolaylı bir durum içeriyordu. Ama Türkiye'deki genel grev hareketine, işçi sınıfı haraketine bir canlılık getirmesi açısından belki bir siyasi sıçramaya da yol açabilirdi. Bizimki gibi aynı işkolundaki diğer iş yerlerinde de grev kararı alınıp anlaşma sağlanmış olsaydı bunun Türkiye'de ses getireceğine ve ciddi bir dayanışma yaratacağına inanıyorum.

İlericigençlik: Sendikalar masa başında değil, alanda olmalıdır. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gökhan Düren: Yüzde yüz bu söze katılıyorum. Biz de eğitimlerde sık sık bunu söylüyoruz. İşçilere bir şeyler kazanmak istiyorsanız fabrikalarda bazı mücadelelerin ötesine geçmeniz lazım diyoruz.
Sendikada da bazı mücadelelerin ilerisine geçmek için fabrikanın dışına çıkmamız lazım diyoruz.
Fabrikada yürütülen mücadele sonuna kadar verilmesi gereken bir mücadeledir. Ama fabrikanın dışında da mücadele verilmesi gerekiyor. Daha bir hafta önce Gönen'deydim. Burada hukuk da anlatıyoruz, yasaları da anlatıyoruz.
Ama hukuku anlatırken işverenlerin hukuka bakış açısını, sendikamızın hukuka bakış açısını ve bugün varolan yasaların bize dayatıldığını da anlatıyoruz.
Bunun değişmesi için bizim de yasalar içinde bir şeyler yapmamız lazım. Bunun için de masa başından sokağa inen sendikacıya, tezgah başından sokağa çıkan işçiye ihtiyaç var. İkisini de aynı anda buluşturmak lazım. Sadece tezgahtan inen işçi kurtulamaz, sendikanın da masa başından inip sesini yükseltmesi lazım. Bizim sendikal bakışımız da zaten bu şekilde. Sendikal anlayışımız demokratik sınıf kitle sendikacılığı anlayışıdır. Bunu ve sınıf mücadelesini öngörür.
Sınıf mücadelesinin masa başı boyutunu inkar edemeyiz. Ama onu aşmadan, sokağa çıkmadan ya da fabrikalara gitmeden başarıya ulaşamayız. Biz de sendika olarak her anlamda bunu yapmaya çalışıyoruz.

İlericigençlik: MESS ile Birleşik Metal-İş Sendikasının imzaladığı sözleşme sonrasında, grev ve kazanımların intikamını almaya yönelik işten çıkartmalar, saldırılar gerçekleşti. Bu durum karşısında siz sendika olarak nasıl bir yönteme başvurdunuz?

Gökhan Düren: Hazırlıklıydık aslında. Bu mücadeleyi verirken sendika olarak yaşanacak sıkıntıları tahmin ediyorduk. Zaten bunu işçilere anlattık. İşten atmaların 90'larda yaşanan grevler kadar da kolay olmayacağını söylüyorduk. Neden kolay olmayacağını söylüyorduk. Çünkü hem tecrübe kazanmıştık, hem de bu süreç o yıllardaki grevlere göre biraz daha bizim ördüğümüz bir süreç oldu. Bu nedenle hem işçileri hazırlamıştık, hem de kendimiz hazırlıklıydık. Yani 90'daki gibi işten çıkarmaların yaygın olmamasının nedeni, bizim grev sürecinde ön hazırlıklarını yapmış olduğumuz içindir. İşverenlerin işçilerin hazırlandıklarını bilmeleri saldırılarını kırdı. Kocaeli'nde Standart Depo fabrikasında buna benzer girişimler oldu.
Hem Kocaeli'nde Standart Depo fabrikasında hem de Kocaeli Bekaert'te bunlara karşı tavır aldık. Bir duruş sergiledik. İşten çıkarmaların kabul edilebilir olmadığını ortaya koyduk. Basına da yansıdı. Günlerce sürdü. İşçiler günlerce fabrikadan ayrılmadılar. Çok ciddi bir mücadele verildi.

İlericigençlik: Emekçiler, işçiler yaşanan hak gasplarına karşı ve sosyal haklarını elde etmek için mücadele etmek ve araçlar geliştirmek zorundadır. Bu araçlardan en önemlisi ise grevdir. Fakat uzun yıllardır hem genel anlamda hem de Birleşik Metal-İş'te yeterince grev ve direniş yapılamadı.
Bu nedenle Birleşik Metal-İş'in 21 yıl sonraki hareketlenmesi çok önemli. İşçi sınıfının canlanması açısından ve sendikal hareketin önünün açılması açısından son derece önemli kazanımlar elde edildi. Siz bütün bu TİS sürecini ve gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?


