Tarih: 29.07.2011 | Kategori:
Dış Haberler
Libya'da birbirine düşen yağmacılar
Dış haber ajanslarından topladığımız bilgilere göre, Libya'da Muammer Kaddafi yönetimini devirmeye çalışan emperyalizm işbirlikçisi güçlerin komutanları arasında önde gelenlerden biri olan Abdülfettah Yunus, 28 Temmuz 2011 tarihinde bir suikast sonucu öldürüldü.
Reuters, olayın oluş biçiminin gizemini koruduğu ve bunun isyancı güçler arasında derin bir yarılmaya yol açacağının beklendiği yorumunu yapıyor. Benzer yorumu ANF de yapıyor.
Abdülfettah Yunus, daha önce Kaddafi hükümetlerinde içişleri bakanıyken, Şubat ayında taraf değiştirip isyancılarla birlikte hareket etmeye başlamıştı. Yunus'un uğradığı suikastın, onun yeniden Kaddafi yönetimi ile gizlice görüşmeye başladığının duyulmasından hemen sonra gelmesi dikkat çekici ve kuşkulandırıcı bulundu.
Emperyalist ülkeler ile Türkiye dahil emperyalizmin etkisi altındaki 30 ülke tarafından tanınan Ulusal Geçiş Konseyi adlı güçlerin başkanı Mustafa Abdülcelil, Yunus'un öldürülmesine dair dedikoduların artması üzerine muhabirlere açıklama yapmak zorunda kaldı. İddiasına göre, Yunus, sorgulanmak üzere bir komisyonun karşısına çıkmak üzere cepheden Bingazi'ye giderken silahlı bir çetenin saldırısına uğradı.
Bununla birlikte olayın nasıl geliştiği konusunda çok az ayrıntı verilmesi, böylesine önemli bir saldırının nasıl yapıldığına dair hiçbir şey söylenmemesi ve basın toplantısının apar topar sona erdirilmesi, cinayetin şüphe ile karşılanmasına yol açtı. Üstelik de generalin yanında sürekli olarak onlarca koruma ile dolaşması ve aynı saldırıda yardımcıları Albay Muhammed Hamis ve Nasır el Mezkur'un da hayatını kaybetmesi olayın bütünüyle yeni yönetimin şekillenmesine dair olduğu kuşkularını açığa çıkarttı.
Bilindiği gibi, ABD, İngiltere, Fransa öncülüğündeki istilacı koalisyon, Libya halkına ait olan ve yabancı bankalardaki çeşitli fonlarda bulunan milyarlarca dolar tutarındaki paraya el koymuştu. Ancak, bu paranın yasal olarak bölüşülmesinin nasıl çözüme kavuşacağı konusunda belirsizlik vardı. Kendilerine Ulusal Geçiş Konseyi adını veren işbirlikçilerin, içlerinde Türkiye'nin de bulunduğu 30 ülke tarafından tanınmasıyla bu "sorun" yasal bir kılıfa sokularak çözülmüş oldu. Paranın yasal olarak da bu Konseyi oluşturan yağmacılara verilmesinin yolu bu şekilde açılmış oldu.
Ne var ki, Libya'da Kaddafi yönetiminin halktan aldığı desteğin beklenenin üzerinde olması ve kuşatıldı denilen şehirlerin bile yeniden Kaddafi'ye bağlı güçlerin eline geçmesi, emperyalizmin oyununu bozdu. Emperyalistler arasında bile söylem ve eylem birliğinin kalmadığı açığa çıktı.
Henüz bir iki ay önce Libya için kabul edilebilecek tek çözümün "Kaddafi ve çevresinin derhal Libya'yı terk etmesi" olduğu söyleniyordu. Kaddafi ise kesin olarak bu durumu kabullenmeyeceğini ve gerekirse bu topraklarda Ömer Muhtar gibi şehit olacağını söyledi. NATO'nun bütün bombardımanına, Kaddafi ailesi dahil yüzlerce sivilin öldürülmesine rağmen, Kaddafi güçleri geriletilemeyince, söylemde biraz rötuş yapıldı.
Bugün, Kaddafi'nin ülkede kalabileceği, ancak mutlaka yönetimden ayrılması gerektiği iddia edilmeye başlandı.
Bu gelişmeler üzerine, ABD'nin bizzat Clinton tarafından "Kaddafi yönetiminin meşruiyeti kalmamıştır" açıklamasının daha mürekkebi kurumadan, Kaddafi yönetimi ile gizlice müzakerelere başladığı açığa çıktı.
Eski içişleri bakanı Abdülfettah Yunus'un suikaste uğramasında bu etkenlerin tümünün rol oynadığı tahmin ediliyor. Muhaliflerin, Libya'yı bütünüyle kontrollerine alacaklarına olan güvenleri azaldıkça, birbirlerine düşmeleri de normal karşılanıyor.
Ele geçirdikleri her yerde yağma, tecavüz, cinayet vakaları artan muhaliflerin, giderek daha saldırgan bir çapulculuğa bürünmeleri beklenmelidir.
Emperyalizmin kucağına oturarak meşru bir iktidarı yok etmeye çalışan işbirlikçilerin son halleri dünyanın gözü önünde bir ibret olarak duruyor.
İşbirlikçilerin yaşadıkları ortada iken, Türkiye ile Libya halkları arasında çok uzun yıllardır süren dostluk ve dayanışma duygusunun bizzat AKP tarafından zedelenmesi tarifi zor bir sürecin de başlangıcı oldu.
