Tarih: 24.11.2008 | Kategori:
Bildiriler
Krizin faturasını ödememek için alanlara
Kapitalizmin içine girdiği kriz dalga dalga yayılırken Türkiye de krizin ateşlerine girmeye başladı.
Daha dün başbakan ve hükümet temsilcileri "bizde kriz yok", "mali yapımız sağlam" diye demeçler verirken; bugün bir yandan üretimin yavaşlatılması, ücretsiz izinlerle üretime ara verilmesi ve nihayet toplu işten çıkarmalar başlarken, diğer yandan elektrik, doğalgaz gibi zamlarla zam furyasının fitili ateşleniyor.
Türkiye'nin de krizin içine yuvarlandığının açık bir şekilde ortaya çıktığı bugünlerde işsizlik Azrail gibi kol gezerken egemen medya çevrelerinde emekçilerin işlerini kaybetmemek için gerekirse bir yıl zam almadan çalışmayı istediği, gerekirse sosyal güvenlik primlerinin ödenmeyebileceğini söyledikleri yer alıyor. Bunlar işçilerin değil patronların fikirleridir. AKP hükümetinin fikirleridir. İşçi sınıfına ve emekçi halkımıza "ölümü gösterip sıtmaya razı etme" politikası uygulanmak isteniyor. İşçileri, kamu emekçilerini, köylüleri, kadınları ve gençleri ekonomik krizin faturasını ödemeye ikna etmek için çalışıyorlar.
İşçilere cefa, patronlara sefa! Yeter artık!
Krizden çıkmak için işçilerin, emekçilerin fedakârlık yapmaları gerektiği yönündeki masallarla bizleri uyuşturmaya çalışanlar, patronların yüksek gelirlerine, lüks yaşantılarına pek dil uzatmıyor. Oysa krizin gerçek sorumluları patronlardır, burjuvazidir ve onların siyasi-ekonomik işlerini yürütmekle yükümlü olan hükümettir. Bunalım sistemin bunalımı, kapitalizmin bunalımıdır.
Yıllardır liberalizm, serbest piyasa masallarıyla yürüttükleri özelleştirme politikalarıyla kamu olanaklarını yağma edenler şimdi devletin kendilerini korumasını-kurtarmasını istiyorlar. Hani ekonomi sizin işinizdi. Hani en iyisini siz yapardınız. Ne oldu bütün neo-liberal politikalarına? Şimdi bütün ekonomi yönetiminin külfetini işçilerin, emekçilerin çekmesini istiyorsunuz. Kapitalizmin ünlü kuralı yine karşımıza çıkarılıyor: "Kapitalizmde bütün kârlar özelleştirilir, bütün zararlar kamulaştırılır." Krizin bedelini sorumluları ödeyecek. İşçiler, emekçiler değil!
"Hem fabrikalar, hem de toprak. Her şey emekçinin malı"
Alnımızın terini sömürerek elde ettikleri servetlerle bize efendilik taslayanların, özelleştirmeleri dünyanın en iyi en gerekli şeyi olarak önümüze sürenlerin, kendileri lüks içinde yaşarken bizi açlığa mahkûm edenlerin bütün yalanları ortaya çıktı. Bütün her şey onların istediği gibiyken; bizi sendikasız, sigortasız kölelik koşullarında çalıştırıyorken; açlık sınırında yaşamaya mahkûm etmişken; kamunun bütün olanakları, malları kapitalistlere peşkeş çekilmişken yapabilecekleri işte bu kadar. Bizi ekonomik krize sürüklemek.
Bugüne "kadar devlet küçülsün, her şey özelleştirilsin" diyeren; "biz olmazsak ekonomi yürümez" diyeren; serbest piyasa propagandası yapan özel sektörün ve onların siyasi temsilcilerinin bütün dayanakları çökmüştür. Kendi asalaklıklarını topluma kabul ettirmek için söyledikleri yalanları açık etmiştir. Kapitalizmin akıl dışı bir sistem olduğu ve bir avuç zenginin kendi lüks yaşantıları ve kâr hırsları yüzünden bütün bir insanlığı felakete sürüklemesine dayandığı artık gün gibi ortadadır.
Krizden çıkışın yolu, bizi sömürerek, bizden çalarak kendilerine mülk edindikleri fabrikaları, toprağı, üretim araçlarını bütün emeğin malı haline getirmektir. Üretimi kâr için değil toplumsal ihtiyaç için plânlı bir şekilde yapmaktır. Ücretli kölelik düzenine son vermek, "gündüzlerinde sömürülmeyen / gecelerinde aç yatılmayan / ekmek, gül ve hürriyet günleri" ni, sosyalist bir düzen kurmaktır.
29 Kasım'da Ankara'dayız
İlerici gençlik olarak DİSK ve KESK öncülüğünde yapılacak olan "Krize, işsizliğe, yoksulluğa ve zamlara karşı Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi" ne katılıyoruz. Bütün işçileri, emekçileri, köylüleri, kadınları, gençleri krize karşı sesini yükseltmeye, mitinge katılmaya çağırıyoruz.
