Tarih: 17.10.2007 | Kategori:
Kültür Sanat
Dilerim 13. ayda ölürsünüz
Adı gibi korkusuz ozan Hasan Hüseyin Korkmazgil 1927 yılında Kızılırmak'ın doğduğu yerde, Sivas'ta doğdu. Eğitimine doğduğu yerde başladı ve 1939 yılında Gürün Cumhuriyet İlkokulu'nu bitirdi. Parasız Yatılı Sınavını kazanan ozan 1942-1945 döneminde Niğde Okulu'nda ve 1945-1948 döneminde de Adana Erkek Lisesi'nde okuyarak orta öğrenimi tamamladı. Lise yıllarında şiir yazmaya başladı.
1950 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nü bitirdi. Yüksek öğreniminin ardından K.Maraş'ın Göksun İlçesi'nde edebiyat öğretmenliğine başladı. İlk mahkûmiyetini burada aldı. Siyasi faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle hem mesleğinden uzaklaştırıldı, hem de TCK'nın 142. maddesine aykırı eylemde bulunmaktan 3 yıl hapse mahkûm edildi. Cezasını tamamladıktan sonra Sivas'a dönüp geçimini sağlamak amacıyla arzuhalcilik, toprak işçiliği, inşaat işçiliği gibi 7-8 farklı işte çalıştı. 1960 yılında, önce İstanbul'a daha sonra da Ankara'ya yerleşti.
Birçok mizah dergisinde çalışmasının yanı sıra onu en çok yürüttüğü kavgası ve bizlere kazandırdığı toplumsal siirleriyle tanıdık. Hasan Üstad şiirlerinde, kırsal kesimde yaşayan insanlardan, işçilerin sorunları, emek, barış ve özgürlük gibi temalara çokça yer vermiştir. Şiir üslubunda da, çok sevdiği Nazım Hikmet'den zaman zaman etkilenmiştir.
Üstadın şiirlerindeki o yaşanmışlığı farketmemek çok zor. Çünkü şiirlerinde ağladı, şiirlerinde hüzünlendi, şiirlerinde çoştu ve en çok da şiirlerinde öfkelendi. Öfke yüklüydü şiirleri. O öfke daha sonra "kavga"ya dönüştü. Sürekli şiirlerinde yoksullukla, sistemle, açlıkla, düzenle, esaretle, düzenin sahipleriyle, kısacası yalan ve yanlış ne varsa savaştı. Tüm bunların yanında sevdiği şeyler de vardı Hasan Üstadın.
Mesela bayrakları sevdi, ama hepsini değil; "Bayrakları severim, tutsaklığa yumruk gibi savrulan bayrakları!" insanları da sevdi üstad, ama hepsini değil: "İnsanları severim, haksızlığa yumruk gibi sıkılan insanları."
"Soğuk havada direnenlere acıyan değil, onların kollarındaki gücü gören "aydın" duyarlığıyla" sarıldı kaleme Hasan Üstad. Bir döneme tanıklık eden ozan, Kavel: İşçinin Türküsü adlı bu eserini de bu duyarlılıkla yazdı.
Kızılırmak Sivas'ta doğar, Hasan Üstad'da bu yerde gözlerini açar dünyaya ama "Kızılırmak"ı Ankara'da yazar. Şiir aslında Temmuz 1965'de bitmişti ancak daha yayınlanamamıştı. Üstad o aralarda ikinci yavrusunun sevincini yaşamaktaydı. Temmuz adında bir oğlu olmuştu. Onun deyimiyle: "Bebek indi raftan, Kızılırmak çıktı rafa."
Ama üstadı zor günler beklemekteydi. Komünizm propagandası yapmaktan 142. madde gereğince tekrar hapse mahkûm edildi. Tam da o günlerde, TİP milletvekili adayı olarak Çorum köylerini dolaşıyordu.
Bu arada Kızılırmak davası, sağcı ve solcu basın arasında karşılıklı manşetlere neden oluyordu. Kızılırmak mahkûmiyeti yediğinde, sağcı basın manşeti attı: "Kızılırmak dondu!".
Tüm bu haber trafiğinde karar sonuca bağlandı: "Bir memlekette açlığın, yoksulluğun, sefaletin, mevcudiyetinden bahsedilmesi ve mücerret emperyalist düzenin ve sömürücülüğün yerilmesinin ve sömürülücüğe, vurgunculuğa yol açan emperyalist düzenin değişmesi gerektiğinin savunulması, 141ve 142. maddelere göre şuç teşkil etmemiş olduğu halde bir takım yorum ve istidlallerle yazılı şekilde hükümlülük kararı verilmesine yapılan itiraz haklı bulunarak, kararın bozulmasına karar verilmiştir."
Komünist propagandası yapmadığı gerekçesiyle "Kızılırmak", böylece beraat etti...
Solcu basın manşeti attı: "Kızılırmak Coştu!" sağcı basın sessizdi.
"Kızılırmak"tan bir kaç sene sonra çok değerli bir eser daha verdi bizlere üstad. O "haksızlığa yumruk gibi sıkılan insanlara", sevdiklerine, en çok da Orhan Kemal'e ve Nazım'a yazdı "Haziran'da ölmek zor!" şiirini...