Umuyoruz, iki ülke arasındaki dostluk yeniden "karşılıklı saygı, emperyalizme düşmanlık" temelinde oluşur.
Reuters, olayın oluş biçiminin gizemini koruduğu ve bunun isyancı güçler arasında derin bir yarılmaya yol açacağının beklendiği yorumunu yapıyor. Benzer yorumu ANF de yapıyor.
Abdülfettah Yunus, daha önce Kaddafi hükümetlerinde içişleri bakanıyken, Şubat ayında taraf değiştirip isyancılarla birlikte hareket etmeye başlamıştı. Yunus'un uğradığı suikastın, onun yeniden Kaddafi yönetimi ile gizlice görüşmeye başladığının duyulmasından hemen sonra gelmesi dikkat çekici ve kuşkulandırıcı bulundu.
Emperyalist ülkeler ile Türkiye dahil emperyalizmin etkisi altındaki 30 ülke tarafından tanınan Ulusal Geçiş Konseyi adlı güçlerin başkanı Mustafa Abdülcelil, Yunus'un öldürülmesine dair dedikoduların artması üzerine muhabirlere açıklama yapmak zorunda kaldı. İddiasına göre, Yunus, sorgulanmak üzere bir komisyonun karşısına çıkmak üzere cepheden Bingazi'ye giderken silahlı bir çetenin saldırısına uğradı.
Bununla birlikte olayın nasıl geliştiği konusunda çok az ayrıntı verilmesi, böylesine önemli bir saldırının nasıl yapıldığına dair hiçbir şey söylenmemesi ve basın toplantısının apar topar sona erdirilmesi, cinayetin şüphe ile karşılanmasına yol açtı. Üstelik de generalin yanında sürekli olarak onlarca koruma ile dolaşması ve aynı saldırıda yardımcıları Albay Muhammed Hamis ve Nasır el Mezkur'un da hayatını kaybetmesi olayın bütünüyle yeni yönetimin şekillenmesine dair olduğu kuşkularını açığa çıkarttı.
Bilindiği gibi, ABD, İngiltere, Fransa öncülüğündeki istilacı koalisyon, Libya halkına ait olan ve yabancı bankalardaki çeşitli fonlarda bulunan milyarlarca dolar tutarındaki paraya el koymuştu. Ancak, bu paranın yasal olarak bölüşülmesinin nasıl çözüme kavuşacağı konusunda belirsizlik vardı. Kendilerine Ulusal Geçiş Konseyi adını veren işbirlikçilerin, içlerinde Türkiye'nin de bulunduğu 30 ülke tarafından tanınmasıyla bu "sorun" yasal bir kılıfa sokularak çözülmüş oldu. Paranın yasal olarak da bu Konseyi oluşturan yağmacılara verilmesinin yolu bu şekilde açılmış oldu.
Ne var ki, Libya'da Kaddafi yönetiminin halktan aldığı desteğin beklenenin üzerinde olması ve kuşatıldı denilen şehirlerin bile yeniden Kaddafi'ye bağlı güçlerin eline geçmesi, emperyalizmin oyununu bozdu. Emperyalistler arasında bile söylem ve eylem birliğinin kalmadığı açığa çıktı.
Henüz bir iki ay önce Libya için kabul edilebilecek tek çözümün "Kaddafi ve çevresinin derhal Libya'yı terk etmesi" olduğu söyleniyordu. Kaddafi ise kesin olarak bu durumu kabullenmeyeceğini ve gerekirse bu topraklarda Ömer Muhtar gibi şehit olacağını söyledi. NATO'nun bütün bombardımanına, Kaddafi ailesi dahil yüzlerce sivilin öldürülmesine rağmen, Kaddafi güçleri geriletilemeyince, söylemde biraz rötuş yapıldı.
Bugün, Kaddafi'nin ülkede kalabileceği, ancak mutlaka yönetimden ayrılması gerektiği iddia edilmeye başlandı.
Bu gelişmeler üzerine, ABD'nin bizzat Clinton tarafından "Kaddafi yönetiminin meşruiyeti kalmamıştır" açıklamasının daha mürekkebi kurumadan, Kaddafi yönetimi ile gizlice müzakerelere başladığı açığa çıktı.
Eski içişleri bakanı Abdülfettah Yunus'un suikaste uğramasında bu etkenlerin tümünün rol oynadığı tahmin ediliyor. Muhaliflerin, Libya'yı bütünüyle kontrollerine alacaklarına olan güvenleri azaldıkça, birbirlerine düşmeleri de normal karşılanıyor.
Ele geçirdikleri her yerde yağma, tecavüz, cinayet vakaları artan muhaliflerin, giderek daha saldırgan bir çapulculuğa bürünmeleri beklenmelidir.
Emperyalizmin kucağına oturarak meşru bir iktidarı yok etmeye çalışan işbirlikçilerin son halleri dünyanın gözü önünde bir ibret olarak duruyor.
İşbirlikçilerin yaşadıkları ortada iken, Türkiye ile Libya halkları arasında çok uzun yıllardır süren dostluk ve dayanışma duygusunun bizzat AKP tarafından zedelenmesi tarifi zor bir sürecin de başlangıcı oldu.
Umuyoruz, iki ülke arasındaki dostluk yeniden "karşılıklı saygı, emperyalizme düşmanlık" temelinde oluşur.