Gökhan Düren: Kısaca söylemek gerekirse olumlu düşünüyorum. Bu sürecin olumsuz düşünülmesini gerektiren bir neden yok. İşçi arkadaşlarla konuştuğumuz zaman bu süreçte sendika varlığını yeniden, onların gözünde ispatlamış oldu. Bunu işçiler açısından söylüyorum. Bizim açımızdan öyle bir sıkıntı yok.
Ama sorunuzun ilk kısmına şöyle bir itirazım var. Biz son 8 senede birçok sayıda greve çıktık. Hatta bu nedenle sendikalardan birçok eleştiri de aldık. Neden bu kadar greve çıkıyorsunuz diye. Çünkü sadece 2007 döneminde 7 tane fabrikada greve çıkmışız. Bu çok yüksek bir sayı. İstatistiklere bakarsanız gözünüze çarpacaktır. Son 10 seneden beri 7 tane grev sadece bir sendikaya ait. Bunun son 8 yılını alırsak, 2003-2010 yılında 6-7 tane daha grevin eklendiğini görürüz. Asil Çelik'te son yedi yılda iki kere greve çıktık. Biri 15 gün sürdü, diğeri 8 ay sürdü. Tega'da greve çıktık. SÇD'de greve çıktık. FDD diye bir işyeri var, orada çıktık. Yurdun değişik yerlerinde değişik fabrikalarda fazla sayıda greve çıktık. Bu grevler medyada da çok yer almıyor. Yerel olarak Bursa'da Orhangazi'de yerel basında yer aldı. Ama genel olarak medyada yer almıyor. Medya ancak olay olursa yer veriyor. Son süreçlerde 2002'de çıktığımız bir grev Doğan Haber'de çıktı.

Grev, her zaman bir silahtır. Ama bu süreçte yasal olarak varolan prosedür biraz etkisizleştiriyor. Buna rağmen Asemat'ta süren bir grevimiz vardı. Haziran ayı içersinde kaldırıldı. Bir seneyi aşan bir grevdi. Uzun grevler hem işçi açısından, hem sendika açısından sorun yaratabiliyor. Bu yüzden grevin sürecini çok iyi ayarlamak gerekir. Yani bu anlamda son yıllarda grev bizim için çok iyi bir silah oldu.

İlericigençlik: Malum 80 sonrası işçi hareketi öncesine oranla çok yavaşladı. Yapılan grevler de sizin de belirttiğiniz gibi medyada pek yayınlanmıyor. Dolayısıyla bizim kuşak grev konusunda deneyimsiz. Metal grevlerinde işçiler grev kararını alırken genç işçilerin tutumu nasıl oldu?

Gökhan Düren: Öncelikle çok güzel bir soru bu. Genç işçiler grevi gerçekten yaşamak istiyorlardı. Hani yapılan şeyler vardı aslında. Mesela servise binmeme eylemi. Aslında basit bir eylem değildir. Çünkü belli bir yerde iniyorsun ve iş başına yürüyerek gidiyorsun. Mesainin yarım saat geç başlamasına neden oluyor. Bazen grevden daha etkili olabiliyor. Yarım saat iş kaybı dakikayı sayan işveren için önemi kayıp olabiliyor. MESS sürecinde bunu bütün fabrikalarda yaptık. Ama işçiler için bunlar yeterli değil. İşçiler üretim tamamen dursun işverenin canı yansın istiyor. Genç işçiler, sizin de sorduğunuz anlamada çok önemli.
Genç işçiler gerçek anlamda grevi yaşamak istiyorlar. Bu sürecin öncüleri de genç işçilerdir. Bu kadar apolitik olmalarına rağmen, politik olanların da tam bizim istediğimiz noktada olmamalarına rağmen, sendikal duruş olarak sendikanın bu mücadelesine en aktif destek veren genç işçiler oldu.