Haziran'da ölmek zor dedi, 26 Şubat 1984 günü Ankara'da yaşamını yitirdi.
Haziran'da da ölmek zordu, kuşkusuz Şubat'ta da. Ölmek ne zaman kolaydı ki?
1950 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nü bitirdi. Yüksek öğreniminin ardından K.Maraş'ın Göksun İlçesi'nde edebiyat öğretmenliğine başladı. İlk mahkûmiyetini burada aldı. Siyasi faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle hem mesleğinden uzaklaştırıldı, hem de TCK'nın 142. maddesine aykırı eylemde bulunmaktan 3 yıl hapse mahkûm edildi. Cezasını tamamladıktan sonra Sivas'a dönüp geçimini sağlamak amacıyla arzuhalcilik, toprak işçiliği, inşaat işçiliği gibi 7-8 farklı işte çalıştı. 1960 yılında, önce İstanbul'a daha sonra da Ankara'ya yerleşti.
Birçok mizah dergisinde çalışmasının yanı sıra onu en çok yürüttüğü kavgası ve bizlere kazandırdığı toplumsal siirleriyle tanıdık. Hasan Üstad şiirlerinde, kırsal kesimde yaşayan insanlardan, işçilerin sorunları, emek, barış ve özgürlük gibi temalara çokça yer vermiştir. Şiir üslubunda da, çok sevdiği Nazım Hikmet'den zaman zaman etkilenmiştir.
Üstadın şiirlerindeki o yaşanmışlığı farketmemek çok zor. Çünkü şiirlerinde ağladı, şiirlerinde hüzünlendi, şiirlerinde çoştu ve en çok da şiirlerinde öfkelendi. Öfke yüklüydü şiirleri. O öfke daha sonra "kavga"ya dönüştü. Sürekli şiirlerinde yoksullukla, sistemle, açlıkla, düzenle, esaretle, düzenin sahipleriyle, kısacası yalan ve yanlış ne varsa savaştı. Tüm bunların yanında sevdiği şeyler de vardı Hasan Üstadın.
Mesela bayrakları sevdi, ama hepsini değil; "Bayrakları severim, tutsaklığa yumruk gibi savrulan bayrakları!" insanları da sevdi üstad, ama hepsini değil: "İnsanları severim, haksızlığa yumruk gibi sıkılan insanları."
"Soğuk havada direnenlere acıyan değil, onların kollarındaki gücü gören "aydın" duyarlığıyla" sarıldı kaleme Hasan Üstad. Bir döneme tanıklık eden ozan, Kavel: İşçinin Türküsü adlı bu eserini de bu duyarlılıkla yazdı.
Kızılırmak Sivas'ta doğar, Hasan Üstad'da bu yerde gözlerini açar dünyaya ama "Kızılırmak"ı Ankara'da yazar. Şiir aslında Temmuz 1965'de bitmişti ancak daha yayınlanamamıştı. Üstad o aralarda ikinci yavrusunun sevincini yaşamaktaydı. Temmuz adında bir oğlu olmuştu. Onun deyimiyle: "Bebek indi raftan, Kızılırmak çıktı rafa."
Ama üstadı zor günler beklemekteydi. Komünizm propagandası yapmaktan 142. madde gereğince tekrar hapse mahkûm edildi. Tam da o günlerde, TİP milletvekili adayı olarak Çorum köylerini dolaşıyordu.
Bu arada Kızılırmak davası, sağcı ve solcu basın arasında karşılıklı manşetlere neden oluyordu. Kızılırmak mahkûmiyeti yediğinde, sağcı basın manşeti attı: "Kızılırmak dondu!".
Tüm bu haber trafiğinde karar sonuca bağlandı: "Bir memlekette açlığın, yoksulluğun, sefaletin, mevcudiyetinden bahsedilmesi ve mücerret emperyalist düzenin ve sömürücülüğün yerilmesinin ve sömürülücüğe, vurgunculuğa yol açan emperyalist düzenin değişmesi gerektiğinin savunulması, 141ve 142. maddelere göre şuç teşkil etmemiş olduğu halde bir takım yorum ve istidlallerle yazılı şekilde hükümlülük kararı verilmesine yapılan itiraz haklı bulunarak, kararın bozulmasına karar verilmiştir."
Komünist propagandası yapmadığı gerekçesiyle "Kızılırmak", böylece beraat etti...
Solcu basın manşeti attı: "Kızılırmak Coştu!" sağcı basın sessizdi.
"Kızılırmak"tan bir kaç sene sonra çok değerli bir eser daha verdi bizlere üstad. O "haksızlığa yumruk gibi sıkılan insanlara", sevdiklerine, en çok da Orhan Kemal'e ve Nazım'a yazdı "Haziran'da ölmek zor!" şiirini...
Haziran'da ölmek zor dedi, 26 Şubat 1984 günü Ankara'da yaşamını yitirdi.
Haziran'da da ölmek zordu, kuşkusuz Şubat'ta da. Ölmek ne zaman kolaydı ki?