• ANASAYFA
  • LİNKLER
  • FOTOĞRAFLAR
  • HABER GÖNDER
  • MÜZİK
  • VİDEOLAR
  • ZİYARETÇİ DEFTERİ
  •  
  • YENİ SİTE

Kategoriler

Toplumsal HaberlerKültür SanatKöşe YazılarıKadınİşçi - Sendikaİnceleme - YorumGençlikEmekçi ÜniversitesiDış HaberlerBildiriler




Temel Metinler

İşçi, köylü, öğrenci gençlik görev başına Çağrı, Tüm İlerici, Yurtsever, Gençler Görev Başına ilerici gençlik derneğine kavuştu TÜM-İGD Kuruldu İlerici gençler 1. olağan genel kurul'da buluştu! Alternatif süreç gazetesi'nin TÜM-İGD ile yaptığı röportajın tam metni
Tarih: 15.2.2006 | Kategori: Kültür Sanat

Babam ve oğlum

Babam ve oğlum Bir film eleştirisi: Babam ve oğlum
Yapımcılığını Avşar Film'in üstlendiği, filmin senaryosunu yazan ve aynı zamanda yönetmenliğini üstlenen Çağan Irmak'ın "Babam ve Oğlum" filminin başrollerini Fikret Kuşkan, Çetin Tekindor, Hümeyra, Şerif Sezer, Özge Özberk, Binnur Kaya, Yetkin Dikiciler ve Ege Tanman paylaşıyor. Yaklaşık 3 milyon kişinin izlediği filmin, gerek Devlet Tiyatroları sahnelerinden, gerekse televizyon ekranlarından tanıdığımız zengin bir oyuncu kadrosuna var.

Bu film bize oyunculuk açısından da bir başarı göstergesi oldu. Özellikle filmdeki adıyla Hüseyin ağa, yani Büyükbaba rolündeki, Çetin Tekindor gösterdiği başarı ile dikkatleri üzerine çekti. Filmin her bir karesinde ve her karakterinde aynı zamanda yönetmenin de oynadığı gözden kaçmayacak kadar aşikardı. Çağan Irmak kendi yazdığı ve yönettiği bu filmde adeta her karaktere sinmiş ve sızmıştı. Çağan Irmak'ın bu filminde, küçük büyük izleyen herkesi etkilediği çok açık. Küçük Deniz'in hayal dünyasından tutunda, Hüseyin Ağa'nın oğluna sarılmak yada evinden kovmak arasındaki gelgitlerine kadar, bu iki nesil arasındaki tüm izleyicilere kendi ilişkilerini hatırlatıyordu sanki. Bu filmde hepimiz ailelerimizden ve yaşamımızdan çok şey bulduk. Bir annenin telaşı ve özverisi, bir babanın evladını gizliden, sessizce sevmesi, bir çocuğun hayallerini inceden dokuyuşu hepimize yakındı. Filmin en iyi yönlerinden birisi de en duygusal anlarında seyirciye "Daha çok ağla" demek yerine birden güldürebilmesi. İşte tüm bu nedenlerden olacak filmin reklamını biraz da  izleyici yaptı diyebiliriz.


Özellikle milliyetçi dalganın bu denli yükseldiği günümüz koşullarında, hayatı soldan değerlendiren filmlerin önemi çok büyük. Tabi katkısı da. Filmde devrimcilerin hayatlarına dem vurulması güzel elbette. Ancak dikkatleri çeken büyük bir şey daha var. Daha doğrusu aklımıza takılan sorular... Elbette Çağan Irmak'ın yaptığı bu filmden çok şey beklemiyorduk. Filmin daha ilk dakikalarında verilen, 12 Eylül faşist darbesi'nin yaraları var elbette.Ama filmde 12 eylül gecesi karısını yitiren "Sadık" karakteri (Fikret Kuşkan) oğluna verdiği Deniz isminden başka hayatının hiçbir yerinde sola yer vermiyor. 1980 koşullarında bir devrimcinin bir gazetede köşe yazarı olması hiç de azımsanacak bir görev değil. Hepimiz biliriz, Türkiye'de sol hareketin daraldığı yada geniş kitleleri kucakladığı anlar olmuştur. Ancak, solun bu günlere, bizlere ulaşmasındaki en büyük neden Türkiye'de hiç tükenmemesi, birilerinin hala aynı inançla mücadeleyi bu güne taşımasıdır.  Ama filmde çizilen solcu karakteri, yılgın her şeyden bezmiş, yalnızlaşmış bir görüntü çiziyor. 80'li yılların devrimciler açısından ne kadar zor ve sıkıntılı geçtiğini biliyoruz. Ancak bu dönemde komünistlerin birbirlerini daha güçlü bağlarla kolladığını, bir örgütün kişilere, yada kişilerin örgütlerine ulaşma adına çabaları da hiç de öyle azımsanacak çabalar değil.

Ancak solun yönlendirdiği filmde bir örgütün eksikliği sanıyoruz en büyük gaf olmuş. Son zamanlarda deyim yerindeyse, dizilere serpiştirilen solcu karakterlerde de en çok göze çarpan özellik tek başlarına kalmış olmaları. Ancak işin özünde her profilde seyirciye ulaşmak en önemli amaç gibi görünüyor. Bu durum birçoklarına gayet sevimli görünebilir ancak, bize hiç de öyle gelmiyor. Yapılan filmlerde komünistlerin birbirlerine olan bağlılıkları, paylaşımları, yardımseverlikleri, en önemlisi de bir örgütü ayakta tutma, mücadeleyi ne pahasına olursa olsun sonuna kadar götürme gayretlerinden eser olmadığı aşikar. Şayet o dönemde her devrimci "Sadık" karakterinin yaptığını yapsaydı, herhalde bu güne kalan sadece üç beş anı veya dört beş kitap olurdu. Birde ismi Deniz olan ama mücadelede yeri olamayan yirmi-yirmi beş yaşında gençler

Ama durumun böyle olmadığı çok açık ortada. Çekilen bu güzel ama eksik filmin seyirciye farklı kaygılar nedeniyle izletilmeyen bir bölümü daha var. Bu bölümde birileri hala bu mücadeleye aynı kararlılık ve iradeyle devam ediyor, edecek

Diğer Haberler

Taksim'de Denizlerin anmasına polis saldırısıTamamlanamamış bir film: Aşk ve Devrimİlerici Gençlik "Boğaziçi Kitap Fuarı"nda Yenice 8. Barış ve Kültür Festivali sona erdiYenice 8. Barış ve Kültür Festivali başladıSabah: Küba'da batı müziği bugüne kadar yasakmış (?)Fatma Ural okurlarıyla buluştu.İmza gününe davetTarsus'ta "1. Yeşil Mahalle Halk Şenliği" yapıldıÜç sevdalı komünist kavgamızda yaşıyor!
İlerici Gençlik Dergisi | bu site GNU / GPL lisanslı özgür yazılım araçları kullanarak hazırlanmıştır.
posta@ilericigenclik.org | |