İş, ekmek yoksa barış da yok
Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz
Gençlik devrim istiyor
Ücretli kölelik düzenini yıkacağız
Daha dün başbakan ve hükümet temsilcileri "bizde kriz yok", "mali yapımız sağlam" diye demeçler verirken; bugün bir yandan üretimin yavaşlatılması, ücretsiz izinlerle üretime ara verilmesi ve nihayet toplu işten çıkarmalar başlarken, diğer yandan elektrik, doğalgaz gibi zamlarla zam furyasının fitili ateşleniyor.
Türkiye'nin de krizin içine yuvarlandığının açık bir şekilde ortaya çıktığı bugünlerde işsizlik Azrail gibi kol gezerken egemen medya çevrelerinde emekçilerin işlerini kaybetmemek için gerekirse bir yıl zam almadan çalışmayı istediği, gerekirse sosyal güvenlik primlerinin ödenmeyebileceğini söyledikleri yer alıyor. Bunlar işçilerin değil patronların fikirleridir. AKP hükümetinin fikirleridir. İşçi sınıfına ve emekçi halkımıza "ölümü gösterip sıtmaya razı etme" politikası uygulanmak isteniyor. İşçileri, kamu emekçilerini, köylüleri, kadınları ve gençleri ekonomik krizin faturasını ödemeye ikna etmek için çalışıyorlar.
İşçilere cefa, patronlara sefa! Yeter artık!
Krizden çıkmak için işçilerin, emekçilerin fedakârlık yapmaları gerektiği yönündeki masallarla bizleri uyuşturmaya çalışanlar, patronların yüksek gelirlerine, lüks yaşantılarına pek dil uzatmıyor. Oysa krizin gerçek sorumluları patronlardır, burjuvazidir ve onların siyasi-ekonomik işlerini yürütmekle yükümlü olan hükümettir. Bunalım sistemin bunalımı, kapitalizmin bunalımıdır.
Yıllardır liberalizm, serbest piyasa masallarıyla yürüttükleri özelleştirme politikalarıyla kamu olanaklarını yağma edenler şimdi devletin kendilerini korumasını-kurtarmasını istiyorlar. Hani ekonomi sizin işinizdi. Hani en iyisini siz yapardınız. Ne oldu bütün neo-liberal politikalarına? Şimdi bütün ekonomi yönetiminin külfetini işçilerin, emekçilerin çekmesini istiyorsunuz. Kapitalizmin ünlü kuralı yine karşımıza çıkarılıyor: "Kapitalizmde bütün kârlar özelleştirilir, bütün zararlar kamulaştırılır." Krizin bedelini sorumluları ödeyecek. İşçiler, emekçiler değil!
"Hem fabrikalar, hem de toprak. Her şey emekçinin malı"
Alnımızın terini sömürerek elde ettikleri servetlerle bize efendilik taslayanların, özelleştirmeleri dünyanın en iyi en gerekli şeyi olarak önümüze sürenlerin, kendileri lüks içinde yaşarken bizi açlığa mahkûm edenlerin bütün yalanları ortaya çıktı. Bütün her şey onların istediği gibiyken; bizi sendikasız, sigortasız kölelik koşullarında çalıştırıyorken; açlık sınırında yaşamaya mahkûm etmişken; kamunun bütün olanakları, malları kapitalistlere peşkeş çekilmişken yapabilecekleri işte bu kadar. Bizi ekonomik krize sürüklemek.
Bugüne "kadar devlet küçülsün, her şey özelleştirilsin" diyeren; "biz olmazsak ekonomi yürümez" diyeren; serbest piyasa propagandası yapan özel sektörün ve onların siyasi temsilcilerinin bütün dayanakları çökmüştür. Kendi asalaklıklarını topluma kabul ettirmek için söyledikleri yalanları açık etmiştir. Kapitalizmin akıl dışı bir sistem olduğu ve bir avuç zenginin kendi lüks yaşantıları ve kâr hırsları yüzünden bütün bir insanlığı felakete sürüklemesine dayandığı artık gün gibi ortadadır.
Krizden çıkışın yolu, bizi sömürerek, bizden çalarak kendilerine mülk edindikleri fabrikaları, toprağı, üretim araçlarını bütün emeğin malı haline getirmektir. Üretimi kâr için değil toplumsal ihtiyaç için plânlı bir şekilde yapmaktır. Ücretli kölelik düzenine son vermek, "gündüzlerinde sömürülmeyen / gecelerinde aç yatılmayan / ekmek, gül ve hürriyet günleri" ni, sosyalist bir düzen kurmaktır.
29 Kasım'da Ankara'dayız
İlerici gençlik olarak DİSK ve KESK öncülüğünde yapılacak olan "Krize, işsizliğe, yoksulluğa ve zamlara karşı Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi" ne katılıyoruz. Bütün işçileri, emekçileri, köylüleri, kadınları, gençleri krize karşı sesini yükseltmeye, mitinge katılmaya çağırıyoruz.
İş, ekmek yoksa barış da yok
Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz
Gençlik devrim istiyor
Ücretli kölelik düzenini yıkacağız