Mesela Arfesan'da greve çıktığımızda bir çok genç işçi vardı. Bazıları "Hocam ne kadar güzel" dedi. "Bu genç yaşımızda grev gördük, grev yaşıyoruz. Bir çok abimiz var, grev görmemiş ama biz grev gördük, 2-3 senelik işçileriz grev görüyoruz." Ben de "Şanslısınız, çünkü Türkiye'de grev yaşayan işçi sayısı çok az" dedim.
Grev bir hafta sürdü. Hem grev yaşadılar hem de amaçlarına ulaştılar. Bu anlamda genç işçilerin tutumu olumluydu. Sendikaya sahip çıkan bir tutumdu.
Genç işçiler bu sendikanın ne işe yaradığını bir görelim noktasındaydılar. Çünkü ücretleri çok düşük. Aynı işi yapan bir fabrikada iki işçi farklı ücretler alabiliyor. Eski işçi 1500-1700 alırken, yeni işçi 700-800 alabiliyor. Teknoloji geliştiği için çok vasıf gerekmiyor. Altı ayda işi öğrendikten sonra herkes aynı vasıfta aynı işi yapabiliyor. Son yıllarda en çok eleştiri aldığımız "Bu sendika Türk Metal'den farklı ise neden farkını ortaya koymuyor." tarzında eleştirilerdi. Biz sendika olarak iyi mücadele verdik, fakat verdiğimiz mücadele onlara yeterli gelmedi. Biz onlara anlatsak da, sonuç olarak kendi hayatlarında görmek istiyorlardı. İşçi biraz öyledir. Gördüğüne inanır. Somut yaşadıkları için, bizim gibi soyutlama yapmazlar. Onlar daha fazla düğmeye basan adamlardır. Kolu indiren, pratik iş yapan. Bu yüzden de pratik sonuçlar görmek ister. O somut olayı yaşayınca bugün hakikaten genç işçiler sendikaları ile buluşmuş oldular. Yani bir gönül ve kafa birliği oluşmuş oldu. Şu anda bir güven ortamı sağlandı. Genç işçilerin bu anlamda payı çok büyüktür.

İlericigençlik: İsmet Sipahi'nin (MESS Genel Sekreteri) sözleşmeye imza atarken bir sözü var: "Bu 30 yılda bir kez olacak durumdur. Siz 30 yıl sonra bunu başardınız ama önümüzdeki 30 yıl boyunca sıra bizde" dedi. Bundan sonrası için, Birleşik Metal-İş'te sendikalı olan işçiler açısından durum nedir? Sizce eskiye dönüş sözkonusunu olabilir mi?

Gökhan Düren: Otuz senedir bunu göremiyoruz demesi abartılı olmuş. 30 senede bir yakalarsınız lafı 20 sene sonra olduğu için, onu 30 sene demek abartılı tabii ki. Bunu kabul ediyorum. Tabii onun açıklaması ama ben bunu biraz bizim arkadaşların işin dedikodusu olarak görüyorum. Resmi bir açıklama yok. Kesinlikle abartı.
İmzaya gittiğimizde (ben gitmedim) toplu sözleşme müzakere ekibi gitti. Onlar gittiğinde görüşme normal geçmiş. Hatta kılçıklık yapacaklar mı? diye sordum. Sonradan çıkarken bu lafı ettiğini söylediler.
Yani böyle bir cümle kurmuş, bu cümle biraz dedikodumtrak bir cümledir. Bir niyeti de ortaya koyuyor mu? Evet koyuyor. Mess sonuçta 5,35'e imza attı, "bizde bir sorun yok" diyor. Ama süreci pek de kontrol edemedi. Resmi olarak imzalanan 5,35'tir. Ama işyerlerinde 51 kuruşa tamamlayan ek anlaşmalar imzaladık. Resmi sözleşmede 5,35 olarak imzaladık. Bunun nedeni Mess'in, Türk Metal'in, Çelik-İş'in yapmış olduğu sözleşmelerdir. Bunun dışında bir sözleşmeyi 5,34 deseniz bile imzalamaz. Çünkü işverenlerin sendikası olarak herkese eşit olmak zorunda. İşveren bizimle ayrı bir anlaşma daha yaparak "tamam ben anlaşma yaptım ama şu kadar para veriyorum." diyor.
Yani grev noktasına gelindi veya bir kaç yerde greve çıkıldı, ondan sonra anlaşma sağlandı. Onların temennileri her zaman kendi kontrollerinde gitmesidir. Bunun 30 sene değil, 100 sene gitmesini isterler.
Bizim açımızdan her sene böyle olacak, gibi bir teori üretmek o kadar da kolay değil. En azından kendi açımdan bu kadar kolay olacağını düşünmüyorum. Elbette ki bundan sonra bir çok faktörü ve bu süreçte nasıl hareket edeceklerini biliyoruz. Biz de ona göre hareket edeceğiz. Ama bu her dönemde aynı şeyin yaşanacağı anlamına gelmez. Biz MESS ile Türk Metal'in arasındaki kotanın biraz daha yukarı çıkmasını sağladık. Bunun Birleşik Metal-İş için kabul edilebilir olup olmadığını da biraz daha fazla dikkate almak zorunda kalacaklardır. Dikkate almıyor muydu? Alıyordu. Ama biraz daha dikkate almak zorunda kalacaklar. Çünkü biz her zaman metal sektöründe çıtayı belli bir seviyede tuttuğumuzu söylüyorduk. Buna inanmasam bu işi yapmam.

İlericigençlik: 5.35 zam istendiğinde işçilerin işyerinde birlikte hareket etmelerini engellemek adına farklı farklı zamlar yapılmıştı. Şuanki durumda öyle bir şey söz konusu mu? Bununla ilgili sıkıntılar çözüldü mü?

Gökhan Düren: Bizim açımızdan sözleşmenin formülasyonunda herkese aynı şekilde artış verildi. Fabrika ortalamasına göre bazı fabrikalarda grev sürecinde buna sıcak bakmayabilirler. Çünkü alacakları zam ücret oranından yüksek olacağından iyidir, tatmin edicidir. Ama bazen öyle işyerleri vardır ki ücret oranı düşük olduğu için bu ortalama üzerinden hesaplanan zam da az olur. Bu durumu bizim verdiğimiz mücadele ile tamamen ortadan kaldıramasak bile önemli ölçüde hafiflettik. Özellikle düşük ücretli olan fabrikalarda işyeri ortalama 22 kuruş zam alacakken, 51 kuruş zam aldı. Saat ücretine göre bu % 40' lık bir zam artışıdır. Bizim verdiğimiz mücadelede de amacımız düşük olan ücreti yukarı çekmekti ve biz bu şansı yakaladık.

İlericigençlik: Genç işçilere önerileriniz nedir? Son olarak genel bir değerlendirme alalım sizden?

Gökhan Düren: Biz işçilere her zaman şunu söylüyoruz. Şimdi de farklı bir şey söylemem mümkün değil. İşçiler sendika üyesi olurken bir ekmek mücadelesi uğruna sendikaya üye oluyorlar. Hiçbir işçi ben bu sendikaya gireyim de bana bir gazete versinler, eğitim versinler diye girmiyor. Onların amacı sendikaya üye olup ücretlerini arttırmaktır. Sonra da diğer haklarını ayarlamak işçiler arasında bir birlik olduğunu göstermek gelir. Sendikal mücadelemizde biz işçilere diyoruz ki; bütün bunları elde etmek için sendikal mücadelenin başka bir boyutu daha var.
Sizin biraz önce sorunuzda olduğu gibi sokak boyutu var. Demokratik talepleri yerine getirme boyutu var. Pastanın paylaşımında söz sahibi olma boyutu var. Pasta fabrikada paylaşılan bir şey değil, o aynı zamanda Türkiye'de de bir bölüşümdür. Bu bölüşüm bizim kaderemizi belirliyor. Çocuğumuzu göndereceğimiz okulu, emeklilik yaşımızı, evimize götüreceğimiz malzemenin kalitesini belirliyor. Dolayısıyla bu paylaşıma müdahale edebilecek bir mücadeleyi de sürdürmemiz lazım. Bu arada bir siyasi şifre var, siyasi tavır da koymak gerekiyor.
Biz burada her zaman şunu söylüyoruz; "Herhangi bir siyasi adresi göstermemiz mümkün değildir. Her zaman işçi arkadaşlarımıza bir sınıfın hangi siyasi düşüncesi olursa olsun bir işçi olduğunu, işverenlerin bütün siyasi ayrıntıları bir yana bırakıp, 4857 sayılı yasanın 2. maddesi kendi nezdinde değiştirme konusunda birlikte hareket ettiklerini gördüğümüzde bütün o siyasi ayrılıkların sınıf olarak nerede davranacağımızı bilmemiz gerektiğini söylüyoruz.
Özellikle genç işçilere işçi sınıfının bir parçası olarak, sınıf gözü ile bakmaları gerektiğini öğütlüyoruz. Siyasi tercihlerini de diğer anlamda yaptıkları tercihleri de ona göre yapmaları gerektiğini söylüyoruz.

İlericigençlik: Bu değerli paylaşımızdan dolayı İlerici Gençlik adına teşekkür ederiz.

Diğer Haberler

2013 1 Mayıs'ının adı "Direniş" olduDirenişse direniş, grevse grev!Trakya'dan binler haykırdı: güvencesizliğe, kuralsızlığa ve taşeronluğa son!Alevi örgütleri THY'li direnişçileri yalnız bırakmadıİnşaat işçileri yalnız değildir!Direnişteki THY işçisi yoğun bakımdaCebeci Kampüsü'nde aralık ayı şehitleri anıldı THY işçisi Bakırköy Özgürlük Meydanı'ndan haykırdıTHY işçileri meydanlardan haykırıyor: "Atılan işçiler geri alınsın"İTÜ'lüler üniversiteleri'ni YÖK'e teslim etmiyor!
İlerici Gençlik Dergisi | bu site GNU / GPL lisanslı özgür yazılım araçları kullanarak hazırlanmıştır.
posta@ilericigenclik.org | |